Ecz. Hüsnü KAYA
BÖLÜM BİR
Canan Hoca veya “Önce Ekmekler Bozuldu”
Canan Hocam “Ekmek yemeyin” diyor. Canan Efendigil Karatay’ın ekmeğe olan bu ilgisi, Oktay Akbal ile başlamış olabilir mi?
Bence mümkün. Oktay Akbal’ın 1944 yılında 21 yaşındayken yazdığı öyküyü mutlaka okumuştur hocam. Oradan kulağına girmiştir bu ekmek konusu.
***
Önce Ekmekler Bozuldu, sonra her şey" diye başlar bu öykü. "Çünkü dünyada savaş vardı. İnsanlar sebebini bilmeden, düşünmeden ölüyor, öldürülüyorlardı." diye devam eder.
Ve ülkemiz, sürekli savaşın içine içine iteleniyor emperyal güce sahip AB ve ABD tarafından h a l a. Tıpkı Kurtuluş Savaşı öncesindeki gibi. Yanlış anlaşılmasın. Suçu AB ve ABD’ye atıp ahkam kesmek değil derdim. Kim olsa aynısını yapar onlar gibi. Kendinizi tartıp oradan bilin. İnsanın yapısı bu. AB, ABD dediğin de insan sonuçta.
Bizim cahillerimiz de teşne oluyor savaş taraftarlığına ona kızıyorum.
Tam da Oktay Ustamın o zamanlar anlattığı gibi… "Bizler okulu bitireli yıllar oluyor. İhtiyarladığımızı bile duyanlarımız var. Savaş en iyi yıllarımızı elimizden aldı, bizde en kutsal olan şeyleri yok etti. Sabah, akşam işimize gidiyor, geliyoruz. Yüksek okula girenlerimiz de oldu. Onlar da gençlikten çıktılar. Hepimizi kötü düşünceler, çirkin duygular kapladı. Barış günlerinin insanları artık yok. Nice tanıdığım insanların şimdi hepsi bana yabancı geliyor. İyileri kötü, cömertleri hasis, duyguları katı yürekli oldular.
Ah, o ekmeğin bozulması, insanların mayası muhakkak ki ekmektir."
***
Oktay Akbal Usta ölmek istiyor biliyor musunuz? Ve bunu gözleriyle söyleyebiliyor sadece. Ben bunu Ali Sirmen’in köşesinde okumuştum. (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/267979/Oktay_Akbal.html).
Oktay Akbal Ustamı, en iyi 82 anayasasına hayır diyen, dönemin İstanbul Eczacı Odası yönetim kurulu üyeleri olan meslektaşlarım tanır. Hayır dedikleri için altı ay cezaevinde Oktay Usta ile beraber yatmışlardı. Umarım önümüzdeki günlerde bu köşede bizzat kendilerinden okuruz münavebe ile içerde yatışlarını.
***
Oktay Akbal’ın “Barış günlerinin insanları artık yok. Nice tanıdığım insanların şimdi hepsi bana yabancı geliyor. İyileri kötü, cömertleri hasis, duyguları katı yürekli oldular.
Ah, o ekmeğin bozulması, insanların mayası muhakkak ki ekmektir."
Diye, edebiyat sanatının gücünü sergileyerek yazdığı öyküyü okuyunca bizler, bunu anlayabilmek için sadece gözlerimizi kapatsak yeter… İnsanca. Bizi doğrulara götürecek düşünceler kendiliğinden düşmeye başlar zihnimize.
Canan Karatay’ın “Ekmek yemeyin” söylemini anlamak için sadece göz kapatmak yetmez. Araştırma da yapmak gerekir. Ve bu biz eczacıların boyun borcu olmalıdır. Zira…
Eczanelerimize ekmeğin bozulmasından zarar görenler gelmektedir çoğalarak ve daha da çoğalacaklar.
***
İlaç sanayisinin yöneticileri ileriye doğru baktıklarında pazarın / piyasanın (?) şu yönde büyüyeceğini öngörüyorlar.
Kanseri, daha ortada yasası bile olmayan OTC’yi anlayabiliyordum da. Diyabet denilince neden sorusu aklımda hep asılı kalıyordu.
Canan Hocamın sahne alması iyi oldu. Aklımdaki fotoğrafın eksiği tamamlandı.
***
1943 yılında başağın verimini artırmak, sapını dayanıklı yapmak için yapılan ilk müdahaleden, resmi tarih GDO olarak bahsetmez. Çünkü GDO tanımı 1980 yılında ABD Yüksek Mahkemesi’nin verdiği karar ile resmi hale gelmiştir.
Canan Karatay’ın anlatmak istediği tam olarak bu işte. Ondan önce bunu edebi bir dil ile anlatan Oktay Akbal Ustamın anlattığı gibi.
***
BÖLÜM İKİ
Hayat durup seni bekler mi? veya “Hayatın, seni beklemeyeceğinin ne kadar farkındasın?”
(buraya kadar olanlar 15 ağustos 2015 tarihinde yazdıklarımdır)
Bir hamlede bu yazdıklarımın altına ve kendime şu notu koymuştum;
Buğdayın genetiği ve glutenin değişimdeki zararını daha iyi incele.
Bildiklerimi denetleyip, yazdıklarımdan emin olmak içindi bu kendime olan not.
Pek de vakit geçirmedim ama hep sığındığım bilimsel bilgi doğrultusunda kullanmaya gayret ettiğim aklım, bana “Dur, bir daha bak, GDO - gluten – diyabet ilişkisine ” diyordu sürekli. Canan Hocama ve Oktay Ustama saygısızlık etmemek için.
***
Hayat diye tanımladığımız şey aslında…
An
İki soluk içinde saklı.
İlk nefes.
Son nefes.
***
Ben doğru sözü bulmaya özenip, zaman harcıyormuşum meğer.
Oktay Ustam’da son nefeslerine geliyormuş meğer. Bilemedim. Vaktim var sandıydım.
Oktay Ustamın son nefesi bedenindeydi… Biteceği malumdu hepimizinki gibi.
***
Ve bu gün… 28 Ağustos 2015 akşam saatlerinde duydum.
Oktay Ustamın bedenindeki son nefesi bitmiş.
***
Yedisinde, kırkında duaya, elliklisinde mevlüde – şekerine - gülsuyuna gerek yok Oktay Ustam için.
1944 senesinde, 21 yaşındaki delikanlı Oktay’a kulak verin. Ölmüşlerinize gidecek dua diye…
"Bu dünya bir kere daha değişecek. Belki eski halini almaz, ama zararı yok, gidenler gitti, gelenler gelsin. İnsanlar gülmesini, ağlamasını yeniden öğrensin. Sırasında ağlamasını ve gülmesini bilmeyene, insan denemiyor... Bizler, yarı barış, yarı savaş insanları, umutlarımızı kaybetmedik. Dünyanın iyi bir dünya olabileceğini, insanın mavi gökyüzünü, denizi, ağaçları seyretmekle mutluluğunu yaşadığı anlara yeniden kavuşacağına inanıyoruz. Herşey ekmekle başladı, ekmekle bitecek."
***
Karnınız acıkıp, sofraya oturunca… Şu iki isim hep aklınızda olsun;
ÖNCE… Dünya Sağlık Örgütü’nün “Sağlık” tanımını hatırlamamız gerek.
“Sağlık, sadece hastalık ve sakatlık durumunun olmayışı değil kişinin bedenen ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir”.
Bedenen tarafını halen anlatan… “Ekmek yemeyin” diyen Canan Hocam
Ruhen ve sosyal tarafını bundan altmışbir sene önce anlatan Oktay Akbal Ustam.
Hep aklınızda olsun sofraya otururken.
Yazımın başlangıç tarihi: 15 Ağustos 2015
Bitiş tarihi : 28 Ağustos 2015
BORNOVA