Avrupa ve Amerika’da ilaçları, tedavi amacıyla hekimler ve eczacılar birlikte vermişlerdir. 19. yüzyıla kadar hekim ve eczacı ayrımı yoktu ve ‘her tabip bir eczacı ve her eczacı bir tabipti’.1 Osmanlı Devletinde ise tedavi; hekimler, cerrahlar ve kehhallar (göz doktoru) tarafından yapılmıştır. Tarihte Yıldırım Darüşşifasında (1399) çalışan şerbetiyan, saydalân ve uşşaban (aşşâb) isimli kişilerin eczacı oldukları düşünülmektedir.2 19. yüzyıla kadar Osmanlı hekimliği Selçuklu tıbbının devamıyken, 19.yy’dan sonra batı tıbbına yönelmiş ve modernleşme çalışmaları başlamıştır.
Osmanlı tıbbında ilk kez Hekimbaşı Salih bin Nasrullah’ın Akrabazininde (Akrabadin) ilaç sanatı ile uğraşan meslek erbabına ‘ispeçyar’ adını vermiş ve bu mesleği tanımlamıştır. Bu sözcük sonraları ‘ispençiyar’ şeklinde dilimize yerleşmiştir.3 Akrabazin ise; İslam tıbbında ilaç formüllerini içeren kitapların genel adıdır. Müfred (karışım olmayan, tek etkin madde, drog) ve mürekkep ilaç (formülasyon, birden fazla drog karışımı) formüllerinden oluşmaktadır. Mürekkep ilaç formüllerini taşıyan akrabazinlerin kökeni Galenus’un ‘Compositione Medicamentorum’ olarak kabul edilmektedir.4
Osmanlı tıbbının modernleşmesiyle Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane eğitime başlamış ve sonrasında öğrencilerin bir kısmı da Dr. Charles Ambroise Bernard’ın 14 Mayıs 1839 tarihinde açtığı ‘Eczacılık sınıflarında’ öğrenime başlamıştır.3 Ayrıca Dr. Bernard ‘Pharmacopea Castrersis Ottomana’ isimli yaklaşık 139 sayfadan oluşan ilk kodeksi hazırlamıştır.11840 yılında Ahmet Mustafa ve Kadri Süleyman Efendiler buradan askeri eczacı olarak mezun olmuştur.1840 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve sağlık kurallarından sorumlu olan Meclis-i Tıbbiye’nin ilk kararlarından biri; ‘eczacılar, ebeler, kırık-çıkıkçılar, kan alma, diş çekme gibi sağlıkla ilgili işler yapan esnafın, bu meslekleri icra edebilecek bilgi ve beceriye sahip olup olmadıklarının anlaşılması için sınava tabi tutulmaları şeklindeydi’. Fakat bu gelişmeler yaşanırken hekim, cerrah, kehhal ve bazı esnafların (attar, macuncu, sabuncu, kahveci) ilaç satışı devam ediyordu.3
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de özel bir komisyon kuruldu. Bu komisyonun önerisiyle eczane olarak kullanılan dükkânlar dışında kimyevi ecza bulundurulması yasaklandı. Meclis-i Tıbbiye tarafından eczacı ve eczaneleri denetlemek üzere 1852 yılında yasa çıkartıldı. ‘Nizamname-i Eczacıyan der Memalik-i Osmaniye’ yasasının 7. maddesiyle, eczacıdan başka hiçbir kimsenin, hiçbir halde ve hiçbir bahane ile hap, merhem, toz ilaç, yakı ve bunun gibi ecza satma ve doktor reçetesi yapma yetkilerinin bulunmadığı hükme bağlandı. 17. maddesi ile hekim ve cerrah dükkânları/muayenehaneleri ile ma-i mukattar (saf su) satan sucu dükkânlarında ecza satışı yasaklandı. 1852 yılında çıkan yasa ile Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den veya Avrupa okullarından eczacılık diploması olmayan ya da Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane tarafından verilmiş ruhsatı olmayanların, eczacı dükkânı açma, ilaç yapma ve ilaç satma yetkisi yoktu. 1885 yılında da çıkarılan kanun ile bugünkü aktarlara karşılık gelen attarların satabilecekleri maddeler kısıtlanmış ve bazı zehirli maddeler sadece eczacı reçetesiyle satılabileceği kararlaştırılmıştır. Bu yasaklara uymayanlarda olmuş, dönemdeki ünlü berber Kirkor, Kahveci Hüseyin ve Sabuncu Süleyman cezalandırılmıştır.3
Cumhuriyetin ilan edilmesi ile başlayan dönemde eczacılık okuluna kayıt yaptırabilme koşulları oluşturulmuştur. 1926 yılında Beyazıt’a taşınan Eczacılık Mektebine 1924 yılından itibaren lise çıkışlı öğrenciler alınmıştır. Eczacı Okuluna uzun süre yalnız erkek öğrenciler alınmıştır. 1928 yılında kayıt olan Fatma Belkıs, Semiha Hanım ve Bedriye Hanım ilk bayan eczacılar olarak 1930 yılında mezun olmuşlardır. Eczacı Okulu’nda öğretim süresi 1938’den itibaren 4 yıla çıkartılmış ve 1944 yılında da tekrar Tıp Fakültesi’ne bağlanmıştır.5
Eczacılıkta, ilk 30 yıl, öğretim dilinin Fransızca olması, öğretim üyelerinin çoğunun Fransız okullarından yetişmiş olması nedeniyle eczacılık uzun bir süre, tamamen Fransız eczacılık biliminin etkisi altında kalmıştır.2 Eczacı kelimesinin karşılığı da Fransızca ‘Drogue’ nin karşılığı ‘ecza’ ve ‘Droguiste’ nin karşılığı olan ‘eczacı’ kelimesinden oluşmuştur.1
Eczacılık öğretim kurumunun fakülte haline getirilmesini savunan Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi Materya Medica (ilaç bilgisi) öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Suner 1953 yılında Profesörler Kurulu’nda Ankara Üniversitesi’ne bağlı bir Eczacılık Fakültesi açılması konusunda karar alınmasını sağlamıştır. İlk kurulan eczacılık fakültesi olan, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinin kuruluş kanunu olan 156 sayılı yasa, 16 Aralık 1960 tarihli resmi gazetede yayınlanmıştır.6
14 Mayıs 1839 tarihinde başlayan ve Cumhuriyet sonrasında devam eden bilimsel eğitim ve eczacılık mesleği ilgili temel yasal düzenlemeler, 1953’te yasallaşıp, 2012 yılında yayınlanan 6308 sayılı kanun ve 2014 yılında yayınlanan yönetmelikle bazı maddeleri değişen ‘6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’ ile belirlenmiştir.
Koronavirüs pandemisinin gölgesinde kutlanan Bilimsel Eczacılığın 181. yılında, mesleğimizin tarihsel gelişimini belirli başlıklarla açıklamaya çalıştım.
Bilimin aydınlık yolunda nice yıllara…
Dr. Ecz. Derya BEKTAŞ
Kaynaklar