Nurettin Abacıoğlu

28 Aralık akşamı televizyonlar DEİK toplantısından haber geçiyor. Kürsüde RTE ve salvolarını birbiri peşisıra ateşliyor...

“Tekel işçileri havuza girmeseler iyiydi. Ancak tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmem”.
Kim diyor? Başbakan!..

Bu lafı duyunca sanırsınız ki, memleketin bu ahval ve şeraiti “Tekelciler” yüzündendir. Onlar yüzünden bu eşitsiz gelişim, bu sömürü düzeni halkın gündelik yaşamını tarümar etmektedir. Ve işçinin hak arama, insanca yaşama davası Türkiye’nin çivilerinin çıkmasına neden olmuştur. Ve sanırsınız ki, RTE’de bu gidişatı saptayıp, dur demek için ve yetim hakkı yedirmemek için kendisini feda etmektedir.

Bu ağız dalaverasına sadece pes demek yetmez. Tüyü bitmemiş tekelci yetimlerinin, tüm işçi emekçi yetimlerinin ve yetim olmayanlarının yiyemedikleri haklarının, neden ve nasıl yedirilmediği hesabı sorulamaz ise, böylesi ahmak yerine konmanın da sonu gelmez.

Kulak kabartmaya devam ediyorum...

Salvoları haber yapan, haber kanallarından birisi, yine DEİK toplantısından başka bir alıntıyı “ilaçta devrim” flaş alt yazısı ile gündeme getiriyor.

Neymiş, ilaçta tekelciliğe hükümet son verecekmiş ve rekabeti genişletecek tedbirler manzumesinin başına Amerika’daki gibi, ilacın markette satışını koymuşlar da, şimdi yasal düzenleme için çalışıyorlarmış... Başbakan hem aynen ve hem de mealen bunları söylüyor...

Derin nefes alıyorum. Son 10 yılda ilaç hakkında yazıp, çizdiklerim, televizyon kanalları dahil, orada burada yaptığım bir tomar konuşmada yorulmaksızın dile getirdiğim karabasan, nihayet aralanıyor. Muazzam bir “Pirus” zaferi kazanmış vaziyetteyim. Kısacası ben haklı çıktım.

Gülsem mi; yoksa ağlasam mı? Şimdi, sağlıkta gelinen son kerte, ilacı eczacının elinden alıp, eczane dışına markete taşımanın “devrim” sayıldığı bir çağa erişmedir...

Buna da pes demek yetmez. Bu işin altını boşaltırmadan doldurmak gerekir...

Haberler durmak bilmiyor...

Pür dikkat kanalı, kanalları izlemeye çabalıyorum...

Askerin “kozmik” odalarına polis marifetli baskın düzenleyen resmi otorite, bir son hesaplaşmaya girdiğinin ipuçlarını değil, tüm çıplaklığını sergiliyor...

Sistemin kendini yeniden restore etmesinin çapı, savaşın büyüklük ve şiddeti olarak yansıyor. Ülkenin tam tekmil emperyalizme yeniden biçimlendirilmesine tanıklık, işin tahammülü imkansız adrenalinli tarafı...

Nefesini tutmuş halk yığınları, olanı biteni hem şaşkın, hem küskün, hem oh olsun, hem tüh Allah layığını versin edasıyla dışarıdan gözucu seyirliğinde izliyor. Ülke tam bir “cinnet” tezgahında. Kuşkusuz bu tezgah, sistemin kendisi olan sermaye için değil, emekçi halk yığınları adına...

Bu seyirlik Hitchcock’un korku filmi falan değildir... Düpedüz yerinden oynatılmış tüm taşların baştan tasarımlı olarak yerine oturtulmasıdır.
Ciheti askeriye başta olmak üzere, polis dahil kolluk kuvvetleri ve devletin tüm üst yapı kurumları yeniden biçimlendirilmektedir. Bu biçimlendirme öyle devlet aygıtına rağmen bir biçimlendirme değildir. Devletin içten ve yeniden düzenlenmesinde ittifak etmiş büyük koalisyon, teferruat düzeyinde görülen direnç noktalarını tasfiye etmektedir. Büyük koalisyon, meclisteki iktidardan, asker ve bürokrat elitine, büyük sermayeden, bir kısım yargı mensubuna, Atlantik-NATO bağlantılı bir bloktur. Bu blok neredeyse devletin bütün aygıtıdır. Aygıt içinde olup, sayılan kesimlerden artık kalan küçük direnç noktaları ki, Kemalist söylemi elden bırakmayan kimi asker, bürokrat ve yargı üyeleri şimdi temizlenmektedir.

Toplumsal yaşama ilişkin neredeyse her bilgi, bilinçli olarak kirletilmektedir. Sapla, samanın karıştırılması için, “demokratikleşme” ve “özgürleşme” sosu bulamaç olarak kullanılmakta ve karışan akıllar korku dehlizlerine sokulmaktadır.

Büyük koalisyonun, biat olduğu sürece ittifak etmeyeceği kesim kalmamış gibidir. Kürtçülük, mezhebçilik ve sol soslu liberallik, beşinci kol görevini üstlenmiş bir medya aracılığı ile senaryonun uygun gelen her adımında piyasaya ötelenmektedir. Serbest piyasa ekonomisine dayalı kalkınma ve ilerleme, bağırata bağırta yoksulaştırılmanın retoriği olarak kullanılmaktadır.

Büyük Orta Doğu projesi esasen şimdilerde yeniden ve baştan Türkiye’de vizyona sokulmakta ve keyfe keder pürüzlerinden tam arındırılmış bir Türkiye, “küreselleşme”nin yeni “Truva atı” olarak bölgede oynayacağı rollere hazır hale getirilmektedir.

Kozmik odaların kozmik ışınımları, bu manzaranın yerlere saçılmasına ve sınıf tahakkümünün fütürsuzluğundaki boyutun sergilenmesine yeterince kanıt oluşturmuştur...

Yeniden ilaç işine gelince,..

İlaçta kırılmak istenen tekel, orta-küçük ölçekli ve yaygın bir dağıtım ağı oluşturan eczane sermayesinin büyük sermayeye birikim olarak devşirilmesi işidir.

Rekabetin genişlemesi ne menem bir laftır. Bileni geri gelsin. Kapitalizmin alfabesinden bir parça nasipkar olanlar, bu genişlemenin RTE’nin söylediği düzeyde, ilacı eczaneden markete taşımayla değil, başka işler yapması gerektiğini bilirler...

İlacın fiyatını devlet belirler. Referans fiyat denilen bir yöntemle AB üyesi 10 ülkedeki en düşük fiyat ortalamasının alındığı bir işlemi yürülüğe sokan devlettir. Rekabet genişletilecekse, RTE şunu söylemelidir: ilaç fiyatları serbest belirlenecektir. Ama yedi düvelin tüm kapitalistleri iyi bilirler ki, ilaçta, o sanayi dalının özelliği nedeniyle fiyat rekabeti değil, buluşa dayalı mal rekabeti olur. Bir de yanına reklamın konulması işin ayrıca tadı, tuzudur.

Fiyatı devletçe saptanmış ve kârlılık oranı devletçe belirlenip kademelendirilmiş bir piyasada rekabet genişlemesini “ilaç devrimi” sosuna bulayıp tezgahlamak, eczacının sahip ve sorumlu müdürlüğünü yaptığı eczane kanallı birikimi büyük sermayeye açmanın” elif, be”sidir.
Hükümet el hak bu yasayı becerme yeteneğindedir. Meclis çoğunluğu sermaye talimatına uyacaktır. Uyulduğunda da ne mi olacaktır?...
Birincisi, ilaç üreticileri, ithalatçıları ve dağıtım kanallarının ortaklığında yeni ilaç dağıtım kanalları, yani “zincir eczaneler” oluşturulacaktır. Bunların sahibi, sermayenin kendisi; mesul müdür taşeronları da eczacılar olacaktır. Kendin pişir, kendi ye usulü kurumlar olan bu zincirler, belli bir süreç içerisinde eczane sektöründe kendi başına tutunmaya çalışan eczaneleri yutuk soğuracaktır.

İkincisi ise, büyük satış merkezlerinde, hipermarketler içinde ilaç satış reyonlarının açılmasıdır. Manav reyonundan karpuz seçer gibi tezgah üstü ilaç satın alabilmek ve alışveriş sepetini doldurabilmek günleri çok uzak değildir. Tezgah üstü ilaç, reçetesiz ilaçtır. Reçeteli ilaçlar için büyük marketler ayrı bir bölüm de düzenleyebilecektir.

Eh ABD’de böyleyse, modernleşmenin bu biçiminin bizde de uygulanması galiba kaçınılmazdır.

Böylece “For You” Mağzalar zincirini “Drugstore” a terfi ettirmek isteyen başdanışmanlık ailesi “Zapsu” ların akamete uğramış girişimi de artık netice alacaktır.

Eczacılar 4 Aralıkta direniş yaptılar. Bu yaygara basınının verdiği üzere, ilaç fiyatlarında düşme yapan hükümete tepki biçimindeki “gerici bir eylem” falan değildi. Yazdım ama bir kez daha olsun. Eczacı son 30 yıllık meslek uygulamasında, hep ilaç fiyatının ucuz olmasından yana tavır koymuştur. Şimdi ki sıkıntısı ise, cari fiyattan aldığı ilacın fiyatında yapılan düşmenin, eczane işletmesine önemli bir stok maliyeti çıkarmasıdır. Stok lafı da yanlış anlaşılmasın teknik terim olarak söylenme mecburiyetindedir. Yoksa gerçek anlamda bir eczane deposunda ilaç stoklayacak eczane sayısı iki elin parmaklarını geçememektedir.

Lafı kesiyorum; zira ben yazmaktan yoruldum, okuyucu aynı şarkıyı dinlemekten...

Sağlıkta reform çalışmaları Erdoğan ailesini özel hastane zincirlerinin ortağı yapmıştır. İlaç işi yeni piyasa arayışlarının kapısı olur mu, şimdilik bekleyip, görmek gerekmektedir...

Yeni bir yıla erişme, yeni bir zaman aralığını yakalama, adettendir iyi dileklerle karşılanır... Hadi kendi penceremden söyleyeyim; şu son günlerin getirdiği, onu bile yapmayı çok görmüştür bana...

Naif dilekler, boşluğa uçar gider; adeta suya yazı yazmak gibidir.

Mücadelesi bol bir yıla, döneme girdiğimiz ise kesindir.

Toplumsal kurtuluşun utkusunun kutlanacağı bir yıl olsun diyorum...

Çünkü başka hiç bir çare, kele merhem kalmamıştır.

nuriabaci@gmail.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat