Reform mu, piyasalaştırma mı?
Prof. Dr. Çoşkun Özdemir-Cumhuriyet
Bir 12 Eylül uzantısı olan ve İhsan Doğramacı yönetimindeki YÖK despotizmine karşı, sonraki yıllarda ayrı düştüğümüz arkadaşlarla savaşımı sürdürürken Erdal İnönü ile görüşmelerimiz oluyordu. Bu bilge insan, bize yurdumuzdaki siyasetin özelliklerini anlatırdı. Fatsa’da konuşmaya hazırlanırken partililer Erdal Bey’e gelip “Aman hocam, il yapma vaadini sakın ihmal etmeyin” diyorlar. “Nasıl olur arkadaşlar, yapamayacağımız şeyi nasıl söyleriz” itirazına karşı ısrarlarını adeta bir baskı iile sürdürüyorlar. “Bütün gayretme rağmen direnemedim” diyor Erdal Bey, “Sevgili Fatsalılar sizi l yapacağız” demek zorunda kaldım. “İşte politika böyle bir şeydir, arkadaşlar.” Siyaset bir aldatma ve kandırma sanatı mıdır dersiniz? AKP’nin sağlıkta dönüşüm, sağlıkta reform vaatleri bu anılarımın canlanmasına yol açtı. “Vatandaşlar özel hastanelerde ve üniversite hastanelerinde serbestçe sağlık hizmeti alabilecekler ve istedikleri hekim seçimini yapabileceklerdir.” Bu AKP yönetimi tarafından pervasızca ileri sürülen bir seçim aldatmacasıdır, düpedüz bir özelleştirmedir ve sağlığı piyasaya havale etmektir. Vatandaş muayene, MR, Laboratuvar, EKG gibi incelemelerin bir paket program üzerindeki bedelini cebinden ödeyecektir. Sevk zinciri kaldırılmıştır. Birer işletmeciliğe dönüştürülen hastanecilik ön plandadır. Ben 3 Temmuz günü İstanbul Tabip Odası’nda genç meslektaşlarımdan dinlediğim ürkütücü olayların bazılarını aktaracağım. İstanbul Tıp Fakültesi’nin acil servislerinde büyük bir birikim oluşuyor ve kavga, çatışma ve hekimlere saldırı süregeliyor. Paketin sağladığı ücretin üstünde kalan incelemeler için ne yapılacağı, nasıl yapılacağı belirsiz. Dekanlığın önerebildiği, “Çocuklar idare edin, seçime kadar dayanın”dan ibaret oluyor. Haseki’de muayene olan hasta aynı gün “Ben bir de Çapa’ya görüneyim” diyerek kalabalığı artırıyor.
Vatandaş kapıların kendisine açıldığı aldatmacasına kaptırıyor kendini. Hastanelerin bir ilk basamak hekimliği için kullanılması da ayrıca bir büyük yanlışlıktır. Bundan yarım asır önce ünlü hocalarımızdan Türkiye’nin önde gelen ihtiyacının iyi yetişmiş pratisyen hekim olduğunu, ilk basamak hekimliğinin vazgeçilmezliğini dinlerdik. AKP bunu yok etmiştir. Koruyucu hekimlik hizmetlerine öncelik veren sağlık ocaklarının sayısı artırılacağına tam tersi yapılıyor ve işlevsizleştiriliyor. Sağlık pazarı tümü ile değişiyor. Bugün ilaç pazarı yüzde 70 oranında yabancı firmalara açılmış ve ilaç harcamalarının sağlık harcamaları içindeki payı yüzde 50’ye yaklaşmıştır. TTB’nin hazırladığı okunmaya ve övgüye değer “Sağlıkta Piyasacı Tahribatın Son Halkası: AKP” adlı yayında AKP’nin sağlık alanındaki halk karşıtı icraatı çok güzel açıklanıyor. Oradan şu saptamaları aktarıyorum: 1) AKP Hükümeti sağlık hizmeti kavramının özünü tahrip etmiştir. 2) 1980 sonrası dönemin en müsrif hükümeti olmayı başarmıştır. 3) Kamudan özele kaynak aktarma modeli ile birlikte bir özel sağlık sektörü patlaması yaratılmıştır. 4) Sağlık yatırımlarının durdurulmasının yanı sıra özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinin çökertilmesi yönünde adımlar atılmıştır. 5) AKP döneminin bir başka özelliği de ilaç tüketimi, ilaç harcamaları ve ithalatında ki patlama olmuştur.
Gerçekten ilaç harcaması yakınlarda 8-9 milyar doları bulmaktadır. Sağlık tüccarları bunu daha da artırmayı planlıyorlar. Uluslararası sermaye bunun hazırlığı içersindedir. Buna karşılık üniversite ve kamu hastaneleri iflasın eşiğinde bulunuyorlar. Sağlık sağlam bir şekilde piyasalaştırılıyor ve özelleştirliyor. Bütün bunlar devrim değil açıkça bir karşıdevrimdir. 22 Temmuz’da halkın bütün bunları algılayarak seçimlere ağırlığını koymasını umut etmek istiyoruz.
Not: Türk Tabipleri Birliği yayımladığı bildiriyi şu çok çarpıcı cümle ile sonuçlandırıyor: 22 Temmuz 2007 seçimleri sağlıkta piyasacı tahribatın sona ermesi için önemli bir fırsat olmalıdır.