Şu sıralar, bu kısaltmaya söz yok, aşinayız! Yeni kısaltma, “GDO” yani, “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” dan türetildi. Kısacası, “Genetiği Değiştirilmiş Ürün” anlamına kullanılıyor. Bu konuda yazılır mı? Neden yazılmasın! Oysa organizma, ürün üstüne bir şey yazmayacağım. Niyetim, başka kısaltmalara da cukka oturduğu üzerine…
Sözlükte “ü” harfi ile başlayan kelimeler “GD” kısaltmasının peşine takıldığında, kimisi komik, kimisi düşündürücü bir yığın tamlama çıkıyor ortaya. Düşündürücü olanlara örnek olsun; “Genetiği Değiştirilmiş Ülke” üzerine SoL portalda ne çok yazı yazılmaya devam ediyor. Bu konu, daha da çok su tutar. “Genetiği Değiştirilmiş Üniversite” de, bu kısaltmayla fevkalade uyum içinde. Bir de “Genetiği Değiştirilmiş Ümera” dan söz edilebilir. “Ümera, “buyurucular, beyler, amirler” anlamına kullanılan bir sözcük.
Derdim, başlığa attığım iki kısaltmayı şu son örneklere oturtmak. “Genetiği Değiştirilmiş Üniversite” ve genetiğin değişmesinin aracı olan “Genetiği Değiştirilmiş Ümera” taifesi üzerine bir kez daha yazmak…
Üniversitye işi önemlidir. Akademi gündelik yaşamınızın kendisi olursa, yat, kalk hayata akademi penceresinden bakmak gerekir. Gerçi içerden dışarıya bakılası pencere, haniyse kalmamışken, camları örten kir, pasdan da, dışarıdan içerisini gözlemek olanaksızlaşmıştır.
Bu konu şundan da önemlidir: Üniversite Konseyleri Derneği, akademi genetiğindeki bu mutasyonları ortaya koyan sade, özlü ve “Yeni bir üniversite için” bir “Alternatif Üniversite Programı” kaleme aldı. İşte bu bağlamda şu genetik işi bir kez daha gözden geçirilmek durumundadır.
ÜKD’nin programına konu “16 madde” var. Ben de bu onaltı maddeyi, hali hazırdaki “mutant” özellikleriyle burada sayfa düşeceğim. Tersinden okunduğunda üniversitenin genetiğinin hem nasıl değiştiği ortaya çıkıyor ve hem de ÜKD’nin “Alternatif Üniversite Programı” nın ne olduğu iyi anlaşılıyor.
Üniversitelerin genetiğiyle oynama işi, “kapitalist-emperyalizme” Türkiye’nin iyice kapılanışıyla sayfa açtı. Kamunun üniversiteleri yanında, “paralı mektepler ve sermayeye taşeron iş ve insan üreten bir sanayi sektörü ortaya çıktı. Bakın neler, nasıl değişmiş: Aşağıda anlatılanlar, zaman zaman “şimdiki” ve zaman zaman da, bir “geniş zaman” kurgusu ile yazılmış olmakla beraber, manzara bugünün “Genetiği Değiştirilmiş Türkiye Üniversiteleri” ne aittir. Şimdi sabırla okunmalıdır.
1. Eğitim ve bilim üretimi özel sermaye merkezlidir. Bu doğrultuda, eğitim süreci ve ilgili hizmetler herkese parası olduğu ve satın alabildiği oranda sunulmalı, öğrencilerden toplanan öğrenim katkı payları, olanakları ölçüsünde ve gerektiğinde arttırılmalıdır. Eğitim ticari faaliyet konusu olmaktan çıkarılmamalı ve özel eğitim kurumları yaygınlaştırılırken, kamu üniversitelerinin özelleştirilmesi özendirilmelidir.
2. Üniversitelerde, eğitim ve araştırma geliştirme faaliyetinin devam ve sürekliliğinde kamu finansmanı giderek ortadan kaldırılmalı ve üniversitelerin öz kaynak yaratımı için piyasa temelli açılımlar özendirilmelidir. Böylece, genel bütçeden yüksek öğrenime ayrılan payın köklü ve kalıcı biçimde tasarruf edilmesi sağlanmalıdır.
3. Üniversiteye giriş, eşitsiz olanaklarda yetişenlerin birbiriyle rekabet edeceği dersane sektörü merkezli piyasaya daha çok açılım yapacak bir biçimde düzenlenmeye devam edilmelidir. Herkesin yetenek ve arzusu değil, piyasa koşullarının belirleyeceği insan faktörü üretimi göz önünde bulundurulmalıdır.
4. Üniversitelerin özel kuruluşların çıkarları doğrultusunda yeniden yapılanmasına daha da çok izin verilmelidir. Bilimsel projeler, özel sektör veya NATO benzeri kurumlar tarafından finanse edilebilecek düzeyde yönlendirilmelidir. AB Çerçeve Programları’na aktarılmakta olan kaynaklar, küreselleşme sürecinin “karşılıklı bağımlılık” ilkesi uyarınca geliştirilmeli ve Türkiye’nin bilimsel araştırma altyapısının geliştirilmesi “AB ortaklık projeleri” uyarınca kotarılmalıdır.
5. Bilimsel, teknolojik araştırma konularının belirlenmesinde, piyasa çıkarları ve özel sermaye ihtiyaçları merkeze konmalıdır. Sanayi ile işbirliğinde üniversitenin muhatabı, doğrudan özel sektör kuruluşları olmalıdır. Üniversitelerde yapılan araştırmaların sonuç ve kazanımları, doğrudan piyasa gereksinimleri uyarındaki sermaye birikim süreçlerinin hizmetine sunulmalıdır.
6. Yeni öğretim üyelerinin ve araştırmacıların yetiştirilmesi ve istihdamı, piyasa merkezli ihtiyaçlara uygun özel yeteneklerin gözetilmesi çerçevesinde teşvik edilmelidir. Yurtdışı bilim çevreleriyle ortak çalışma ve öğrenci değişimleri, “karşılıklı bağımlılık” çıkarları merkeze konarak sürdürülmeli, “uygar ülkelerde” bilim insanlarımızın istihdamına olanak sağlayacak işbirlikleri teşvik edilmelidir.
7. Araştırma görevlileri, gerektiğinde üniversitelerdeki personel açığını kapatmak amacıyla görevlendirilecek geçiçi, burslu öğrenciler arasından seçilmeli; bunlar arasından özel yetenekli olduğuna karar verilenlerin ayrıca, geleceğin bilim insanları olarak yetiştirilmesi, görev tanım ve alanları esnek bir planlamaya göre düzenlenmelidir.
8. “Yabancı dilde eğitim” bütün üniversitelerde özendirilmeli; bu modele geçen üniversite öğretim elemanlarına “ek gelir” sağlanmalı ve böylece “Anglo-Sakson Üniversite Modeli” ne uygun bir verimliliğin yakalanmasına çaba sarfedilmelidir.
9. Yabancı dilde ders kitapları ve kaynakların hazırlanması ve kullanılması “akademisyenlerin” ve “öğrencilerin” küresel bir dünya kültürüne kazandırılması ve yabancı dil bilgisi bakımından teşvik edilmelidir. Ders müfredatı gözden geçirilerek, bireylerin inanç ve maneviyatını güçlendirecek sosyal unsur ve bilgilerin de programlara yerleştirilmesi sağlanmalıdır.
10. Üniversitelerin topluma karşı çok yönlü sorumlulukları “serbest piyasa ekonomisi” gereklerini önceleyen bir düzlemde ele alınmalı; “sivil toplum örgütlenmesi”nin gereklerine uygun bir “demokratizasyon”u ve “birey özgürlüğü” nü baskılayabilecek ideolojik siyasallaşmaya üniversite çatısı altında izin verilmemelidir. Üniversitede siyasal örgütlenme, siyasetin akademiye ve faaliyetlere halel getirmeyecek makul düzeydeki bir sınırda tutulmalıdır. Yasa ve yönetmeliklerin taktirindeki makul sınırları aşan her türlü siyasi faaliyet, “üniversite özgürlüğü” nü sınırlayıcı olduğundan, gerekli soruşturma ve cezai yaptırımlara, yeni düzenlemelerle açık tutulmalıdır. Tüm üniversite bileşenlerinin topluluk veya dernek kurma özgürlükleri, ancak “akademik” içeriği kapsamında teminat altına alınmalıdır.
11. Üniversite çalışanlarının görev yerlerinin değiştirilmesi ve yeni görevlere atanmaları, “akademik yönetim hiyerarşi” sini zedelemeyecek kontrollü bir biçimde sürdürülmeldir. Tüm üniversite bileşenlerine, üniversite yönetim organlarında gerektiğinde istişari temsil hakkı verilmeli; üniversite ile ilgili kararlar, üniversite yöneticileri ve “sivil toplum örgütleri” nin temsilcilerinden oluşan organlarda alınmalıdır.
12. Üniversitenin ve fakülte, enstitü gibi üniversite içi birimlerin yönetimleri, üniversitede seçim kutuplaşmasına olanak vermeyecek demokratik bir atama sistemi ile yapılmalıdır. Bu işlem, gerektiğinde öğretim üyelerinin iştişari reyine de müracaatı mümkün kılacak düzenlemelere cevaz verebilmelidir.
13. Üniversitelerin tüm çalışanları, kadrolu ve sözleşmeli olmak üzere, esnek biçimde istihdam edilmelidir. Sendikalılaşmaya, üniversite çalışmalarını aksatmayacak ve akamete uğratmayacak istişari bir düzenleme içinde olanak tanınmalıdır.
14. Yemekhane, taşıma, temizlik hizmetleri gibi üniversite içi hizmetlerin, kamusal kaynaklara yük bindirmemesi ve atıl istihdama yol açmaması için, hizmet çeşitlendirmesini daha da geliştirecek düzeyde özelleştirilmesi sürekli gözetilmeldir. Yemek, taşıma, kreş gibi üniversite içi hizmetler, eğitim ve bilim paydaşlarının katkı payı ödemeye bağlı sosyal hakları kapsamında görülmelidir.
15. Üniversitenin güvenliğinden, esnek vardiyalı özel güvenlik personeli sorumludur. “Üniversite özgürlüğü” nün ihlal edildiği öngörülen her koşulda, jandarm ve polis gibi kolluk güçleri, üniversite sınırları içinde serbestçe işlem yapmalıdır.
16. Serbest piyasa ekonomisinin bireye sağladığı özgür ve demokratik bir toplumsallık yararına ve sistemin ihtiyaçları doğrultusunda, “Eğitim ve Bilim İşleri”, uzun vadeli olarak “devlet” ve “sivil toplum kuruluşları” tarafından planlanmalıdır. Daha yetkin düzenlemelerin önünü açabilmek ve üniversitelerin bu kabil ihtiyaçlarını planlama ve yürütmek için, merkezi ve yerel yetkileri yeniden düzenlenerek güçlendirilmiş bir YÖK yapılanması için, reform çalışmaları yapılması elzem ve hayati bir saiktir.
Bu işler, “YÖK Beyleri” diye anılan bir taşeron yönetici sınıf eliyle, yani “Genetiği Değişmiş Ümran” tarafından halen ve tedrisen sürdürülmektedir.
Çare tükenmez!..
ÜKD’nin “Alternatif Üniversite Programı” bu bağlamda iyi okunup, kavranmalıdır.
Kaynak: sol.org.tr