4 Aralık 2009, ilaç ve eczacılık sektörü açısından bir milât olmuştur. Yeni fiyat kararnamesinin yürülüğe girdiği gün, bir yandan eczacılar kepenk kapatırken, bir yandan da ilaç firmaları “küçülme dönemi”ne girdiklerini ilan ettiler.
İşin eczacı faslını değişik kereler yazdım. Azıcık ilaç üreticilerine de değinmekte yarar var.
Buraya sıralayacağım başlıklar, üretici kârlılığı ve eksik tüketim krizine dayalı olan kâr maksimizasyonu işlemlerinin bir yüzünü değerlendirmek olacaktır. Hepsini bir yazıya sığdırmak olanaklı değil.
Kısacası hikaye edeceğim kesim, ilaç üretim sektöründe istihdam edilen firma çalışanlarının başlarına gelen ve gelecek olanlardır.
Türkiye ilaç üretim sektöründe toplam olarak yirmibeşbinbeşyüz çalışan var. Kısacası sektör istatistikleri böyle söylüyor.
1980-2010 arası sektörde istihdama bakıldığında, çalışanların toplam sayısı 8600 den, 25500 çıkıyor. Kısacası sektör bir istihdam alanı olarak beşer yıllık dilimler halinde ortalama % 20 büyüme gösteriyor. İstihdamın en yüksek olduğu dönem 1990 lı yılların başında olup, büyüme oranı % 30.2 ye kadar tırmanmakla beraber, giderek istihdam edilen çalışan sayısı özellikle 2002 ve takip eden dönemde düşmeye başlıyor. Kan kaybediyor. 2005-2010 arası ortalama istihdam % 9.4 lere kadara gerilemekte. Bu da krizin, sektörel istihdamı vurduğuna ilişkin bir işaret sayılabilmekte.
İlaç üretim sektörü başta hekim, eczacı olmak üzere biyolog, kimya, makine, elektrik ve endüstri mühendislerini; yanısıra iktisatçı ve diğer yüksek tahsilli personeli içinde barındırıyor. Bunun yanısıra ikinci çalışan kesimi idari personel, teknisyen ve laborantlar oluşturmakta. Üçüncü kesim ise, düz ve kalifiye olarak nitelenen işçilerden oluşmakta. Genel hatlarıyla ilk iki kesim istihdamın yaklaşık yarısını ve işçilerde diğer yarısını oluşturmaktadır. Kısacası üretim sürecinin çeşitli basmaklarında somut emek üreten başlıca üç kesim, endüstrinin de motor iş gücünü temsil etmektedir.
Gazete haberlerine bakıyorum. 5 Ocak tarihli bir haber GlaxoSmithKlein firmasının Gebze’de ki üretim tesisisnin ana merkezin aldığı karara bağlı kapatıldığını ilan ediyor. 780 çalışana kışın ortasında işsiz kalma piyangosu vurmuş vaziyette. Firma yetkilileri, 4 Aralık kararnamesinin sektörel olarak ve firma bazında Türkiye pazarının üretime devam etme karlılığını yitirdiğini ilan ediyor. Ürün portföyünde, yani ilaç çeşidinde herhangi bir değişikliğe gidilmiyeceği, pazarın gereksinimlerini karşılayacak üretim biriminin bundan böyle Hindistan’dan ithalatla karşılanacağını müjdeliyor GlaxoSmithKlein-Türkiye.
Aralık ayı eczacılar ve toplumun ilaç gereksinimleri bakımından hayli çetin geçerken, ilaç firmalarında çalışanların kabusu gibi de yaşanıyor. Roche, Novartis, AstraZeneca gibi Türkiye’de de faaliyet içinde olan çokuluslu ilaç firmalarında köklü istihdam tasarruflarına gidildi. Uykusuz, kabus dolu geceler sonucunda işsizlik piyangosunu kazananlar, ya bir toplantı sonunda veya e-posta adreslerine gelen iletilerle kaderleriyle başbaşa kaldılar.
AFİD (Araştırcı İlaç Firmaları Derneği) yetkilileri, 10 aralık 2009 tarihinde bir basın açıklaması yapıyor.
Açıklamanın özeti şöyle:
“Yeni fiyat kararnamesinin 4 Aralık Cuma günü yürürlüğe girmesi ardından ilaç sektöründe küçülme dönemine giriliyor. İlk etapta önümüzdeki yıl Türkiye ilaç sektöründe yaklaşık % 25 oranında bir küçülme bekleniyor. Yeni döneme hazırlanan firmalar yatırım ve istihdam planlarını gözden geçiriyorlar. İşten çıkarmaların başladığı sektörde, 2010 yılında işlerini kaybeden üniversite mezunu çalışanların sayısının artacağı belirtiliyor.
Yeni fiyat kararnamesinin ilaç sektörünün geleceği açısından ciddi riskler doğurduğunu kaydeden Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Başkan Yardımcısı Engin Güner, ["Mevcut kaynakları daha da kısarak ilaç ve sağlık hizmetlerinde iyileştirme sağlamak mümkün değil"] sözleriyle durumu değerlendirdi”.
Değerlendirmenin biraz daha içine bakıldığında şu görüşlere yer veriliyor:
“40 araştırmacı ilaç firmasını çatısı altında toplayan AİFD’nin üye firmaların üst yönetimleri düzeyinde son günlerde yaptığı yeni bir anket, sektörün 2010 yılında çok zor koşullarda faaliyet göstermeyi beklediğini gösterdi. Ankete katılan yöneticilerin % 90’ı kararnamenin işlerini olumsuz etkileyeceğini bildirdi. Toplamda yaklaşık 25 bin kişinin çalıştığı ilaç sanayinde, katılımcıların % 37,5’i % 10’dan fazla, % 31,3’ü ise % 20’den fazla oranda işten çıkarmalar yaşanabileceği yönündeki endişelerini dile getirdiler. Soruları yanıtlayanların % 50’si kararname ardından önümüzdeki yıl Ar - Ge yatırımlarının % 10’dan fazla, % 12,5’i ise % 20’den fazla azalabileceğini tahmin etti. Katılımcıların % 81,3’ü ise kararname ile yapılan düzenlemelerin yeni çıkan ilaçların Türkiye’ye gelmesini olumsuz etkileyebileceğini kaydettiler.”
AFİD yetkilisi; “Yeni fiyat kararnamesinde, her yıl dünya çapında 100 milyar dolara yakın Ar – Ge yatırımı yaparak, insan yaşamının kalitesini artıran yenilikçi ilaçlar üreten araştırmacı ilaç firmalarıyla, Ar - Ge maliyeti olmayan jenerik ilaç üreticilerinin aynı kefeye konduğunu” vurgulayarak şöyle devam ediyor:
"Bu, ülkemizde yenilikçiliğin gelişmesini çok zorlaştıracak bir yaklaşımdır. Kararname yürürlüğe girmeden hemen önce son anda sağlanan uzlaşma olumlu bir adım olmuşsa da, sorunları tamamen ortadan kaldırmaktan çok uzak kalmıştır. Bu uzlaşma ile sadece sektörde yaşanacak % 30’u aşkın daralma % 25’e çekilmiştir. Her ne kadar kararname 3 yıllık bir süre içerisinde sektörü daha da zora sokacak önemli değişiklikler olmayacağı güvencesini veriyorsa da, sektörün bu süre içerisinde daralarak çok zor şartlarda mevcudiyetini sürdürmeye çalışacağını unutmamalıyız. Bu durumun sektörün her zaman birinci öncelik olarak talep ettiği öngörülebilirlik ve istikrardan uzak olduğu ortadadır. Maalesef ilaç endüstrisinin geleceği açısından ciddi riskler doğmuştur, sektör kötüye gitmektedir. İlaç endüstrisinin küçülmesi, istihdamın ve yatırımların azalması gibi kötü sonuçları kısmen görmeye başladık. Ne yazık ki önümüzdeki yıl daha yoğun bir şekilde göreceğiz. AİFD sektörün sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak, hastaların kaliteli ilaç ve sağlık hizmetlerine erişimini güçlendirmek, ve tüm bu hizmetleri sürdürülebilir kılabilmek için yapıcı, diyaloğa ve işbirliğine açık tutumunu sürdürecektir. Hükümetimizden ve sektördeki bütün paydaşlarımızdan aynı davranışı göreceğimize inanmaktayız.”
Özet; devlet, sağlık harcamaları ve tedavi giderlerinde çok sıkışmış vaziyette. Yani sağlık reformu diye bol keseden yapılan propagandalar ne menziline erişti; ne de retorik olduğunun anlaşması çok gecikti.
Tedavi giderleri içinde en büyük pay ilaçta. İlaçta ilk kılıç, “fiyatında indirim”e gidilmesi yönünde oldu. Hayli popülist ve kandırmaca bir girişim. Esas maksat ilacı değer fiyatından halka yuturmak değil; şu IMF anşalşması öncesi, IMF isteği de olan kamusal sağlık ve ilaç giderlerinin bir an önce “kabul edilebilir istatistiki düzey”e düşürülme zorunluluğu.
Hükümetin IMF anlaşması ile ilgili tutumuna bakılırsa, el hak uyum sağlanmış vaziyette. Başbakan RTE ne diyor (?); IMF ile bizim istediğimiz biçimde anlaştık. Kuşkusuz öyledir. Yani ufak IMF nüansları halledildikten sonra boyunduruk yeme konusunda, mesele beğeniye açılmış görünmektedir.
İlaç üreticileri ne diyor. Kârlılık azaldı. Yani en kârlı büyümenin önüne böyle engel çıkarsa, firma kârlılığını denk tutma adına küçülürüm. Nasıl mı (?)... Yatırımları askıya alırım; tesis kapatırım ve çalışanları, işçileri işten çıkarırım ya da önceki ödediğimin yarı ücretine kabul edene iş yaptırırım...
Ne demeli, kapitalizmin eşitsiz gelişimi hep ve bir yandan krizlerinden besleniyor. Bunun faturasını da tarihsel olarak hep çalışan sınıflar ödüyor. İlaç üretiminde ve firmalarında çalışan mavi, beyaz ve varsa başka renkli yakalılar, diğer emekçiler gibi şimdi kefaret ödüyor. Karlılık krizinin kefareti onlara ödettiriliyor. Bu süreç durur mu (?).
Çalışanlar açısından, zemin ayak altından, şüphe yok ki hep kaymaya devam edecek. Ta ki, bir gün emekçiler buna dur diyene kadar.
Kaynak: sol.org.tr