2004 Yılında yürürlüğe giren ilaç fiyatlandırma sistemi öncesi eczanelerin zarar etmesi iktisadi olarak mümkün olmadığı için ya kumar oynayan, ya borsada para batıran ya da ağır bir hastalık geçirdiği için eczanesinin başında duramayan eczacıların devredilemeyecek kadar kötü durumda olan eczanelerinin kapandığı haberini alırdık.
Eczaneler kapanmadığı için de doğal olarak özellikle büyük şehirlerde neredeyse her sokakta yeni bir eczane açılarak eczane sayısı gün be gün artar, meslek örgütünün yöneticileri eczane sayısındaki bu artışın nasıl kontrol altına alınacağına dair endişeli şekilde kafa patlatır, basına “Eczane sayısı sınırlandırılmalı” şeklinde beyanat verirlerdi.
Eczacılık Kanununda 2012 yılında yapılan değişiklikle hayata geçen nüfusa göre eczane sayısının sınırlandırılması kuralının kökeni de eczane sayısının hızla arttığı 1990’lı yıllarda yapılan kanun değişikliği çalışmalarına dayanır.
Zira o yıllarda eczane ekonomilerinin ileride zorlanacağını, birçoğunun kendiliğinden kapanmak zorunda kalacağını bırakın düşünmeyi, hayal bile etmek imkânsız olduğu için, hızla sayısı artan eczaneler mesleğimizin geleceği için önemli bir sorundu.
...
2004 Yılındaki yeni düzenlemeden nemalanacak olanlar, yeni dönemin tanıtım fragmanlarında her şeyin çok güzel olacağını ballandıra ballandıra anlatırken, 2005 yılından itibaren özellikle yüksek fiyatlı ilaçları satan ve bunları eczanelerinde bulunduran eczaneler kapanmaya başladı. 100 liraya aldığı ilacı 80 liraya, 64 liraya aldığı ilacı 50 liraya satmak zorunda kalınca bu büyük finans yükünü karşılayamayan eczanelerin birer ikişer kapandığı haberleri duyulmaya başlamıştı.
Yeni dönemin güzellemecilerine bu kapanışlar sorulduğunda kapananların ne kumarbazlıkları, ne iş bilmezlikleri(!) kalıyordu...
Ders kitabı dışında başkaca bir kitabı okumayı pek sevmeyen büyük çoğunluk da bu anlatılanlara George Orwell’ın “Hayvan Çiftliğini” çizgi film olarak bile izlemediği için eli mahkûm inanıyordu.
Gelirle giderin birbirini karşılamadığı, yani eczanelerdeki bütçe açığının artık iyiden iyiye hissedildiği döneme geçilince herkes farklı farklı yöntemler denemeye başladı.
Bir kısım eczacı ilaç dışı ürünlere “Burada su çok güzel, gelsenize” diyen ve ayakta duruyormuş gibi duran yazlıktaki arkadaşının yanına gider gibi gidip, derinliğinde ya battı ya da hala yüzmeye çalışıyor.
Bir kısım eczacı ise ortak ilaç alıp paylaşarak karlılığını arttırmaya, diğer bir kısım ise kendisinin veya ailesinin birikimlerini eczanesine enjekte ederek ayakta kalmaya çalışıyor.
Hâsıl-ı Kelam; istisnalar hariç, kimse eczanesinden para kazanmıyor, hatta eczanesine aileden ya da bankadan kredi çekerek para aktarıyor.
Bunları neden mi anlatıyorum?
Tarihini bilmeyen toplumlar ne bugünlerini ne de yarınlarını şekillendiremezler de ondan...
Ünlü siyasetçi Kissinger’ın “Bugünü kontrol edenler geçmişi, geçmişi kontrol edenler de geleceği kontrol eder” sözü “Vay be!” denilsin diye söylenmiş bir söz değildir.
Bugüne baktığımızda, artık kim ne derse desin; ister kiracı olsun, ister dükkân sahibi, ister evli çoluk çocuk sahibi olsun, ister bekâr, herkes eczanesindeki ekonomik yangının farkında. Kimse açıkça dillendirmiyor, “Sürecek ekmek bulamadığıma bakma, bolca havyarım var” modunda ekonomik züğürtlüğünü maskelemeye çalışıyor.
Kimse açıkça demese de birinin demesi lazım:
“KRAL BAYAĞI UZUN SÜREDİR ÇIPLAK!”
...
En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyerek konuyu tüm çıplaklığıyla açıklamaya çalışayım; “İlaçtan para kazanmadıktan sonra eczanelerimizin yaşaması mümkün değildir!”
Bugünü geçmişle harmanlayarak geleceğe projeksiyon tutmak gerekirse; öncelikle bugün hala ilaç fiyatlarının düşüyor olması, eczane ekonomilerinin sürdürülebilirliğine büyük bir darbedir. Bir ayağıyla sağlık kuruluşu, diğer ayağıyla iktisadi birer işletme olan eczanelerin ayakta durabilmesi ancak iki ayağının üzerine sağlam basmasıyla gerçekleşebilir.
Bilimsel olarak dünyada hiçbir işletme, bırakın fiyat düşüşlerinden oluşan zararının karşılanmamasını, geçen yıl yaptığı ciroyu yapmak için daha fazla faaliyette bulunmak zorunda kalıyorsa, ciro artışı bir yıl önceki cirosuna göre enflasyon oranının altında kalıyorsa batması mu-kad-der-dir.
Nokta.
...
2004 Öncesi çok kazanmakla, her gün ilaçların üzerine etiket yapıştırıp haksız(!) kazanç sağlamakla itham edilen eczacıların, 2004 yılından önceki yıllarda ilaç fiyat artışlarından elde ettikleri kazanım, Devletin resmi verilerine göre içinde bulunulan yılın enflasyon oranından hiçbir zaman fazla olmamıştır. İnanmayanlar “Beş Yıllık Kalkınma Planları” çerçevesinde hazırlanan ilaç ihtisas komisyonu raporlarını bakabilir.
Bunu bir kenara koyalım.
Diğer taraftan; 2004 Yılına kadar olan fiyat artışları, diğer bir deyişle eczanelerde yapılan sürşarj ile aslında olan şey, eczanelerin sermayelerinin enflasyon karşısında korunmasıdır. Yani her şeyin fiyatı artarken, ilacın fiyatı da artmıştır. 80’li Yıllardan itibaren ülkemizdeki yüksek enflasyon ortamına bağlı artışlar örtücü etki sağladığı için eczacılar enflasyon karşısında ezilmemiş ve karlılıklarını koruyabilmişlerdir.
Enflasyon karşısında memurun, esnafın, çiftçinin, imalatçıların, kamu iktisadi teşekküllerinin, kısaca herkes ve her kesim korunmasına karşın eczacıların bu korumadan çıkarılmış olması, ilaç fiyatlarının da güncel döviz kurunun yarısının yüzde 60’ı üzerinden hesaplanarak, döviz bazında referans ülkede olan düşüşün de aynen yansıtılması, ilaç ve eczacılık hizmetinin sürdürülebilirliğini ortadan kaldırmıştır.
%7 Peşin Alım Iskontosunun kaldırılmasıyla bir başka ağır darbe alan eczacıların ekonomilerine hiçbir iyileştirme yapılma ihtiyacı duyulmazken, 2005 Yılında 4 kutu ilaç için 40 Kuruş olan muayene ücretinin bugün 3 kutu ilaç için 3 TL’ye, özel Hastane için 15 TL’ye yükselmesini, ilaç fiyatlarının sürekli olarak yatay seyretmesini, hatta düşmesini ekonomi biliminin hiçbir yönüyle açıklanması mümkün değildir.
İlaç firmalarının oluşan zararlarını telafi etmek için tıpkı eczacıların peşin alım ıskontolarını kaldırmaya çalıştıkları dönemlerde olduğu gibi eczacıya verdikleri artı değerleri kısarak kendilerini korumaya çalışmalarının bir başka tezahürü MF’lerin kaldırılması düşüncesi de gündeme sokulmaya çalışılan konular arasında...
Özetlersek; ilaç fiyatları düştü, eczacı karlılığı düştü, peşin alım ıskontosu ortadan kalktı, reel olmayan kurdan fiyatlandırılan ilacın fiyatı düşmeye devam ediyor, yeni tenkisat konusu da MF’ler...
Sayfalarca detaya girebilirim ama detayda boğulmak yerine bugün için ne yapılması lazım? Onu konuşalım.
Aslında kısa vadede yapılacaklar belli ama yinelemekte fayda var:
Öncelikle; Ülkenin ekonomik durumu, vatandaşın alım gücü ve bütçe göz önünde bulundurulduğunda ilaç fiyatlarında bugün için enflasyon oranında artış yapılması, bu artışın enflasyon oranında sürekli güncellenmesi,
İlaç fiyatından bağımsız olarak kutu başı minimum 1TL eczacı meslek hakkı verilmesi,
Resmi kurun altındaki değere düşmediği sürece, referans ülkedeki fiyat düşüşlerinin ilaç fiyatlarına yansıtılmaması, resmi kurun gerçek anlamda güncellenmesi,
Kamu kurum ıskontosundan oluşan zararların telafisi,
Düşüşlerden oluşan zararın karşılanmasının firmaların taahhüdüne değil de İTS kayıtlarına bağlanması, karşılamayana da yaptırım getirilmesi ilk adım olmalıdır.
...
Ondan sonra geleceğe dönük olarak eczacı istihdamı sorununun çözümü için kaç tane yardımcı kaç tane ikinci eczacı çalıştırılacağı, hangi hastaya hangi eğitimi nasıl vereceğimiz, nasıl hasta takibi yapacağımız konularını tartışabiliriz.
Yoksa 3 Kutu ilaç için 3 TL reçete bedeli alınırken reçete başı 25 Kuruş verilen eczacıdan istihdam sorununa çözüm bulmasını, portakallı ördekli, vayt çaklıt makiyatolu “first class” hizmet vermesini beklemek kabul edersiniz ki gerçekçi değil.
...
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, eleştirir, suçlarsınız ama beğenmediğiniz bu eczanelerin açık kalması hayati öneme haiz. Eczane dışı satılan zayıflama ürünleri başta olmak üzere yaşanan sağlık sorunları epidemik aşamaya geldi.
Bilmem farkında mısınız?
Yangın büyük, yara derin...
...
Eczane ekonomilerinin kanayan bu yarası acilen durdurulmazsa korkarım ardımızdan “İçkisi, kumarı yoktu ama eczanesi vardı” diyecekler...
s.sofugil@eczacininsesi.com