2009 ’dan beri yatay seyreden ilaç fiyatları, Avro kurunun 3 kuruşluk artışı sonucu güncelleneceği için, Ocak ayından itibaren sektörde bir telaş, bir heyecan sormayın gitsin.

         Birçok ilaç piyasa yoku haline geldiği için de türlü türlü rivayetler ortada:

-        Terlimisin zam geleceği için yoktaymış...

-        Majestik de 10 TL olacakmış, sen aldın mı???...

-        MF’ler de kalkacakmış, alalım mı ki???...

         ...

         3 Kuruşluk dünyada, 3 kuruşluk kur artışından beklentimiz yüksek değildi ama, uçurulan balonlara fazla itibar etmeden, piyasa yoku haline gelen ilaçların en azından artık bulunabilir olacağını umut ediyorduk.

         Fakat zam geldi geçti, kronik yoklar yine yok. Örneğin Terlimisinin fiyatı 5 liradan iki kat artışla 10 lirayı geçmesine rağmen hala yokta...

         Zamsa zam...

         Fiyatı iki kat arttı, kamu ıskontosu sıfırlandı...

         Eee, niye hâlâ yokta???

         ...

         Piyasanın en çok bulunan ve bedelsiz satılan ilacı resmen“Yokta O” haline geldi.

-        Deyvit ampul var mı???

-        Yokta O...

         ...

         24 Ocak kararları ile serbest piyasa ekonomisine geçen bir ekonomide, sopalı ekonomik düzenlemelerle bir sektörün devamlılığının sağlanamayacağı hâlâ anlaşılamamış gibi gözüküyor.

         İlaç, diğer iktisadi ürünlerden farklı ve özel bir üründür. Sağlık sisteminin vazgeçilmez bir enstrümanıdır. İlacı sağlık sisteminden çıkaramazsınız. Çıkarıp yerine sözde şifacıların bir takım uydurma formüllerini, alternatif tedavi yöntemi adı altında, bilimselliği tartışmalı yöntemleri sisteme entegre ederseniz, toplum sağlığı üzerinde öylesine olumsuz etkiler oluşmasına neden olursunuz ki, telafi edilmesi mümkün değildir.

         Nasıl mı? Ters köşeden bakalım:

         Global bütçe uygulamasına geçmeden önce ilaç fiyatlarını belirlemek için maliyet hesabı yapılamadığı gerekçesiyle referans fiyat uygulamasına geçildi. Hiç daha bu konuların konuşulmadığı dönemde, yüksek makamlardaki bir yetkili sohbet esnasında “Bir çuval naproksen sodyum 5 Dolar, 10 tabletlik ilacı neredeyse 5 Dolardan satıyorlar, ne acayip kar elde ediyorlar” demişti.

         İlacın fiyatını hammadde ve ambalaj olarak gören bu anlayış, daha sonraları yetkili tüm makamlarda hâkim bir görüş halini aldığı için, ilaç fiyatları ne kadar ucuzlarsa ucuzlasın, yetkililerin gözünde uzuuun süredir ilaç fiyatları hep çok yüksekti ve düşürülmesi gerekiyordu, öyle de oldu.

         Oysa naproksen sodyum etken maddeli bir ilacın üretimi için kurulan tesisin, stabilitesi için uygulanan teknolojinin, kontrollerinin vb. diğer tüm işletme maliyetlerinin hesaba katılmaması genel anlamda ilacın yurt içi için üretimini ve ithalatını baltaladı.

         Hayati önemi fark edilemeyen, basit bir ilaç olarak görülen bir tansiyon ilacını bulamadığı için alamayan hasta ise sağlığını geri dönülmez bir şekilde kaybeder hale geldi. Ama istatistiklere bu bilgi girmediği için nasıl büyük bir tehlikenin içinde olduğumuz toplumsal olarak fark edilebilmiş değil.

         Uzun uzun anlatmaya gerek yok yaşanan olumsuz tabloyu. Görmesini bilen, aklı olan herkes bu sorunun nedenini anlayabilir. Sektörden de olmasına gerek yok. Misal;

         Geçen akşamki nöbetime bir misafir geldi. Yaklaşık bir saat boyunca oturdu. En son kalkmaya yakın:

-        Sizin işiniz çok kötü hale gelmiş, Allah yardımcınız olsun

         dedi.

-        Neden??? Dedim

-        Kaşarlı simit 4 lira 75 kuruş; bakıyorum bir saattir, sattığınız en pahalı ilaç 3 lira, 3 buçuk lira...

         İşletmecilik açısından röntgeni çekti, bıraktı. Teşhis; Bu gemi yürümez!!!

         ...

         Eğer bir kuruluş, yaptığı ticari faaliyet sonucu işletme maliyetlerini bile karşılayamıyorsa; ekonomik olmadığı, yani iktisadiliği, verimliliği ve karlılığı olmadığı için istese de faaliyetini sürdüremez. Bunu bilmeyen iktisat birinci sınıf öğrencisi bile sınıf geçemez ki, ticari hayat çok daha acımasız bir okuldur, yanlış yapan sektörü sınıfta bırakmaktan beter eder; batırır...

         Konuyu Bakkal Ali Abi yöntemiyle somut bir örnekle açıklamak gerekirse; bir bakkalda 25 kuruşa şekersiz sakız satılır ama, sadece 25 kuruşluk sakız satan sakızcı dükkânı açılmaz hiçbir zaman. Çünkü sakız, her zaman herkesin tükettiği bir ürün değildir bu bir...

         İkincisi; tüm gün satılan 25 kuruşluk sakızdan oluşacak cironun kendisi bile o dükkânın işletme giderini (kira, personel, elektrik vb.) karşılamaz.

         Bu gerçekler ortadayken; hem neredeyse sakız fiyatına ürün sattıracaksınız, hem de iki yıllık fakülte mezunu personel istihdam edilmesini, birçok kuruluşa kayıt olma, belge alma zorunluluğu getireceksiniz, belli ürünlerin belli miktarlarda bulunmasını, saklanma koşulları için ciddi yatırımlar yapılmasını isteyeceksiniz...

         Yapılmaması durumunda da bu işe devam edemezsiniz diyeceksiniz.

         Tüm bu isteklere biz de  “Neler oluyor?” diye tepki vermek yerine çok ilginç bir şekilde büyük bir sessizlikle uyum sağlamaya çalışıyoruz:

-        Isı nem cihazı aldın mı???

-        Güç kaynağını nereden bulabiliriz???

         ...

         Oysa olaylara biraz dışarıdan bakınca sanki üzerimizde “Olmayana ergi metodu” uygulanıyor gibi.  Nasıl mı?

         Hatırlarsanız olmayana ergi metodunda doğru seçeneği bulmak için olmayacaklar elenir; bu olmaz, bu olmaz, bu hiç olmaz denir ve doğru seçenek bulunur.

         “Alternatif tedavi yöntemleri” dedim ya yukarıda, şimdi bir de başımıza bir de “Alternatif geri ödeme yöntemleri” çıktı...

         Kurum, hiçbir kurumda olamayacak kadar geniş bir yetki ile ilacı gerekli gördüğü durumlarda, istediği şekilde ve istediği kanaldan temin edebilecek artık: Eczane, hastane, kargo, internet… Sınırsız seçeneği var artık.

         Pilot uygulama olarak kanser ilaçları seçildi, ardından diyaliz solüsyonları, C grubu ilaçlar, A grubu ilaçlar... Sırayla devam edecek gibi.

         Diğer taraftan dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, Özellikle İstanbul’da neredeyse her mahalleye zincirlerin uzantısı olarak yüksek kiralarla kişisel bakım marketleri açılıyor. Saç boyasından diş macununa, şampuandan kozmetiğe, gıda takviyelerine kadar envai çeşit ürün var. Neredeyse yok yok, İlaç hariç!!!

         Dizaynları da bizim A plus eczaneler gibi.

         ...

         Alternatif tedavi yöntemleri,

         Alternatif geri ödeme derken...

         ...

         Olmayana ergi dedim ya,

         Filmin sonuna geldik de bizim mi haberimiz yok???

         ...

         “Çok karamsar tablo çizdin”

         Yok, filmin sonu bu değil, değiştireceğiz diyorsak;

-        KKİ’ler bizim üzerimizden alınır, perakende fiyattan fatura kesilir,

-        İndirimi olanın bir daha indirimi olmaz, eczacı ıskontoları tümden sıfırlanır,

-        25 kuruş artık toner masrafını bile karşılamıyor denilir, 3 TL reçete bedeli eczaneye bırakılır,

-        4. ve 5.kademe karlılıklar dâhil tüm karlılıklar (%35 olarak ) 1. kademe ile aynı hale getirilir,

-        50 TL altı olan tüm ilaçlara kutu başı 1TL meslek hakkı ilave edilir,

         Diyebiliyor muyuz???

         ...     

         Efendim???

         Kabul görmezse bu talepler ne mi olur?

         Perakende fiyattan ve şimdikinden daha yüksek faturalar keseriz, fiyat baskısı ortadan kalkar,  sonrasını da “Moşe” düşünür...

         ...

         Saygılarımla...

 

 

    s.sofugil@eczacininsesi.com         

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat