İYİ ECZACI 

Haziran 1958’de, köyümde (Denizli- Yatağan) ilkokulu pekiyi derece ile bitirdim.
Köyde ilkokulu bitirenler genellikle babalarına yardım ederler.
Babam, bileğin, kolun zayıf diye, evin altındaki küçük atölyesine (demirci- makas ustası) beni pek almak istemiyordu; terziye çırak vermek istiyordu.
Ağabeyim Denizli’de ortaokulu bitirmiş, liseye başlayacaktı. Hayat acayip pahalılaşmıştı. Haftada bir gidilen hamam ücreti 75 kuruştan 125 kuruşa çıkmıştı, ikinci çocuk da şehirde okursa bu masrafı karşılamak imkansız olacaktı.
Annem, “Küçücük çocuk çırak mı olur, bir yıl kuran kursuna gitsin, hem ahreti hem dünyayı öğrensin.”  diye ısrar ve inat ediyordu.
Babaannem ”Sizde hiç insaf yok mu, bu adama (oğluna) kimse yardım etmeyecek mi?” diye kızıyor, söyleniyordu.
Ortaokula gitmemi en çok destekleyecek olan öğretmenim askere gitti. Sıkıntıdayım, erken bunalımdayım. Kim bilir kaç bin tane beyin hücrem öldü korkudan, telaştan.
Önce, gitmesin diyen, sonra da umulmadık bir anda fikir değiştiren evin otoritesi babaannem tartışmalara son noktayı koydu.
“Gitsin! Gitsin! Gitsin de okusun, ne işe yarayacak bu?”  
Gittim, okudum, ayıpsız, kayıpsız lise sona kadar, oradan da İÜ Tıp Fakültesi öğrencisi oldum.
700 kişilik kalabalık bir topluluk. 6 yıl normal süre, 4 yıl ihtisas, 2 yıl askerlik, uzun bir yol.
Komşu Eczacılık Fakültesi 4 yıl, bitirir bitirmez para gani, bir de orada bir erkeğe iki kız düşüyormuş.
Bu çok önemli duyumlar, lise de kimya öğretmeni yokluğunda derse gelen eczacıların havası, kısa yoldan köşe dönme hevesi ile ver elini İÜ Eczacılık Fakültesi.
Kısa yoldan köşe dönme hayalleri içerisinde yüzerken, seneler geçi geçiverdi. Tıp Fakültesindeki arkadaşlarım bitirdiğinde, iki yıl önce bitirecek olan ben henüz bitirememiştim, bunaldım, erken depresyondayım.
İyi insan, iyi eczacı olabilmemiz için, hocalarımız Prof. Dr.’lar Rasim Tulus, Asuman Baytop, Turan Baytop, Kasım Cemal Güven, Hayriye Amal başta olmak üzere doç. ve asistanlar bize çok emek ve çok kötü notlar verdiler.
Nihayet, Eylül 1971’de dersleri temizleyebildim. Babaannemin, annemin, babamın, profesörlerin üzerime titrediği “iyi eczacı, iyi insan” olabilmeme bir adım kaldı.
O aşınmış mermer basamaklı merdivenlerden, acemi bir kuş gibi uçtum mu, yürüdüm mü bilemeden eczacı olarak indim.       
Memleketim Denizli’nin en doğusundan, komşu Aydın’ın en batısına kadar eczane açacak yer aradım.
Tek eczaneli yerlerde eczacı ikinci eczaneye büyük savaş açıyordu, eczanesi olmayan yerlerde doktorun ecza dolabı oluyor, ya ecza dolabını yüksek bedelle eczacıya satmak istiyor, ya da gelecek eczaneyi, eczacıyı istemiyordu.
Parasızlık, deneyimsizlik, askerlik önümdeki sıradağlarım idi.
Gençlik cesareti ile kendimi kanıtlamak, iyi eczacı olmak için yüzme bilmeden denize atlayanlar gibi, Aydın’ın en batısında ikinci eczaneye atladım.
Yandım, piştim, düştüm, kalktım. İyi eczacı değil ama eczane eczacısı oldum. Kendime gelemeden kira artırımı, eleman yetiştirmesi, yetiştirince kaçırması, kaçırınca tazminat ve fazla mesai cezaları, üzeri adresli torbalardan vergi cezası gibi beklemediğimiz, bilmediğimiz şeytani işler başımıza çorap oldu.
Acemilik, askerlik, evlilik geride kalırken, ikinci eczane yaşamaz denilen yere ikisi muvazaalı altıncı eczane açıldı. Saçımı başımı yolsam da saçmalıkların başı sonu bulunamadı.
Yıllar aktı gitti, kaçtı gitti, iyi eczacıdan geçtim normal eczacı bile olamadım. “Yapmayacağım bu işi” diye için için çok ağladım. İki başka işe giriştim, onları hiç yapamadım. Isınamadığım ilaç satıcılığı işi beni soğuk eczacı yaptı.
Gözümü açıp kapayana kadar, bitirmek, kapatmak, sonlandırmak mevsimi geldi, çattı, çöktü.
Elime iyi eczacılık uygulamaları kılavuzunu aldım:
- Hata kabul etmeyen bir sağlık hizmet sunucusu.
- Halk sağlığı koruyucusu, sağlık eğitimi, sağlık okuryazarlığı bilincini artırıcı.
 Diyor eczacıya.
O kılavuzla da yolumu, yönümü bulamadım, kılavuz bana, ben kılavuza uyamadım.
İyi eczacı olamadım.

Ne olmalı idi?

O kılavuza uyabilmek için, bir eczacı, sessiz bir oda veya bölme ve bir de bir reçete için en az yarım saate gereksinim var.
İlaç yapmak ve ilaç bilgisi ile donanmış eczacıya, eczanede üç yol olmalı idi.
1. İşletmeci- mesul müdür eczacı, beş on eczacı ile (sadece eczacılarla) eczane açarak bilimine göre eczane işletmeli.
2. Ya da odasında çalışıp, oturup, reçetede yapması gerekenleri yapmalı idi, adam gibi. Hele bir de yüksek lisansını, doktorasını yapıp gelseydi, tadına doyum olmazdı çalışmanın.
3. Ya da her yüz eczacı için iki eczacı, gereği kadar ciddi eczane laboratuvarı kurup majistral reçete karşılamalı idi.
Herkes iyi bir avukat aradığı gibi, sıra beklediği beğendiği berberini bildiği gibi, dişçisinin geçmişini geleceğini sorduğu gibi, kedisini ve köpeğini üzmeyecek iyi bir veteriner araştırdığı gibi, işini ciddi yapan noter soruşturduğu gibi, bilimine güvenebileceği, inanabileceği iyi eczacısını da aramalı idi.
Mesul müdür eczacı işini aksatmamak için dört dönmeli, reçete yapan eczacı biraz eczaneden, biraz devletten, biraz hastadan para kazanır, gül gibi geçinir idi.
Eczacı dağılımı reçete sayısına, eczane dağılımı reçete, nüfus, ciro vs. bileşenlerine göre ayarlanır idi.
X
Doç. Dr. Buket Aksu, “eczacılıkta 9 yıldızlı dönem başladı, girişimcilik 9’uncu yıldız oldu ” dedi. “Her bölüm için ayrı eczacı gerekli” dedi. “İlaç odaklı değil hasta odaklı yetişmeliyiz” dedi.
Daha kimler neler demedi ki.
Olmadı, olmadı. 50 yıldır bir yol alamadık. Kötü bir yasanın, bir sürü kötü eczanesi oldu. Her eczacılık diploması eczane oldu.
Hocam, nasıl yetişirsek yetişelim, ne odaklı olursak olalım, kaç yıldızlı olacaksak olalım ama her şeyden önce eczanede eczacının ne iş yapacağı, iş yapan eczacı ile yapmayan eczacının nasıl ayrılacağı, yapan eczacıya bedel, yapmayana kırmızı kart nasıl verileceği belli olmalı.
Hocam, eczacı bir şey yapmalı!
Savcı bir adama 20 yıl ceza öneriyor. Hakim aynı adama 10 yıl yeter diyor. Avukat 3 yıl ile kurtarıyor.
Eczacılar da bir yerlerden bir şeyler kurtarmalı, bir şeyler üretmeli, bir şeyler yapmalı.
Diplomasını kapan eczaneye kaçıyor. Eczanede ise eczacı teknisyeninin, eczacı sekreterinin yapacağı işler ile uğraşıyor, beceremiyor, başı dönüyor, fevri dönüyor, kaçacak yer arıyor.
 X
Yıl 1967, Denizli Pamukkale Eczanesi’nde staj yapıyordum.
Akşamüstü eczanelerde işler durağanlaşınca, eczacı eczaneden ayrılınca, komşu eczane çalışanları sohbete toplanıyorlar ve eczacıların marifetlerini anlata anlata bitiremiyorlardı. Konu, kim nasıl çok iş yapıyor olurdu. İyi eczacı olmak isteyen ben de can kulağı ile dinlerdim. Zaten maksatları örtülü olarak bana ders vermek olurdu. Şu eczacı şöyle satış yapıyor, bu eczacı onun iki misli yapıyor, öteki bir dakika boş kalmıyor vs.; başarıdan başarıya koşan eczacılar anlatılıyor.
Bir eczacı anlatımı bitmeden öteki eczacı anlatılıyordu. Birisi bir eczacıyı anlatmaya başlamıştı ki, öteki hemen onun lafını kesti.
“Bırak onu yahu, o hiçbir şey bilmez, hiç bir iş yapamaz, sadece kitap okur”.
Onu da yapamadım, senede 30, 50 senede 1500 kitap da okuyamadım.
X
Yıl 1965, İÜ Tıp Fakültesi’nden İÜ Eczacılık Fakültesi’ne geçtim. Köyümdeki evimize geldiğimde, babam evin altındaki küçük atölyesinde makas taslaklarını hazırlıyordu. El öpmekten, sarılmaktan, hoş beşten sonra bir sessizlik çöktü.  Babam sakin sakin, gururlu gururlu, mutlu mutlu işine devam ediyordu. Tıptan eczacılığa geçtiğimi telefon yokluğundan, mektup yazma zorluğundan, ya da benden sonra ancak varacağından henüz bildirememiştim. Ağzım kurudu, boğazım düğümlendi, yüzüm kızardı, nasıl söyleyeceğimi bilemedim. “Eee daha daha ne var ne yok” deyince babam, “doktorluktan eczacılığa geçtim baba” deyiverdim. Babam dondu, güleç yüzü alabora oldu. Okuma yazma bilmeyen, adını, imzasını zor yazan babam, yüzüme bakmadan, “Ne yaptın oğlum sen, eczacılık para demektir, bizde para nerede?” dedi ve işine devam edemedi.
Eczaneyi açtığım günden sonra para sıkıntısını babama hiç hissettirmedim.
Babam rahmetli, beni iyi eczacı zannetti.
Anıları önünde dualarım ile, saygı ile eğiliyorum.
“İyi Eczacı” olamadım, üzgünüm.
Bu yasa, bu sistem, bu eczaneler ile, eğitimde ne yapılırsa yapılsın, yeni eczacıların da:
 “İyi Eczacı- 9 Yıldızlı Eczacı” olmaları imkansıza yakın.

Ecz. Süleyman ARSLANTÜRK 

15 Ağustos 2019 KUŞADASI 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat