Ecz. İrfan DEMİRCİ
Gaziantep Eczacı Odası Başkanı
İlaç sektörü, 20 Şubat 2017’de uygulamaya konulacak olan yüzde on oranındaki fiyat artışını uzun zamandır yaşamamıştı. Sağlıkta dönüşüm ve sosyal güvenlik politikalarındaki değişim; ilaç sektörüne tüketimde artış, fiyatlarda ise düşüş olarak yansıdı. Değişim ve dönüşüm sonrası belki de verilen en yüksek oranlı artış önümüzdeki günlerde gerçekleşecek.
Buradan bakarak çoğunlukla ilaç fiyat düşüşü yaşayan sektör bu durumu, yani ilaç fiyat artışını unuttu bile denilebilir. Enflasyonlu yıllardaki fiyat zammında, bugünkü teknolojik olanakların olmadığı günlerde, eczanede zammın uygulanması bir “zam nostaljisi” olarak hafızalarda kaldı.
20 Şubatta uygulanacak olan fiyat artışı nedeniyle basında, kamuoyunda ve sektörde bir karmaşa yaşıyoruz. İlaç yokları, suçlamalar, karşılıklı açıklamalar aldı başını gidiyor.
Konuya ciddiyet gözlüklerini çıkarıp da eğlenceli bir taraftan bakarsak şunu söyleyebiliriz.
"Sektör uzun zamandır zam almadığı için ne yapacağını bilemez durumda".
Şimdi ilaçla ilgili gündem, uygulanacak olan zamdan çok bazı ilaçların bulunamaması. Önümüzde daha 20-25 günlük süre olduğunu düşünürsek, bunu halk sağlığı açısından kötü hatta bu sektöre yakışmayan bir durum olarak görebiliriz.
İlacı bir mal olarak değil, sağlık ürünü olarak değerlendiren biz eczacılar, ilaç yokluğunu, hastanın ilaca ulaşamamasını kabul edemeyiz. Tam da bu noktada hastanın ilaca erişimi için hem eczanemizde, hem de örgütümüzde hasta sağlığı için verdiğimiz mücadelenin dozunu arttırmak zorundayız.
İlaç sanayisi son yıllarda verilen düşük yüzdeli zamlarda kar–zarar dengesini hep göz önünde bulundurdu. Verilen artışla, kamu kurum iskontosu baremlerindeki yaşayacağı artışları hep hesapladı. Bu tarz artışların arkasından hemen fiyat düşüşü talep etti.
Bu ‘dengelemeler’ olurken de eczane raflarındaki zararlar hiçbir zaman kayda alınmadı.
20 şubat sonrası ortaya çıkacak olan yeni fiyatlarda ilaç sanayisi kaç tane ilaçta bu matematik oyunlarını yapacak, göreceğiz…
Bu durumu kar için kurulmuş bir işletmenin doğal bir refleksi olarak anlayabiliriz. Bu açıdan bir sıkıntı yok belki de. Ancak kur farkının çalışılamaz boyutta geri kaldığını anlatmaya çalışan bir yapı için defalarca bu ‘dengelemeyi ‘ yapmak bir çelişki, hatta inandırıcılıktan uzak bir tavır olarak görünüyor.
Sanayi bir yanda özellikle 10 liranın altında fiyatı olan ve kamu kurum ıskontosu olmayan ilaçlarda son dönemde mevzuatta yapılan düzenlemeyle fiyat artışı sağlarken diğer yanda ise yüksek fiyatlı ve özellikle de eşdeğer ilaç gruplarında düşüş talepleri ile karşımıza çıktı.
Bu çelişkilerden mi kaynaklanıyor bilinmez ama dağıtım kanalları ile birlikte sektörün üretici tarafı, ‘bulunmayan ilaca’ ilişkin yaşanan kargaşada tek laf etmedi. Kamu tarafı adına ise en üstten Sağlık Bakanı konuştu. Sayın Bakan, sektöre ‘Bana sorun çıkartanı cezalandırırım’dedi ama yokun nedenini de anlaşılmaz biçimde, “eczaneye ilaç girişi arttı" diyerek eczacıya bağladı.
Zamlar dolayısıyla eczanenin stok yaptığı, ITS takibine dayanarak bakanlık kaynaklarından açıklanıyor. Bu dönemde eczanenin ilaç alımlarında yükselme olduğu savı doğrudur. Gözden kaçırılan ise bulunmayan ilacın eczane tarafında da olup olmadığıdır. Burayı doğru incelemek lazımdır. Evet, alım artmıştır; ama bulunmayan ilaçlar bunun içinde değildir. Eğer böylesi bir durum varsa bulunmayan ilacın bildirim yapıldığı linkten yapılacak sorgulamayla ortaya çıkan sonuca göre eczanede olup olmadığı görülecektir.
Eczacı bulunmayan ilacın istifçisi değil ancak takipçisi olabilir. Çünkü eczanede hastası ile başbaşa olan odur. Tıpkı Medula çalışmadığı zaman hastasının ilacını sağladığı gibi, onun ilacını kullanmasını sağlayacak olan da yine odur…
Diğer taraftan bu karmaşa içinde zam rakamlarına takılmışken unuttuğumuz ama göz önüne getirmemiz gereken başka rakamlar da var. Yıllar içinde ithal ilacın tüketimdeki payı nerelere geldi? Bunlara bakmak, anımsamak lazım.
2016 ilaç tüketimi verileri;
Kutu sayısı Payı Parasal değeri Payı
İthal ilaç: 536.564 milyon % 26 10.886 milyar TL % 56.1
Yerli ilaç: 1.496.000 milyon % 73 8.517. milyar TL %43.9
İlaç fiyatlarını belirlemeye esas olan döviz fiyatının, piyasa fiyatının neredeyse yarısı olduğu bir durumda bu tabloya bakarak sürdürebilir bir ilaç politikanız olabilir mi?
Döviz kurlarındaki artışın birazını, sektöre geniş halk kitlelerine yayalım derseniz fiyat farkları artar, katılım paylarını artırmayı düşünürsünüz, muayene ücretlerini artırırsınız, ödeme listesini SUT ile daraltır, birçok ilacı ödenmez hale getirirsiniz. Tedavide yer alan birçok ilacı reçetesiz ilaç kategorisine alarak geri ödemeden çıkarmayı planlarsınız. Çünkü yükünüz artıyor, bunu aşağı çekmek, azaltmak zorundasınız.
2015’te 24 milyar olan cepten sağlık ödemeleri bu uygulamalarla 2017’de kim bilir nerelere varacak .
İlaçta yokun adresi olarak eczaneyi göstererek hasta ile eczacıyı ‘tahsildarlıktan sonra’ yine karşı karşıya getirebilirsiniz. Eczacı bunu hastasına sabırla yine anlatır.
Alıştı bunlara çünkü!
Ama bu içinde bulunduğumuz durumu değiştirmez.
Nüfusumuz artıyor, ortalama yaşam süremiz yükseliyor, insanımızın sağlığa erişimi de kolaylaşıyor. Bunların yanında insanımız daha yüksek kaliteli sağlık hizmeti istiyor; bunu da fazlası ile hakediyor. Tüm bunlar güzel ve hepimizin istediği gelişmeler. Ancak farketmemiz gereken şu: Türkiye’deki ekonomik sorunların nedeni ilaç tüketimi değil, Türkiye hala OECD içinde ilaç tüketiminde çok aşağı sıralarda. Hatta Genel Sağlık Sigortası sistemi geçtiğimiz yıl epeyce bir bütçe fazlası verdi. Bu demek ki, insanlar sağlık primlerini ve ek masrafları fazlasıyla ödüyorlar ama bu para kendilerine dönmüyor.
Daha iyi yaşam, yüksek standart için, konfor için, hatta politik beklentilerin karşılanması için bu ülke çok büyük kaynaklar harcadı, harcıyor. Diğer yandan sağlığın piyasalaşmasının önü sürekli açılıyor. İlaçta ithal payı yarıdan fazla, ithal ilaç pahalı ilaçtır. Ama siz hammadde ve ilaçta dışa bağımlı hale geldiyseniz, bunu ancak gerçekten sağlık hizmet sunumunu sosyal devlet işi olarak gören bir anlayışla şekillendireceğiniz ilaç politikası ile yapabilirsiniz. Bir yanda ekonomik liberalizm, diğer yanda sıkı bir devletçilik olmuyor. Bir koltuğa iki karpuz sığmıyor.
O zaman ne yapılmalı? Tek tek kaybettiğimiz ulusal ilaç sanayi geri alınmalı. AR-GE için sanayimizin gelişmesi için daha fazla teşvik ve çaba sarfedilmeli. Ulusal ilaç politikası bir an önce oluşturulmalı. Yoksa ne bu girdaptan çıkabilir, ne de hastalara sağlıklı ilaç hizmeti verebiliriz.
Ecz. İrfan DEMİRCİ