Ecz. İrfan DEMİRCİ

Gaziantep Eczacı Odası Başkanı

 

DOĞRU OKUMAK

 

Eczacı son günlerde eczanesine gelen reçeteyi karşılamak için epeyce çaba sarf etmek zorunda kalıyor. Çünkü özellikle yurda ithalat yoluyla gelen bir bölüm ilaç ya hiç bulunamıyor ya da kısıtlı temin ediliyor. Eczacı bir yandan ilacı bulmak için orayı burayı kurcalarken diğer yandan ise bu durumu hastasına anlatma çabası içine giriyor.

Eczanesinde zaten ekonomik zorluklarla boğuşan eczacı son yaşadıklarından dolayı daha da yoruluyor. Kolay değil ki kronik bir hastaya ilacının bulunamadığını anlatmak. Yaşanan bu zorluğun nedenini yalnızca eczacı değil cümle âlem biliyor. Aslına bakarsak da son birkaç yıldır aynı dönemlerde bu durumu yaşıyoruz.

Basın bu konuyu gündeme sıkça taşıyor. Nedeni ise çok basit; çünkü doğrudan insana dokunan bir konu, dolayısıyla bu ülkede yaşayan herkesi ilgilendiriyor. Türkiye’de her gün 1 milyon 250 binden fazla insan reçeteyle eczaneye geliyor ve ilacını soruyor.

“İlaç yok ya da kısıtlı bulunuyor” sorununun varlığı da tartışıldı. Yani ilaç mevcut mu, değil mi sorusunun bile meşru bulunmadığı durumlar oldu. İlaç yok dediğimizde sanki suç işliyormuşuz ya da sistemi kötülüyormuşuz gibi davranıldı.  Yani ana soru ilaç tedariki iken  “ilaç yokluğu var mı yok mu?” konusu ile zaman kaybedildi. 

Bu tartışmanın yansıması sonucu da basında ilaç yokluğu ve kısıtlılığını dile getiren oda ve birlik başkanları için tehdidin de ötesinde yazılar yazıldı.

Yine ilaç tedarik sorunlarını basın yoluyla dile getiren bir odamızdan, Sağlık Bakanlığı tarafından “buna ilişkin dayanaklarınız nedir?” diye yani iddialarını ispata davet eden yazı da istendi.

Şimdi neyse ki buradan çıkıldı, ilaçtaki kısıtlı bulunabilirlik ya da tedarik güçlüğü artık herkesçe kabul ediliyor.

Bu gelişme sevindirici. İlaç temininde zorluk yaşandığını artık herkes kabul ediyor. Artık 100 ilaç, 200 ilaç, 500 ilaç noktasını geçmiş durumdayız. Aslında hiçbir zaman bu noktada olmamamız gerekirdi. Eğer temininde güçlük yaşanan ilacın eşdeğeri yoksa, temel ilaç listesindeyse, her şeyin ötesinde, bir ilaçtan beklendiği gibi hastanın yaşam kalitesini arttırıyorsa, tek ilaç bile bir insan için çok anlam ifade eder. Biz sağlık çalışanları için de eder, herkes için de etmelidir.

İlaç temininde zorluk yaşanmasının kabul edilmesi ile beraber, en azından sorunu doğru tespit edebilme noktasında ortak görüşler oluşabilecek derken bu sefer de stokçuluk konusu gündemde.

Stokçuluk her alanda suç ve yolsuzlukla eşdeğer bir konudur. Hele bir de bu, gıda ve ilaçta yapılıyorsa çok daha iğrenç ve ahlaksızcadır.  Kim, nerede yapıyorsa gerekli işlemler sonuna kadar yapılmalıdır. Baktığımız zaman Sağlık Bakanlığı’nın elinde İlaç Takip Sistemi diye bir uygulama var. Üretim bandından çıkan bir ilacın yolculuğu rahatlıkla izlenebiliyor. İlaç firmada, ecza deposunda ya da eczanedeyse rahatlıkla görülüyor. Nitekim, Sağlık Bakanımız 31 Ocak günü denetim sonuçlarını açıkladı. 42 Üretici, 20 depocu ve 32 eczacının stok yaptığının tespit edildiğini ifade etti.

Bunu kamuoyuna ilan yetmez, ivedilikle buralarla ilgili soruşturma ve işlem yapılmalıdır.

Eczane boyutu ile ilgili soruşturma dosyaları, ayrıca deontoloji tüzüğü gereği işlem yapılmak üzere bağlı olunan eczacı odalarına da gönderilmelidir.  Ancak 42 üretici, 20 depocu … bunlar çok büyük rakamlardır. Ve söylediğimiz gibi, sıkıntının ana kaynağının bunlar olduğu artık Sağlık Bakanlığı tarafından da onaylanmış durumdadır.

Geldiğimiz noktada doğru bakış, ilaç tedariğinde yaşadığımız sıkıntıya odaklanmaktır, çünkü bu durum hala sürüyor. Bu bakımdan konuyu önce “sıkıntı yok” sonra da “stokçuluk” boyutuna indirgemeden dikkatlerin tedarik konusuna yoğunlaşması lazım.

Bakılacak başka bir durum ise; üretici ve ithalatçılar açısından “ilaç üretim ve ithalatında azalma ya da yapılmama durumu var mıdır?” sorusuna da odaklanıp çıkan veriler değerlendirilmelidir.

Yine bütün bu işler olurken eczacıların ve odaların anlamakta güçlük çektiği konu ise; ilaç firmalarının bağlı olduğu sendika veya derneklerin tek kelime etmemeleri. İlaç alanının bu denli önemli aktörlerinin, yaşadığımız durumla ilgili sessizliği gerçekten ilginç bir durum.

Diğer taraftan İlaç tüketimine ilişkin rakamlarımız ortada;

•        OECD içinde GSMH’den ilaca ayrılan payda sonuncuyuz.

•        GSMH’ da ilaca ayrılan pay %1’lerin altına gerilemiş durumda

•        Kişi başı ilaç tüketiminde komşumuz Yunanistan’ dan 5 kat daha az ilaç tüketiyoruz.

•        Tükettiğimiz ilacın %55’ ‘i ithal.

•        Ürettiğimiz ilaçla ithal girdi arası yüksek

•        İlaç ihracatı 1 milyar doları ne yazık ki daha yeni aştı

 

Buraları doğru okumak lazım. Yaşadıklarımızı alanın temel kriterleriyle ilişkilendirip esas noktalar üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor.

İlaç tüketimindeki giderek artan ve tedaviye yeni giren biyoteknolojik ilaçların maliyetleri çok yüksek ve bu nedenle Sosyal Güvenlik Kurumunun üzerindeki ekonomik yük giderek ağırlaşıyor.

Buradan bakarsak gelecek için uygulanması ve olması gereken temel strateji kendi ilacımızı üreten bir ülke durumuna gelebilmektir. İlaç üretecek eczacı, altyapı, hammadde… Bunları da üretmek durumundayız. Günübirlik değil, bütünsel bir perspektifle, kendi ilacımızı üretmeye odaklanmak zorundayız.

Şu gerçeği dünya iyi biliyor; ilaç üretip dünya ihracatında ciddi payı olan ülkeler yalnızca insan sağlığına değil,  kendi yurttaşlarının refahına katkı sağlıyor. Ülkelerinin ekonomilerini geliştiriyor.

Bugün eczanesinde hastasına ilaç temininde güçlük çeken eczanelerin ana sorunu geçmişten beri artarak gelen ekonomik zorlukların altından kalkamamasıdır. Sektördeki sorunlara yalnızca kendi penceresinden bakan ya da suspus şekilde olup biteni seyreden sanayi ve çözümün esas kaynağı Sağlık Bakanlığı eczacının sorunlarını da görebilmeli. Alanın bu iki önemli müdahili konuya yalnızca ilaç fiyatları açısından bakmamalıdır. İlaca erişim sorunu açısından da bakmalıdır.

Sonuç olarak sorunların varlığı- yokluğu tartışmaları çok uzun sürmüyor; gerçekler bir biçimde gün yüzüne çıkıyor. Görmezden gelmek, kapı arkasından izlemek ya da “sorun yok ki”, demek kimseye bir şey kazandırmıyor.

Türk Eczacıları Birliği’ne düşense, sorunları çok daha erken görebilecek ve seslendirip çözüm arayabilecek anlayışı devreye sokabilmek. Eczacının kendi örgütünden beklentisi çok yüksek. Bu beklentiyi karşılamak Birliğimizin hem eczacıya, hem de topluma karşı olan sorumluluğudur.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat