Ecz. Tülay KİRİŞÇİ

İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku

Yüksek Lisans Öğrencisi

 

“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber alma ve verme özgürlüğünü de içerir.”

                                                                                                                                        AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ  M.11

Dünya Thalidomide molekülü ile 1955 yılında tanıştı. Antibiyotik üretiminde daha az maliyetli sentez yöntemleri arayışı içinde olan Alman ilaç şirketi CHEMIE GRÜNENTHAL, projenin başına Nazi’lerin yargılandığı Nurnberg Mahkemelerinde hüküm giyen Dr. Otto Ambros’u getirmişti. Molekülü kimyasal bir kaza eseri keşfeden Nazi doktor Heınrıch Muckter’dir.

Chemıe Grünenthal İlaç Şirketi, 1955 yılında molekül üzerinde ileri araştırmalar ve klinik çalışmalar yapmadan ücretsiz örneklerini dağıtmaya başladı. Bu arada hayvanlar üzerinde yaptığı bazı testler sonucu molekülün zararsız olduğunu, ve önemli bir toksik etkisinin bulunmadığını duyurdu.

Birincil olarak nöbetleri önlemek üzere epilepsi hastalarında denenen Thalıdomıde molekülü için denekler, ilaç alımı sonrası derin bir uykunun ortaya çıktığını, uzun bir sedasyon yaşadıklarını bildirdiler. Bunun üzerine hedef “mornıng sıckness” yaşayan hamile anneler oldu. Bu arada epilepsili denekler halsizlik, konstipasyon, eritermler, ciddi baş ağrıları, mide ağrıları, extremitelerde uyuşukluk, vertigo, tremor, sinirlilik, tınnıtus, depresyon gibi yan etkileri bildirmiş olmalarına karşın, bu belirtiler önemsiz kabul edildi. 1957 yılına gelindiğinde molekül ruhsatlanmış, CONTERGAN adı ile ticari formu piyasaya sürülmüştü. İlaç Batı Almanya dışında Dünya’nın pek çok ülkesinde DİSTAVAL, ASMAVAL, DİSTAVAL FORTE, TENSİVAL, VALGİS, VALGRAİNE adı altında pazarlanarak kıtalararası bir dağılıma sahip oldu. Dünya üzerinde elliden fazla ülkede üretilip satılarak, dönemin en çok kullanılan ilaçları arasında yerini aldı.

 

MUTASYON  FACİASININ SUÇLUSU: KİRAL YAPI

Bu mucize molekülün global etkisini incelemeden önce, kimyasal yapısı ile ilgili kısa bir bilginin konuyu daha anlaşılabilir kılacağına inanıyorum.

Thalidomide molekülünün yapısı asimetriktir ve bir kiral merkezi vardır..Kiralite,  molekülün ayna görüntüsüdür diyebiliriz. Yapısında 1 kiral merkez bulunan molekülün 2 enantiomeri vardır.

Asimetrik moleküller kendilerinden veya çözeltilerinden geçen ışığın titreşim düzlemini sağa veya sola çevirirler. Bu özelliğe optikçe aktiflik denir. Enantiomer, optikçe aktif maddenin ayna görüntüsüne verilen addır.

Asimetrik yapıdaki thalidomide molekülünün uzaydaki konumu tetrahedrondur. Tetrahedron, 4 üçgen yüzeye sahip kimyasal bir yapıdır ve uzayda 2 farklı yerleşme düzeni vardır. Bu iki farklı yerleşim, birbirleriyle asimetriktir ve birbirlerinin optik izomeridirler.

Thalidomide molekülünün (R) ve (S) enantiomeri vardır. (R) ve (S) enantiomerin işlevsel gruplarının uzaydaki yerleşimleri farklı olduğundan, her ikisinin de etki mekanizmaları farklı olacaktır. Gerçekten de R enantiomer güçlü bir sedatif, analjezik ve güvenilir bir molekül olmasına karşın, S enantiomer, dünya üzerinde hak ihlallerine sebep olan  güçlü bir teratojen ve mutajenik bir ajandır.

1959-1961 yılları arasında Dünya üzerinde ruhsatlanarak yasallaşan formları tüketen anneler çok sayıda anomalili bebekler dünyaya getirmeye başladılar. En yaygın doğumsal defekt, normalden kısa, malforme, yüzgeç benzeri kol ve bacaklarla kendini gösteren fokomeli (phocomelia) idi. Diğer anomaliler ise gelişmemiş parmaklar, yarık damak, kalpte, cinsel organlarda sindirim sisteminde, böbreklerde malformasyonlardı. İlk trimester dönemde alınan bir doz bile fetus üzerinde ağır malformasyonlara sebep olacaktı. Çünkü thalidomide, konjenital deformitelere sebep olan güçlü bir teratojen ajandı ve anne-fetus arasında yer alan plesental bariyeri kolaylıkla aşabiliyordu.

Gelinen süreçte, ilaç piyasaya sürüldükten 4 yıl sonra geriye dönülüp bakıldığında bilanço çok ağırdı. 90 000 den fazla düşük, 10 000 sakat doğum ve ölüm. Dünya üzerinde yaşanan bu felaketin thalidomidin ticari formlarından kaynaklandığı bildirilse de Grünental İlaç şirketi bu iddayı  kabul etmiyordu. Uluslararası  Sözleşmelerin hemen tümünde yer alan yaşam hakkı tanımları yok sayılıyor, hükümetler anlaşılamaz bir biçimde geri adım atmıyordu.

Molekülün Dünya üzerinde onbinlerce yeni doğanın ve ailesinin yaşam/yaşama haklarını ihlal ettiğini söylemek abartı değildir. İlk kurbanların yaşadıkları en dramatik olanlardır. Başlangıçta henüz molekülün teratojenik etkisi anlaşılamadığından fokomelili çocuklar akıl hastanelerine gönderilmiş, zihin sağlıkları yerinde olduğu halde hastalarla aynı koğuşlarda kalarak sözde tedavi edilmeye çalışılmışlardır. Bu gün Dünya’ca tanınan en önemli Bach yorumcusu Thomas Quasthoff psikiyatri kliniğinde tedavi edilmeye çalışılmış thalidomide mağdurlarından sadece birisidir.

1961 yılında Hamburg’lu Doktor Wıdukıng Lenz özellikle trimester dönemdeki kullanım ile ilgili sonuçları  Grunenthal İlaç şirketine sundu. Bu çalışma o güne dek yapılmış en detaylı ve çarpıcı araştırmaydı. Molekülün Dünya üzerindeki tüm ticari formlarını toplatma kararları alındı. Mağdur aileler ilaç şirketleri aleyhine yüklü tazminat davaları açmaya başladılar Sert geçen hukuki süreçler başladı.  Grünenthal, avukatları aracılığı ile bu süreci “dostane”  bir şekilde çözümleye çalışıyordu.

 

THALIDOMIDE-İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALİ

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesi “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir.” der. Bu madde içeriğine baktığımızda ifade özgürlüğünü , aynı zamanda kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber alma ve verme özgürlüğünün de bir “hak” olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanın yaşam ve yaşama hakkına direkt müdahale eden, sözü edilen molekülün ifade özgürlüğü ihlaline de sebep olduğunu söylerken, çok uluslu kapitalist sistemin, hükümetleri, sermayeyi nasıl yönlendirebildiğinin altını önemle çiziyoruz.  

Dünya üzerinde molekülün mağdur ettiği ailelerle çok uluslu ilaç şirketleri arasında hukuki süreçler işlerken, 1972 yılında İngiliz Sunday Tımes Gazetesi, “THALİDOMİDE KURBANI ÇOCUKLARIMIZ, ULUSAL AYIBIMIZ ” başlığı ile bir makale yayımladı. Yazıda, yakın bir gelecekte 1958-1961 yılları arasında thalidomide yapımı ve denemelerine ilişkin bir yazı dizisi yayımlayacaklarını açıkladı.

1972 yılında İngiltere sınırları içerisinde Thalidomid molekülünün ruhsat sahibi DISTILLERS İlaç şirketi, savcılığa baş vurarak, “bu yayımın halen görülmekte olan davalara bir müdahale olabileceğini” öne sürerek yayımın durdurulmasını talep etti ve Savcının bu istemi 1972 Kasım ayında mahkemece uygun bulundu.

Bu karara karşı Times Gazetecilik Şirketi’nin istinaf mahkemesine başvurusu kabul edildi ve yayın yasağı kaldırıldı.  Ancak Savcı bu kez  Lordlar Kamarasına başvurmuş, anılan makam, aldığı oybirliği kararla 1973 yılında makalenin yayımını BİR KEZ DAHA durdurmuştur. Lordlar Kamarası gerekçeli kararında, söz konusu makalenin halen görülmekte olan davalar konusunda davacı kişiler ve davalı kurumlar hakkında kamuoyunu önyargılara yönelteceğini, hatta taraflar arasında başlamış olan “dostane” çözüm görüşmelerini etkileyeceğini belirtmiştir.

19 Ocak 1974 de Sunday Tımes Gazetesi Başyazarı Harold Evans, kişisel olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuştur. Başyazar dilekçesinde uygulanan yayım yasağının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. Maddesine aykırı olduğunu vurgulamıştır. Dilekçe 1974 Mart’ında kabul edilir bulunmuş, istem sahiplerinin ve İngiliz hükümetinin görüşlerini alan mahkeme 18 Temmuz 1977 yılında kararını vermiştir:

“Dilekçe sahiplerinin ifade hürriyetlerine getirilen kısıtlama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. Maddesine aykırıdır. Demokratik toplumlarda gazetecilerin en önemli görevi halkı belirli konularda -thalıdomıde konusu gibi- aydınlatmaktır.’’

5 yılı geçen sürede bir molekül, arkasına dev, çok uluslu global sermayeyi alarak, insana ait tüm hakları yok saymış, ancak demokratik toplumlarda olması gereken hukukun üstünlüğü ve tarafsız yargıçlar sayesinde, geç de olsa hak ihlalleri son bulmuş, İngiltere yüklü tazminatlar ödemiş, The Sunday Times, yazı dizisini yayımlamış ve önemli ölçüde kamuoyu oluşturmuştur.

Dünya üzerindeki bu mutasyon faciasından, hak ihlallerinden sonra günümüze geldiğimizde thalidomide tekrar eczane raflarında yerini almıştır. 65 yaş üzeri ve otolog transplantasyon şansı olmayan Multipl Miyelom (MM ) lu hastalarda, Myelodisplastik Sendrom hastalarının tedavisinde, Eritema Nodosum Leprosum un (ENL) orta dereceden, şiddetliye kadar kutanöz tutulumunun akut tedavisinde başarı sağlayan molekül için Kanada Thalidomide Kurbanları Derneği, “İçinde thalidomid olan bir Dünyayı asla kabul etmeyeceğiz” derken,   nasıl oldu da tekrardan insan sağlığı kavramı ile thalidomid yan yana gelebildi?

Bugün Talidomid faciasının, ilaç olarak ruhsatlandırılmış ürünün rasemik karışımından yani (R) ve (S) enantiyomerinin eşit miktarda içeren bileşiminden meydana geldiğini biliyoruz. Günümüz teknolojisinin geldiği noktada (R-) enantiomer resolusyon yöntemi ile saf olarak elde edilip, ilaç olarak kullanılmaktadır. Ancak (R-) enantiomerin vücut içinde rasemikleşerek (S) enantiomere dönüşebilme olasılığı da vardır. Bu yüzden tıbba hizmet etmeye devam eden bu molekül üzerinde yoğun çalışmalar da yapılsa hala kuşkuyla yaklaşılması kanısındayım.

 

İnsanı ilgilendiren hakların her ne adına olursa olsun ihlal edilmediği günleri görme özlemiyle…

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat