Tıp Çaresiz Kaldığında ya da Yetmediğinde...

Sağlık alanında “yalan” ve “talan” yani “haksız kazanç” asla olmamalı. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun temel olduğu toplumlarda yapılan yanlışların hesabı mutlak sorulur.

Mustafa SÜTLAŞ
 
Önce sevgili arkadaşım Hürriyet’ten Mesuda Erşan’ın yaptığı haber dikkatimi çekmişti. Sonra da İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu’nda arkadaşım Dr. Lale Tırtıl aradı ve bu konuda bir toplantı yapmayı istediklerini söyledi ve düşüncemi sordu. Aslında bu konuyu uzun süredir işlemeyi düşünüyordum.

Gündelik kullanımda bir çok adı var, "alternatif tıp", "tamamlayıcı tıp",  "yöresel tıp", "bitkisel tıp", "köy hekimliği",  "doğu tıbbı"... Bir de kullanılan yönteme göre verilmiş  özel adlarıyla bilinen birçok uygulama.

Hemen hepsi sağlık hizmeti ticarileştikçe ve dolayısıyla da pahalılaşıp, erişimi zorlaştıkça daha çok gündeme geliyor. "Kanser" gibi çözümü zor ya da olanaksız hastalıklar dışında bir de "hastalık haline getirilen", aslında herkesin yaşadığı "istenmeyen" durumların çözümlenmesi konusu var. Bunlarla ilgili sunulan çözüm önerileri de bu alanı "tıbbı uygulayanlar" ve pek çok kesim için "iyi kazandıran" bir ekonomik faaliyete dönüştürüyor.

Ama bunların gerçekten tıbbi ve sağlıkla ilgili hizmeti gereksinen insanlara yararlı olup olmadığını, ondan da önce zararı olup olmadığını ortaya koymak başta bu alanı düzenlemekle görevli olanlar olmak üzere, ilgili tüm tarafların görevi olmalı. Bu hizmet alanında "yalan" ve "talan" yani "haksız kazanç" asla olmamalı.

Bunlardan birincisini ortaya koymak "bilimsel otorite"nin görevi; diğeri ise, "güvenlik, maliye ve adliye"nin sorumluluğu altında. En azından çağdaş ve modern toplumlarda, bir arada yaşamanın temel kuralları bunu gerektirir.  Eğer toplum olarak bir eksiğimiz yoksa böyle olması bizlerin de hakkı.

Dolayısıyla eğer bu alanda bir "sorun varsa" bu sorunun çözümü de yine yapması  gerekenler yasalarla tanımlanmış yetkililerin sorumluluğunda. Sağlık otoritesi de şu anda yaptığı gibi "gözünü kapatmak"  yerine, toplumun sağlığını koruma adına bu çerçevede gereken kontrolü yapmak ve toplumu bilgilendirmekle görevli.

Öncelikli olan nokta konunun sadece "tıbbın içinde bir sorun" olarak değerlendirilmemesidir.

Bilimsel tıp çevreleri ve onunla işbirliği içinde olması gereken "uzmanlık dernekleri" bu yöntemlerin bilimselliği üzerindeki irdelemelerini sürekli yapmalıdırlar. Üstelik de bunu başta ekonomik nedenli olanlar olmak üzer "her türlü baskıdan" korunmuş bir şekilde gerçekleştirmeli, eriştiği sonuçları da toplumla ve alanın uygulayıcı çevreleri ve otoriteleriyle paylaşmalı, uygulamaların kurallarının oluşmasını sağlamalıdırlar.

Tıbbi uygulamanın "hekimlerle ilgili bölümü"nün yetkili ve sorumlusu olan tabip odaları, henüz bilimselliği kanıtlanmamış uygulamaları yapan hekimler varsa, onları yalnızca şikayet halinde değil, düzenli ve sürekli bir şekilde denetlemeli, "mesleki" yöndeki sorumluluğunun gereğini yerine getirmeli, gerekirse eğitmeli, eğer varsa bunun dışındaki sorumluluk alanlarıyla ilgili süreçleri başlatarak görevini yerine getirmelidir.

"Güvenlik, maliye ve adliye" kendi görevlerinin gereği olan işlemleri eksiksiz ve yasalara uygun bir şekilde, üstelik de olabildiğince "hızlı" bir şekilde yerine getirmeli, "sağlık otoritesi" ise, yine yasalar çerçevesinde yetkisinde bulunan düzenlemeleri yapmalı ve izleme, bunlara dair bilgiyi her yolla ve en açık ve anlaşılabilir şekliyle kamuoyuyla paylaşmalı, toplumu bilgilendirmelidir.

Bedeni hakkında son ve kesin kararı herkes kendisi verir; bu en temel "insan hakkı"dır. Bedeninin sağlıkla ilgili gereksinimlerini nasıl karşılayacağını, ortaya bir sağlık sorunu çıktığında ne yapacağını ve nasıl yapacağını herkes kendisi belirler. Bunları yaparken söz konusu işlem bilimselliği tescil edilmiş bir tıbbi işlemse bilgilendirilmesi, olası yarar ve zararlarla, karşılığı olarak ödeyecekleri konusunda her şey anlatılmalı, bu konuda kafasında soru kalmayacak şekilde aydınlatılmalı ve buna dayanan rızası olmalıdır.

Söz konusu işlem eğer "bilimselliği kesin tıbbi bir işlem" değilse, bunu da böyle olduğu bilgilendirilmek kaydıyla uygulanmasına da yine kendisi karar verir. Burada doğacak olumsuzluğun ya da zararın ve bu nedenle oluşan mağduriyetin giderilmesi, bir hizmet ve mal kullanan kişi sıfatıyla "tüketici hakları" bağlamında irdelenmeli, bunun gerektirdiği süreçler uygulanmalı ve sonunda çıkacak karara göre yaptırımları yine "mali ve hukuki" yöntemler ve yetkililer aracıyla yerine getirilmelidir. Dolayısıyla bir vatandaşın hangi nedenle olursa olsun, uygulamaya kalktığı bir yöntem, ya da kullandığı bir araç ya da malın bir "sorun ya da çatışma" ortaya çıkması halinde izleyeceği süreçler ve bunların sorumluları başvuru süreçleri bilinir olmalı ve bu süreçler de işler kılınmalıdır. İşin aslı kimsenin yaptığı yanlışın yanına kâr kalmamasıdır.

Tüm bu konularda "bilgilendirme"  süreçle ilgisi olan tüm tarafların görevi olmalıdır. Medya da hem bu bilgilerin topluma ulaşmasında yardımcı ve destek olmalı, hem de yine bu bilgiler ışığında, sağlık ve tıpla uygulamalarıyla ilgili haber, yorum ve sunumlarını bunu göz önüne alarak gerçekleştirmelidir. (MS/TK) bianet.org



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat