Ecz. Şeyma ŞAHİN
PROBİYOTİKLER VE KULLANIM ALANLARI:
DİYARE:
-
Viral orjinli diyareden korunma ve tedavi, antibiyotiğe bağlı diyare önleme ve tedavi, Clostridium difficile bağlı diyare, turist diyaresi en sık kullanılan etki alanıdır.
-
L. Rhamnosus GG
Saccharomyces boulardii
L. casei
S. thermophilus
L. acidophilus
L. delbrueckii subsp. Bulgaricus içeren ürünlerakut ve antibiyotiğe bağlı diyarede ilk tercih edilmesi gereken ürünlerdir.
Ayrıca bu probiyotikler C. Difficile’ ye bağlı pseudomembranöz kolitte’ de etkilidir.
-
Düşük vücut ağırlığında doğan bebeklerde görülen nekrotizan enterokolitis’in tedavisinde probiyotikleretkili bulunmuştur.
GENEL BAĞIŞIKLIK:
-
Her ne kadar yapılan çalışmalar yeterli olmasa da düzenli probiyotik kullanan kişilerde soğuk algınlığı, kış enfeksiyonları üzerine yapılmış çalışmalarda hastalıksız geçirilen gün sayısının arttığı gözlenmiştir.
-
Yapılan çalışmalarda sinbiyotikler daha etkilidir.
ALLERJİK HASTALIKLAR:
-
Allerji gelişen çocuklarda flora Clostridium’dan zengin iken Bifidobacterium’dan fakir bulunmuştur. Atopik egzamalı çocukların kolon florasında Lactobacilli ve Bifidobacterium kolonizasyon seviyesi düşüktür. Probiyotik verilince deri lezyonlarının gerilediği görülmektedir.
-
Prematüre çocuklarda ve sezeryanla doğan çocuklarda kalın bağırsak florası geç oluştuğu için mukozal immün sistem gelişmesi de gecikmektedir. Bu nedenle de atopik egzama sık görülmektedir.
-
Gelişmiş batı ülkelerinde hayatın ilk ayında aşırı hijyen nedeniyle çocuklar mikroorganizmalara maruz kalmadığından atopik dermatit çocuklarda sık görülmektedir. Batı ülkelerinde kronik nükseden bu hastalık %20-25 sıklığında görülmektedir.
-
Gebe anneler gebelikleri süresince ve emzirme periyodunda probiyotik almaya devam ederlerse çocuklarında atopik egzama riski %50 azalmaktadır. Hamilelere probiyotik ürün tüketmeleri önerilmelidir. Probiyotik alımına emzirme periyodunda da devam edilirse allerjik ve enfeksiyöz hastalıklara karşı çocuğun yatkınlığı azaltılmış olur.
-
Probiyotikler; hastalıklarda bozulmuş olan (artmış) intestinal geçirgenliği normalleştirerek, mikrofloradaki dengesizliği düzelterek, barsağın immünolojik bariyer fonksiyonlarını güçlendirerek, allerjide rolü olan pro-inflamatuvar sitokinlerin açığa çıkmasını azaltarak allerjide etkili olmaktadırlar. Ayrıca aşırı duyarlılık reaksiyonlarını da düzenlemeye yardımcı olmaktadır.
-
İmmun yanıtı stimule eder ve IgE seviyelerini azaltır veTh2 sitokin yanıtını düşürür. Gebelikte Th2 oranı fazladır bu sağlıklı gebelik için gereklidir. Doğumla beraber flora oluştukça Th1 fazlalaşır. Th2 hakimiyeti artarsa alerjik hastalıklar artar; mantar ve virüslerin vücuttan uzaklaştırılması zorlaşır. Th1 hakimiyeti artarsa otoimmün hastalıklar artar. Bu oranın dengede tutulması için bağırsak bakterileri görev yapmaktadır.
-
Tedavide Bifidobakteri ve Laktobasil ağırlıklı simbiyotik ürün tercihi uygun olacaktır.
-
Daha çok çalışmaya ihtiyaç olsa da mevsimsel alerjik rinit ve mevsimsel polen alerjisi olan hastalarda hastalığın belirtisini azaltmak için L. acidophilus ve B. longum içeren ürünler öncelikli tercih edilmelidir.
İLTİHABİ BAĞIRSAK HASTALIKLARI:
-
Ülseratif kolit hastalıklarında bağırsak florasında Lactobacillus, Bifodobacterium azalırken Bacteroides vulgatus ve Fusobacterium artmıştır. Bu durumda Laktobasil ve Bifidobakteri içeren ürün kullandırılması doğru olacaktır.
-
Pauchitis ve Crohn hastalıklarında Lactobacillus ve Bifidobacterium’un azaldığı bildirilmektedir. Tedavinin yanında hastalığın inaktif döneminde Laktobasil ve Bifidobakteri içerikli ürünler tercih edilmelidir.
-
Aktif kolit olgularında probiyotik kullanılmamalıdır. Mukozal hasar nedeniyle probiyotik bakterilerin mukozal bariyeri geçerek bakteriyemi yapma olasılığı teorik olarak da olsa bulunmaktadır.
-
İnflamatuar bağırsak hastalıklarının aktif dönemlerinde (Ülseratif kolitis, Crohn hastalığı) probiyotikler doktor kontrolü altında kullanılmalıdır ya da kullanılmamalıdır. Yapılan çalışmalarda hastalığın aktif döneminde ilaç kullanan ve ilacın yanı sıra probiyotik verilen grup ile verilmeyen grup arasında anlamlı bir fark görülmemiştir.
-
Kronik kabızlık ve kabızlık ile seyreden IBS olgularında kolon florasında Bifidobacterium ve Lactobacillus azalırken E. coli artışı saptanmıştır. Bu durumun neden mi, yoksa kabızlık sonucu gelişen bir değişiklik mi olduğu bilinmemektedir.
-
Kanamalı IBS hastalarında L. plantarum içeren takviyeler hastayı rahatlatmada etkilidir.
LAKTOZ İNTOLERANSI:
-
Laktoz intoleransı olan kişilerin süt içtikleri zaman karın ağrısı,şişkinlik, gaz ve ishal gibi yakınmaları olur. Laktoz intolerasının nedeni laktaz enziminin yetersizliğidir. Yoğurt bakterileri sindirim kanalımızda canlı kaldıkları sürece laktaz aktivitelerini göstererek laktozu hidrolize uğratmaktadır.
-
Laktoz intoleransı Kuzey Avrupa ve Amerika’ da %5-15 iken; bu oran Güney Amerika ülkeleri, Afrika veAsya’ da %50-90 civarındadır.
-
Laktoz intoleransı için ilk tercih edilmesiı gereken Streptococcus thermophilus ve Lactobacillus delbrueckii subsp. Bulgaricus içerikli ürünlerdir.
VAJİNAL ENFEKSİYONLAR:
-
Laktobasiller ürogenital sistemde en çok bulunan bakterilerdir. Vajinal koloni yaklaşık 107-8 cfu/g’ dır.
-
Candida albicans normal florada vardır fakat hamilelik, doğum kontrol hapı kullanımı, bazı antibiyotikler, diyabet v.b. etkenlerle doğal flora bozulunca Candida enfeksiyonları ortaya çıkar. Enfeksiyon sonrası görülen vajinit ve sistit olarak birbirini tekrar eden komplikasyonlara neden olur.
-
Oral ve vajinal kullanılan probiyotikler ile bu durumun önüne geçilebilir.
-
L. Rhamnosus GR-1 ve L. Reuteri başta olmak üzere L. Acidophilus’ ta içeriğindeki ürünler öncelikli tercih edilmelidir.
CERRAHİ SONRASI GELİŞEN RAHATSIZLIKLAR
-
Probiyotiklerin bağırsak permeabilitesini normalleştirmeleri,mukozal bariyeri güçlendirmeleri ve immün sistemi uyarmaları nedeniyle bakteriyel translokasyonu önleyerek enfeksiyon riskini azalttığı düşünülmektedir. Yapılan araştırmalar probiyotiklerin karın ameliyatlarından sonra görülen enfeksiyon riskini azalttığını ortaya koymaktadır.
-
Probiyotiklerin transplantasyon cerrahisi sonrası görülen enfeksiyonlarında önlemesinde etkili olduğu bildirilmektedir.
-
Bir çalışmada postoperatif karaciğer transplantasyonunda olumlu etkileri görülmüştür.
-
Bu nedenle hastalara ameliyat öncesi ve sonrası dönemde probiyotik içeren ürünlerin verilmesi önerilmektedir.
-
İlk tercih edilmesi gereken ürünler sinbiyotik ürünlerdir. Farklı içerikli sinbiyotik ürünler dönüşümlü olarak veya aynı anda doktor kontrolünde verilebilir.
KALIN BAĞIRSAK KANSERİ
-
Kalın bağırsakta kanser gelişmesinde genetik faktörlerin yanı sıra çevresel faktörlerin ve kalın bağırrsak florasına ait faktörlerinde rolü olduğu düşünülmektedir.
-
İn vitro çalışmalar daha ağırlıklı olsa da deney hayvanlarında geliştirilen kanser modellerinde probiyotiklerin,kanser gelişimini önlediği ortaya konmuştur. Bu konuda insan çalışmalarına gereksinim vardır.
-
Probiyotikler kolonik içerikteki prokarsinojenleri karsinojenlere çeviren enzimleri azaltmaktadır.
-
Probiyotikler kolondaki mutajenleri bağlayarak gaita ile atılmasını sağlarlar. Olası etki mekanizması; probiyotikler mutajenik ve karsinojenik maddeleri kullanmakta ya da metabolize etmektedirler.
-
Probiyotikler immun sistemi de güçlendirerek kanser gelişimine mani olmaktadırlar.
-
Sinbiyotikler kontrolsüz büyüyen intestinal hücre çoğalmasını baskılar. Bu prebiyotik içeriğinin de etkili olmasından kaynaklanmaktadır.
-
L. bulcaricus içeren sinbiyotik ürünler başta olmak üzere tüm sinbiyotik ürünler tercih edilebilir.
FEBRİL NÖTROPENİ:
-
Kemoterapi ile bozulan bağırsak florasında patojen bakterilerin kolonize olması ve bakteriyemi oluşturması febril nötropeni oluşturma mekanizmalarından birisidir.
-
Sinbiyotik içeren ve laktobasil ve bifidopbakterilerce zengin olan ürünler ilk tercih edilmesi gereken ürünlerdir.
HELİCOBACTER PYLORİ (Hp):
-
İn vitro çalışmalarda Lactobacillus ve Bifidobacterium gibi probiyotikler açığa çıkardıkları antibakteriyel Bacteriocin’ler veya organik asitler ile Hp’nin üremesini inhibe etmiştir, mide mukozasını güçlendirmiştir ayrıca HP’ nin mukozaya yapışmasını da engellemiştir. Fakat insan çalışmalarında bu etki görülmemiştir.
-
Probiyotikler Hp tedavisinde direkt etklili olmasa da indirekt etki eder. Tedavi sırasında kullanılacak olan antibiyotikler ve üst GIS pH’ ını düşüren ilaçlar florayı etkileyeceğinden tedavide destek olarak kullanılabilir.
ALKOLE BAĞLI YAĞLANMA VE SİROZ:
-
Probiyotik tedavisi ile karaciğer histopatolojik bulgularında ve ALT seviyesinde düzelme olduğu bildirilmektedir.
-
Karaciğer sirozlu olgularda endotoksemi sık görülür. Endotoksin sitokin sekresyonunu uyarmaktadır. TNF, IL-1, IL-6 gibi sitokinler, fibrozis ve siroz gelişiminde önemli rol oynayan ekstrasellüler matrix yapım ve yıkımının düzenlenmesinde rol oynamaktadır. Bacillus subtilis, Enterococcus faecium, Bifidobacterium, Lactobacillus acidophilus, Enterococcus gibi probiyotik bakterileri içeren ürünler plazma endotoksin konsantrasyonunu anlamlı şekilde düşürmektedir.
-
Hepatik ensefalopatide önemli faktör artmış kan amonyak seviyesidir. Probiyotikler kan ve feçes amonyak seviyesini düşürmektedir. Probiyotikler artarken amonyak, hidrojen, sülfid üreten bakteriler (Clostridium gibi) azalmaktadır. Tedavide ilk tercih edilmesi gereken prebiyotik olan laktuloz’ dır. Sonrasında sinbiyotikler eklenmelidir.
DİĞER HASTALIKLAR:
-
Bağırsak geçirgenliği bozulur ise istenmeyen maddelerin geçişi başlar. Bunu fark eden bağışıklık sistemi yanıt vererek iltihap ve alerjik reaksiyonlarla savaş başlatır. Bununla baş edemeyen bağışıklık sistemi maddelerin kana oradan da karaciğere geçişine engel olamaz. Karaciğer bir kısmını elimine eder ama o da yetemez, tekrar kana geçen toksik maddeler vücudun tüm organlarında hasara başlar. İşte bu hasar sonucu oluştuğu düşünülen hastalıklar aşağıdaki gibidir.:
Astım, egzema, otizm, MS, tiroid, diyabet, romatizmal hastalıklar, pankreas yetmezliği, otoimmun hastalıklar, şizofreni, fibromyalji..
-
Otizmli çocukların bağırsaklarındaki patejen sayısı normal çocuklara göre fazladır.
-
Taşı bulunan bireylere probiyotik verildiğinde idrar atılan oksalat miktarı artığı için taş oluşturma ihtimali azalmıştır. (Halk arasında böbrek taşı olan kişilere yoğurt suyu içirilir. Muhtemel halk arasında uygulanan ama bilinmeyen etki mekanizması budur.)
-
Depresyon ile ilişkili olabileceği bulgularından sonra depresyon tedavisine eklenme çalışmaları devam etmektedir.
PROBİYOTİKLER ÇOCUKLARDA GÜVENLE KULLANILIR MI?
-
Probiyotikler yoğun bakımda yatan, hematolojik rahatsızlığı olan (faktör eksiklikleri) ve immun sistem hastalığının aktif dönemine sahip olan çocuklar hariç diğer çocuklarda doğumdan itibaren güvenle kullanılabilir.
-
Probiyotik kullanan çocuklarda karın ağrısı ve huzursuzluk daha az görülmektedir.
-
Ayrıca probiyotik ürün kullanan bebek ve çocuklarda antibiyotik kullanımına daha az gereksinimin duyulduğu görülmüştür.
-
Probiyotik ürünler çocukluk çağı viral diyarelerde, ürogenital enfeksiyonlarda,atopik egzamada, allerjik hastalıklarda kullanılmaktadır.
-
Probiyotikler erken doğan bebekleri (premature) hastane enfeksiyonlarına karşı korumaktadır.
-
İnfantlarda kolik sancısını azaltmada Lactobacillus reuteri içeren ürünler ilk tercih edilmesi gereken ürünlerdir.
-
Çocuklardaki konstipasyon için ilk tercih edilmesi gereken ürün L. Rhamnosus içerenlerdir. Ayrıca bu probiyotik abdominal ağrı ve şişkinliği de azaltmaya yardımcı olur.
YETİŞKİNLERDE FLORAYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
-
Yaşlılık, menopoz, aşırı fiziksel ve psikolojik stres, çevresel faktör, farmakolojik ajan, beslenme faktörleri florayı etkiler.
-
Yaşlılarda bağırsak florasında Clostridium ve Pseudomonas artarken, Bifidobacterium azalmaktadır. İlk tercih edilmesi gereken Bifidobakteri içerikli ürünlerdr. Günlük düzenli kullandırılması sağlık açısından yararlıdır.
-
Yaşlılık kabızlıklarında ilk tercih edilmesi gereken probiyotikler Bifidobacterium animalis içeren ürünlerdir. Bu etki yaşlı kişi ve kadınlarda daha belirgin görülür.
-
Menopozda gram negatif bakterilerde, maya ve Clostridia’larda artış görülür..
-
Antibiyotikler floradaki dengeyi bozabilmektedir. Ayrıca üst gastrointestinal sistemde pH’ı değiştiren mide ilaçlarının da florayı etkileyebileceği ve gram negatif bakterilerde artışa neden olabileceği bildirilmektedir.
-
GÖRH, gastrit v.b. tedavileri gören kişilerde sinbiyotik kullanımı doğru olacaktır.
PROBİYOTİKLER NEDEN ECZANELERDEN ALINMALIDIR?
-
Normal yoğurt gramında 108 bakteri içermeli ve bu raf ömrü boyunca sabit kalmalıdır.
-
Yoğurt dünyada genel olarak L. Bulgaricus ve S. Thermphilus kültürü ile yapılır. Fakat bu canlılar sindirim enzimine dirençli değildir. Bugün Bifidobakteri ve Laktobasiller yoğurt üretimine ve birçok gıda üretimine dahil edilerek probiyotikli gıda olarak sunulmuştur. Fakat tezat şurdadır. Birçok kimyasal koruyucu, sterilizasyon ve pastörizasyon bu ürünlerin probiyotik içeriğini neredeyse yok etmektedir. Mümkünse yoğurt evde yapım, tüketilen süt çabuk bozulan olmaldır.
-
Kefirin probiyotik özellikte olabilmesi için 106 laktik asit bakterisi ve 103 maya içermesi ve raf ömrü sonuna kadar bunun sabit kalması gerekmektedir. Ayrıca;
pH: 4,15-4,20
laktoz : %3.20-3.35
alkol %0.8-1.1 olmalıdır.
-
Kımız 107 laktik asit bakterisi 104 maya içermelidir. Ayrıca;
Alkol : orta sertlik: %1.1-1.5
Sert: %1,6-3 olmalıdır. (Kımız şu anda da tüberküloz ve GIS hastalıkları tedavisinde kullanılmaktadır. )
-
Marketten alınan ürünlerin içerisindeki probiyotiklerin ne kadarının canlı kaldığını bilmek, eczane satılan probiyotik gıda takviyelerinden daha zordur.
-
Probiyotik, prebiyotik ve sinbiyotik ürünleri sağlık uzmanına danışarak (doktor, eczacı) eczanelerden temin etmeniz daha doğru olacaktır. Unutmayın ki kaliteli ve güvenilir bir ürün size istediğiniz etkinliği verecektir.
Sağlıklı bir yaşam için gastrointestinal sistemin yapısal ve fonksiyonel olarak normal olması gerekmektedir. Bunun birinci basamağı beslenme alışkanlığıdır.
İnsan toplulukları avcı ve toplayıcı dönemlerinde avladıkları yaban hayvanlarını ve topladıkları yabani bitkileri çiğ yiyerek besleniyorlardı. Yerleşik hayata geçen toplumlar besinlerini çiğ ya da doğal olarak mayalanmış şekilleriyle tüketiyorlardı. Onların besinleri lif, antioksidan, omega-3-yağ asitleri, bakteri ve mayalarca zengindi. Yiyeceklerini toprağa açtıkları kuyularda saklıyorlardı.
19. yüzyılın ikinci yarısında mikrop ve hastalık ilişkilerinin ortaya konması ile hijyen kavramı gündeme geldi. Rafine, steril besinler tercih edildi. Modern toplum lif, antioksidan, omega-3-yağ asitlerince fakir fakat yabancı kimyasallarca zengin diyet ile tanıştı. Pişirilmiş, konserve yapılmış, kurutulmuş, içinde koruyucu kimyasal bulunan ürünlerin tüketimi hızla arttı.Saklama koşulları buzdolabı ve soğuk hava depolarına döndü. Hayvancılık, balıkçılık, ziraatte kullanılan kimyasal maddeler (antibiyotik v.b.) insanoğlunun tanımadığı ajanları sindirim sistemi ile tanıştırdı.Bu faktörlerin etkisiyle floramız artık atalarımızın ki gibi değil, tıpkı yiyip içtiklerimiz ve kullandığımız ilaçlar gibi...
Morpheus der ki;
“Matrix’ in ne olduğunu öğrenmek istemiştin Neo! Ne olduğunu öğrenip mimar ile tanıştığına göre artık tekrar var olabilmek için bize gerekli olan her şeyi yüklemenin zamanı geldi.”
-Son-