Sağlık Bakanlığı’nın… Anayasa Mahkemesi’nin Tam Gün’le ilgili iptal kararından sonra…
12 Eylül’den bu yana diğer memurlardan daha fazla çalıştırılan sağlık emekçilerinin mesailerini indirmesi gerekirken…
Hastanelerde öğleyin bir saat siesta ilan ettim… Ancak hiç kimse görev yerini terk etmeyecek diyerek…
12 Eylül’den kalma hukuksuzluğu devam ettirmek… (Referandumda “Evet” çıkarsa vazgeçer mi, acaba?..) Haftada kırk beş saat çalışmaya zorlamak…
Muayenehane açmayı hendeğe deve atlatmaktan zor hale getirip… Mevcutları da bir yıl içinde kapatmak için getirdiği akla ziyan düzenlemelere bakıp…
Bakanlık çıldırmış olmalı demiştim geçen hafta.
Sonra da…
Peki ama… Sağlık Bakanlığı neden muayenehanelere savaş açıyor diye sormuştum.
• • •
Mevzuya dışarıdan bakınca sanılıyor ki…
Doktorlar…
Kendilerine geçmişten beri tanınmış bir ayrıcalıkla… Hem devlet hastanesinde çalışıp hem de muayenehane işletiyor…
Böylece…
Hastaneye gelen hastaları muayenehanelerine yönlendirip haksız kazanç elde ediyor…
Hastaların bu halinden fevkâlâde mütehassis olan Sağlık Bakanı da…
Bu çarka çomak sokuyor…
Vatandaş her türlü sağlık hizmetine ücretsiz ulaşsın diye çırpınıyor…
Ve fakat…
Hekimiyle bütünleşmiş Tabipler Birliği arıza çıkarıyor.
• • •
Şimdi eğer…
Hastalara her bir muayene için devlet hastanelerinde sekiz… Özel hastanelerde on beş TL ödeten…
Yatan hastalardan bile katılım payı almak için yasa çıkaran…
Vatandaştan para sızdırabilmek için, istisnai bir zekayla, “istisnai sağlık hizmeti” diye bir kategori keşfeden…
Özel hastanelere giden sigortalılar için bütün sağlık hizmetlerini paralı hale getiren…
Bu Sağlık Bakanlığı olmasa…
Sağlıkta “Dönüşüm” Programı sırasında vatandaşların sağlık için yaptıkları harcamalar dört kat artmamış olsa…
Sağlığı özelleştirme kapsamına alan Avrupa Birliği Üçüncü Ulusal Programı’nın altında… Bu Sağlık Bakanı’nın da ıslak imzası olmasa, ya da…
Belki de inanırdım.
Ama bütün bunlar ortadayken…
Sağlık Bakanlığı’nın niyetinin halisane olduğuna inanmak…
Referandum’un niyetinin 12 Eylül’den hesap sormak… Memlekete demokrasi getirmek olduğuna inanmak kadar safdillik oluyor.
• • •
İşin esası…
Türkiye’de sağlık hizmetleri özelleştiriliyor.
Kamusal olanın özelleştirilebilmesi, piyasaya açılabilmesi… O alanda kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olabilmesi için…
Bir yandan…
Zanaatkâr doktorun bütün üretim araçlarından arındırılıp “mülksüzleştirilmesi”… Ve böylece üretim bandında çalışmaya zorlanması…
Diğer yandan…
Sektörde dönen bütün paranın özel sermayenin elinde toplanması gerekiyor.
Tıpkı kapitalizmin ilkel birikim dönemindeki gibi.
Bakanlığın bütün yapmaya çalıştığı bu.
Vatandaş sağlık hizmetine ulaşabilmek için cebinden para ödemesin diye değil…
Tam tersine daha çok ödesin…
Ama hem bu para… Hem de kamunun devasa kaynakları…
Zanaatkâr doktorlara, onların muayenehanelerine, küçük polikliniklere değil…
Büyük sermayenin özel hastanelerine gitsin diye…
Paranın mecrasını değiştirmeye çalışıyor… (Politika dediğin de kaynakların yönetimi değil midir, bir yerde?..)
Sözün kısası…
Sağlıkta özelleştirme operasyonunu…
Özel hastaneler, özel hastane patronları, sektöre girmeye başlayan yabancı sermaye adına yönetiyor.
Tam bir “Özel Hastaneler Bakanlığı” gibi, yani.
Bütün hikâye bundan ibaret.