Sağlıktaki gelmiş geçmiş en hızlı liberalleşmeyi hayata geçirenlerin… Aynı zamanda şimdiye kadarki en dinci kadrolar olmasına değinmiştim son yazımda.
Liberalizmle dincilik… Piyasacılıkla cemaatçilik… Maneviyatla kârlılık… Merhametle verimlilik… Vicdanla piyasa… İmanla para…
Bize göre yan yana gelmeleri imkânsız, en azından çelişkili… Birbirine zıt, en azından uzlaşmaz…
İki ayrı ideoloji, iki başka dünya görüşü, iki farklı ahlâk anlayışını… Kendilerine göre uyumlu, tutarlı, bütünlüklü olarak bir araya getiren bir zihniyet dünyasından...
Bizim imkânsız, çelişik, zıt, uzlaşmaz gördüğümüzü… Olağan, doğal, ahenkli ve mümkün gören bir sentezden bahsediyoruz.
• • •
Başkaca evveliyatı var mıdır, telif hakkı kime aittir tam bilmiyorum.
Ben ilk olarak Ali Ergin Demirhan’ın sendika.org’taki “Olsa olsa teo-liberalizm” makalesinde rastladım.
İki sene önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği… Özgürlük Teolojisi’nin önemli isimlerinden, Nikaragua’nın Sandinist şair, din adamı, politik eylemcisi Ernesto Cardenal Martinez’in söyleşisinde… Simültane çevirmenin, bir keresinde “neo-liberalizm” diyeceği yerde “teo-liberalizm” deyivermesinden ilham almış, Demirhan.
“Dine ve sermayeye karşı alabildiğine özgürlükçü, emekçilere karşı bir o kadar baskıcı” diye tanımlamış teo-liberalizmi.
Daha da genişletilebilir, aslında.
Aynı anda, hem kamusal alanı sınırsızca piyasaya açan… Hem de toplumsal yaşamın bütün alanlarını… Devlet eliyle ve yukarıdan aşağıya İslamileştiren bir toplum mühendisliği… “Şero-liberalizm” olarak tanımlamak daha uygun olur, belki de.
• • •
Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıyan sağlıkla ilgili üç tartışmada…
Devlet Bakanı Aliye Selma Kavaf’ın tıbbın ve psikiyatrinin uzun geçmişleri boyunca çözemedikleri bir sorunu (!) anında çözüverip… Eşcinselliğin tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu açıklamasında...
Peşinden, Sağlık Bakanlığı’nın sperm bankalarından hamile kalmayı yasaklamasında…
En güzeli en son geldi…
Sağlık Bakanlığı’nın Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik’te 11 Mart’ta yaptığı değişiklikle… İlaç ve ilaç dışı klinik araştırmaların etik danışma kurullarına “sağlık mesleği mensubu olmayan, sağlıkla ilgili bir kurum veya kuruluşta çalışmayan ve klinik araştırmalarla ilgisi bulunmayan ilahiyat fakültesi mezunu bir üye” atanmasına karar vermesinde…
Hayatı dinin kurallarına göre düzenlemeye çalışan (onlar buna “dinini yaşamak” diyor) şeroliberal ideolojinin izlerini sezinlememek…
En azından böyle bir niyetten şüphelenmemek…
Laikliğin bu topraklardaki geleneği ve birikiminin bir de bu vesileyle aşındırılmaya çalışıldığını görmemek mümkün müdür, sizce?
• • •
Diğerleri bir yana… Ben en çok etik kurula girecek ilahiyatçıyı merak ediyorum.
Sorularımı şimdiden hazırladım bile…
Allah’ın verdiği canı alınıp satılır metaya dönüştürmek…
Yüce Rabbimin emaneti biçare bedenlerimizi piyasaya sürmek…
Fakir fukara, garip gurebadan katılım payı istemek…
Vergi, prim, katılım payı yetmedi… Cemaati Müslim’e bir de “ilave ücret”i farz kılmak…
Parası olan mümin A sınıfına giderken… Parası olmayanı özel hastanenin kapısından içeri bile sokmamak…
Hasta ve düşkün… Şefkate, rikkate, merhamete muhtaç din kardeşini müşteri olarak görmek…
Caiz midir, hocam?
Sağlıkta neo, teo, şeroliberal Dönüşüm Programı…
Dine, imana, vicdana, insanlığa sığar mı?
26 Mart Tarihli Birgün Gazetesinden alınmıştır.