18 Haziran tarihli genelgede eczacılara eşdeğer ilaç vermeleri, bunu kabul etmeyen hekimlerin uyarılması ve tutumunda ısrarcı olanların hakkında yasal işlem yapılacağı belirtiliyor. Ama en önemli noktanın üzerinde hiç durulmamış: İlaçlara üretim ve kullanım ruhsatını Sağlık Bakanlığı veriyor. İlaçların fiyatını da yine Sağlık Bakanlığı belirliyor.
Eczacılar sıkıntılı, meslekleri "tehdit" altında. Eczanelerinin kapanmaması için çabalıyorlar. Pek çoğu "ücretle çalışan birer emekçi" olmanın eşiğinde. Sürekli bir eylem halindeler.
Hastaların sorunları daha çok. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) daha az para ödemek için yürürlüğe koyduğu uygulamalardan şaşkınlar.
Geçen gün babam sürekli kullandığı ilaçlar için verdiği katkı payının neden daha çok olduğunu sordu. Araştırdım. Gördüm ki aynı etken maddeyi içeren iki farklı firmanın ilacının arasında fiyat farkları nedeniyle SGK birisinin bedelini öderken diğerini ödemiyor. Doktorun yazdığını almak isteyince eczacı da uygulama gereği parayı doğrudan ondan istemiş.
Tanı ve tedavi hizmetlerine ulaşmak "sigortalı"lar için de cepten para ödenmezse olanaksız.
* * *
Aynı konuda Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan 18 Haziran tarihli genelgede eczacılara eşdeğer ilaç vermeleri, bunu kabul etmeyen hekimlerin uyarılması ve tutumunda ısrarcı olanların hakkında yasal işlem yapılacağı belirtiliyor.
Ama en önemli noktanın üzerinde hiç durulmamış: İlaçlara üretim ve kullanım ruhsatını Sağlık Bakanlığı veriyor. İlaçların fiyatını da yine Sağlık Bakanlığı belirliyor. Ama Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde imzaladığı "patent yasası" nedeniyle ilaç fiyatlarına müdahale olanağı çok sınırlı. Ama içindeki etken maddesi aynı ve etkisi birbiriyle eşdeğer olan iki ilacın fiyatları çok farklı. SGK'nın ödediği çoğalınca farklı yollarla müdahale ediyor. Ruhsatlı ve piyasaya sunulmuş iki ilacın birisinin bedeli karşılanıyor, diğerinin ki karşılanmıyor.
Eczacının kazancı ilacın fiyatına koşut. Ayrıca ilacın fiyatının içinde etken madde dışında çeşitli masraflar da var. Hekimlere ilaçla ilgili verilen çeşitli hizmetler, katkı ve destekler, ilacın satışının artırılması için yapılanlar, tanıtım personeline verilen primler var. "Para üzerinden dönen ve tümüyle piyasa kurallarının işlediği" bir düzen söz konusu.
Buna Sağlık Bakanlığı'nın hiçbir itirazı yok. Dönen paranın kimden ve ne için çıktığını düşünen de. Ama Sağlık Bakanlığı bir yandan eczacıya, diğer yandan hekime mesleklerini nasıl uygulayacaklarına dair bir dayatmada bulunuyor, dahası göz dağı veriyor.
Asıl etkilenen bu hizmetten yararlananlar; hem önceden hem de hizmet alırken ek para ödeyenler.
Bir çark var; dişlileri sağlık alanının çalışanları! Çarkın nesnesi ise o çarkın arasında ezilip yok olan insanlar, yani bizler. Çarklar döndükçe dişliler de aşınıyor. Ama asıl mağdur o çarkların arasında kalanlar. Kazanan ise daima çarkın kumandasını elinde bulunduranlar ve döndürenler.
* * *
Sağlıkçılar da buna itiraz ediyor. Hizmet alanlar ise sessiz ve izliyorlar. Ellerinden bir şey gelmiyor. Tek düşündükleri yitirdikleri sağlıklarına yeniden kavuşmak. Ama neyin iyi, neyin kötü, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmiyorlar. Eşdeğer ilacın eğer "eşdeğer"se neden fiyatının farklı olduğunu anlamıyorlar. Aradaki farkın kendilerinden alınmasını da...
Bunu onlar adına ilgililere, yetkililere soracak olan tek organ ise "basın", "medya", "kamu iletişim araçları". Onlar ise sormuyor.
Genelgeleri haber yapılıyor. Ne dediği kamuya aktarılıyor. Nedeni, nasılı sorgulanmadan. İhlâl ya da yok edilen haklar gündeme getirilmeden. İzlenecekleri yola için aydınlatmada bulunmadan.
Sağlık meslek örgütleri de konuyu onların da anlayacağı ve desteklerini sağlayacak şekilde anlatmıyor. Birlikte davranmaya, tutum almaya çağırmıyor.
Bu düzen böyle gitmez. Başka yerlerde gitmedi, burada da gitmez. Medya görevini tam yaparsa zarar büyümeden değişim için önemli adımlar atılabilir. Şimdi görev zamanı.(MS/EÜ)