Bütün gün kurumların öngörünüm düzenekleri olanak vermediği için giremediği reçeteleri girmişti. Yaklaşık iki saatten beri, ana bilgisayarda bakım, onarım ya da yeni fiyat girişi yapıldığı gerekçesiyle tüm yurttaki eczacılar gibi hiç bir işlem yapamadan kalakaldığı zamanı geri kazanmak istercesine biriken reçetelerle uğraşmıştı.
Aylardan beri aksayan ödemeler nedeniyle çektiği sıkıntıların üzerine umutsuzca “ödeme görme” düğmesine bastı. "Hele şükür!" diye sevindi. Beklediği ödemelerden biri hesabına yatmış görünüyordu. Hemen evine telefon açıp, eşiyle paylaştı bu sevincini... Ertesi gün parasını alabilecekti. Hiç yoktan iyiydi. Bir miktar açığını kapayabilirdi. Bir bölümüyle kirasını ödeyebilecekti, geri kalanını da depoya gönderecek ve var olan borcuna sayıp, azaltma yoluna gidecekti. Bu yolla sık, sık karartılan ekranını açtırmak yani ilaç alabilme olanağını bulacaktı.
Günün çalışma saatleri bitip, kapatma zamanı geldikten sonra evine gitmek üzere eczanesinden çıkıp yola düştüğünde yorgun fakat her türlü olumsuzluğa karşın sevinç içinde ve mutluydu. Başka gecelerden değişik olarak huzur içinde bir gece geçirdi. Güzel bir akşam yemeğinden sonra, gazetesini okuyup televizyon izlemiş ve yatar, yatmaz uykuya geçmişti.
* * *
Ertesi gün çalışma saati başlarken bankanın önündeydi… Dışarıdaki kalabalığa bakılırsa, kamu ödemeleri genel müdürlüğü gibi çalışan bankadan aylıklarını almak isteyen emekliler de orada bulunuyordu. İçerisi daha da kalabalık ve üstüne üstlük havasızdı da… Bir an soluğunun kesildiğini sandı. Hemen bir sıra numarası aldı sıralaçtan ve derhal dışarıya doğru seğirtti. Bunalmıştı, dışarıdan da izleme olanağı vardı sırasını nasılsa… Dışarıdaki kalabalığın, banka önündeki para makinesinden aylıklarını çekmek isteyen bir bölümü kuyruk haline gelmişti. Kendisi gibi içerinin havasız ortamından kaçan diğerlerinin arasında beklemeye başladı.
Zaman geçmek bilmiyordu. Çevresindeki insanları gözlemlemeye başladı, her zaman yaptığı gibi… Bir yandan da saati gözlüyor ve “yine eczaneyi geç açmak zorunda kalacağım!” diye düşünüyordu. Yıllarca eleman çalıştırmış, kalfa yetiştirmiş, hatta bir meslektaşına bile iş olanağı vermişti. Şimdi, yıllar sonra yapayalnız çalışmak zorunda kalmıştı. “Kader utansın!” diyordu.
Mesleğe başladığı ilk yıllar, eczanesini açtığı dönemler geldi usuna… Bir devlet görevinden emekli olan babasından aldığı anapara ile işe başladığı dönemde; biri iki, ikiyi üç yaparak, sürekli çalışarak, ayakta durmayı amaçlamıştı. Ticareti bilmiyor, esnek davranamıyor, devletin uygulamaya koyduğu tüm kurallara koşulsuz uyuyor, bunun için gereksiz yere sürtüşüp, başkalarının genelde ”müşteri” dediği ve “müşteri daima haklıdır!” savsözüyle tanımladıkları hastalarını birer, birer yitiriyordu.
Tüm olumsuzluklara ve ülkenin içinde yaşadığı ekonomik sıkıntı ya, dar boğaza karşın belirli bir düzeyde de olsa kazandıkları ile sağladığı olanaklarla mutlu bir yuva kurmuş, çocuklarını okutmuş, sorumluluklarını yerine getirmişti. Son yıllarda devletin sağlık politikaları nedeniyle değişen koşullara ayak uydurmakta zorlanmıştı. 30 yılı aşkın süredir sürdürdüğü mesleğini yapmakta zorlanıyordu. Son birkaç yılda tüm birikimini yapılan indirimlerle eriyen anaparasını korumaya ve artan girdi ve giderler nedeniyle yetişemediği ve gecikmeli yaptığı için faiz bindirimine uğratıldığı ödemelere, banka kredi ve faizlerine kaptırmıştı. Babasından kalan taşınmaz da borçlara gitmişti. Bugün geldiği noktada çok sayıda eczacı ve eczanenin arasında, çekişmenin alabildiğine yoğun olduğu bir ortamda yaşam savaşı veriyordu.
* * *
Birden, göğsünde bir yangı duyumsadı. Sanki bir el, bir yumruk göğsüne bastırıyor, boğazı sıkılıyor gibiydi… Bir an gözleri karardı, sağına doğru yalpaladı, başı döndü, biraz önünde kuyrukta bekleşen insanların üzerine doğru savruldu.
“Neler oluyor!” dedi biri... Diğeri “tutun düşüyor!” dedi. Yere yavaşça bıraktıklarında tüm çevredeki insanlar koşuşmuşlardı… Birisi, “ çekilin, açılın hava alsın! yürek vurgunu yedi sanırım!” dedi.
Yerde sırtüstü yatarken çevresindeki konuşmaları yarım, yamalak duyuyor ancak kıpırdayamıyor ve hiçbir şey göremiyordu. Yaşamının tümü “bir film şeridi gibi” gözlerinin önünden geçti. Eğitim ve öğrenim yılları, meslek yaşamı, örgüt çalışmaları, dernek, kooperatif, sendika uğraşları, eşi, çocukları… Hepsi birkaç saniye içinde gözlerinin önüne gelmişti. Mutlu bir gülümseme geçti içinden… Bunun yüzüne yansıyıp, yansımadığını ise hiç bilemeyecekti. Belki yapmak istediği daha çok şeyler vardı. Ama anladı ki buraya kadardı. Duyduğu son sözlerden sonra… Karanlık bir boşluğa düşerken duyduğu son sözler!
“ Ben tanıyorum, aşağıdaki sokakta bir eczanesi var…dı!”