Hekimlerin son dönemde yaşadığı mağduriyetleri sosyal medya üzerinden dile getirme  şekilleri hiç dikkatinizi çekiyor mu bilmem ama benim gördüğüm kadarıyla o kadar çarpıcı ve etkili şekilde sosyal medyayı kullanıyorlar ki; bir hekim markete gidip marulu elini aldıktan sonra fiyatının 20 lira olduğunu görerek geri bıraktığını, bir diğeri asistanken aldığı arabayı satmak zorunda kaldıktan sonra uzman maaşı ile araba almasının artık hayal olduğunu, bir diğeri ise saatlerce uğraşarak hayata döndürdüğü hasta için verdiği emeğe karşılık alacağı döner sermayenin hizmet sektöründeki bir çırağın bahşişi kadar bile olmadığını basit ve sade bir dille, kırmadan, dökmeden çok güzel ifade ediyorlar.

Öte yandan; 2009 yılından bu yana yani 13 yıldır ekonomik göstergelerdeki minimum yüzde 500’lük değişime rağmen ilaç fiyat kararnamesindeki kar oranları ve baremleri değişmeyen eczacılar ise nutellalı organik köy kahvaltısı fotoğraflarını, balıkçıda parlattıkları ayran bardaklı sofralarını ya da “tahtırevanla gezerim” belgeseli tadındaki gezi fotoğraflarını “story”lerinde paylaşıp, eczacılara özel kapalı gruplarda da “Yandık, battık, mahvolduk! Yok mu bizi kurtaracak?”  serzenişlerini paylaşıyorlar. 

“Hekimler sorunlarını doğru şekilde ifade ediyorlar da ne oluyor sanki?” diye düşünebilirsiniz ama o güzel  resimleri paylaşan meslektaşlarımın durumlarını da biliyorum; “#mutlueczacı” hashtagi ile paylaştığı fotoğrafın kadrajının dışında kalan eliyle diğer kredisini ödemek için yeni alacağı yüksek faizli krediyi imzalıyor ya da yediği pahalı yemek fotoğrafının kadrajının dışında kalan eliyle bilmem hangi deponun fuarından kazandığı tatili satmak için feys gruplarına mesaj yazıyor ki bu ay yapacağı ödemedeki açığı azalsın…

Eczacı kızının eczanesini kurtarmak için iki daire satan ve “Keşke eczaneni çok önceden kapatsaydık da bu dairelerin parasını dünyayı gezip sen yeseydin bari kızım!” diyen babanın haklı isyanını da duyuyor, kocasından ya da kardeşinden ödemeleri denkleştirmek için sürekli olarak her ay para istemek zorunda kalan eczacıların ailevi sorunlarını da biliyorum…

Çünkü insanlar diğerlerinin eğlenceli paylaşımlarını görüp de kendi sıkıntılarına bakınca bir yandan acaba hata bende mi diye teyit amaçlı olarak güvendiği, sırdaşı olarak gördüğü kişiyle dertleşiyor, diğer yandan sosyal medyada kuyruğu dik tutan paylaşımlar yapıyor ama değil sır küpü, sabır küpü olsa çatlar insan… Bu ekonomik çöküşün önüne geçemezsek maalesef büyük sosyolojik dramları da yaşayacağımızdan korktuğum için çatlak testi olarak durumun vahameti anlaşılsın diye yaşanan sıkıntıları sızdırmaya, dikkat çekmeye çalışıyorum…

Haaa,

Eczanesinin konumu gereği kar oranı yüksek ilaç dışı ürünleri fazlaca satan, SGK reçetesi düşük ve elden satışı yüksek olduğu için KKİ avantajı olan ya da firmasının adını bile nerdeyse hiç duymadığımız MF’li ürünleri satan veya farklı şanslı durumları olup ekonomik açıdan nerdeyse hiçbir zarar görmeyenler yok mu?

Elbette var ama onların oranı toplam sayının yüzde 5’ ini geçmez… “İstisnalar kaideyi bozmaz” diye bir kural vardır Arapçada, hatta bazı durumların küçüklüğünü ifade etmek için “İrabda mahalli yok” derler, yani Arapça alimlerinin bile tam olarak bilemediği kadar geniş olan Arap gramerinde yeri yok; bir başka deyişle durumu matematik diliyle söylersek de x’e sıfır değeri verebiliriz, y bütün çıplaklığıyla ortada ve yalnız…

Ayrıca durumu iyi olanların yaptıkları paylaşımları görüp de rüzgâra karşı selfi çekme yarışına girmeye hiç gerek yok, hatta ve hatta kendi iyilikleri için uyarmak, ikaz etmek, felakete giden yoldan dönmelerini sağlamak gerekiyor. Çünkü onlar da bu girdabın içine farkında olamasalar da girmeye başladılar…

Ne yapılmalı derseniz; öncelikle meslektaşlarımız kar zarar hesabı yapmayı, gelir gider dengesi oluşturmayı, gereksiz harcamaları kısmayı, anlık değil planlı yaşamayı öğrenecekler. Bununla birlikte; ben semt eczanesiyim, bu sorun hastane karşısını bağlar, ya da ben kamu eczacısıyım, serbest eczane eczacısından bana ne dememeye, bu meslek hepimizin, bu gemi su alırsa hepimiz batarız demeye başlayacak, bu bilinçte, bu bakış açısında olacak. Bu konuda en takdir ettiğim ve gıpta ile baktığım meslek grubu avukatlardır. Her hukuk fakültesi mezunu görevi veya makamı ne olursa olsun bir gün avukatlık yapmak istediğinde ya da emekli olduğunda avukatlık yapmasını engelleyecek veya zorlaştıracak bir kararın çıkmasını istemez, mecliste böyle bir önergeyi imzalamaz, kanunlaşması için çalışmaz. Bu yönde bir girişim olduğunda dünya görüşü veya siyasi bakışı ne olursa olsun ortak tavır sergiler. Kamudaki hukukçu serbest avukata, serbest avukat kamudaki meslektaşına hasmâne yaklaşmaz, bilakis savunur. Mesleki şovenizm midir bu diye sorarsanız? Hayır değil; mesleklerine sahip çıkmak olarak adlandırılabilir sadece…

Bizde eskiden var olan ama son yıllarda azalan bu birlikteliği sağlamakta zorluklar çekiyorduk, herkes bir yerlere savrulmuştu. Eskiden bizi bu durumlar etkilemez diyenleri de son gelişmeler etkilediği için şimdilerde hemen hemen herkes şikâyetçi. Ying-yang mi dersiniz, her şerde bir hayır vardır mı dersiniz bu söylem değişikliğinin sebebine bilemem ama içinde bulunduğumuz ekonomik darboğazdan çıkmamızın şart olduğu konusunda hemen hemen herkes hem fikir…

Zira geride bıraktığımız son 10 yılda; 1,2 ve 3. Kademede yer alan ilaç sayısı yüzde 21’e düşerken;  4.üncü ve 5.inci kademe ilaç sayısı %200 artış göstermiş, son fiyat değişikliği ile 4.üncü ve 5.inci  kademeye yükselen ilaçlar yüzünden 14 bin kalem ilacın 4 bin kaleminde eczacı kar oranı düşmüş, oransal olarak tüm ilaçların üçte birinde eczacı kârı %9 ‘a kadar azalarak eczane ekonomilerinde ciddi bir erozyona neden olmuş durumdayken de kimse “Beni benzin fiyatlarındaki artışlar etkilemiyor, her seferinde 100 liralık alıyorum” diyen dayı pozisyonunda kalamaz, kalırsa da karikatür olur zaten sadece…

10TL, 50TL ve 100TL gibi 13 sene önce belirlenmiş kademeler güncelliğini yitirdiği için ekonomik gerçekliğe aykırı bir şekilde ilaç fiyatları yükselirken eczacı karlılıkları ciddi bir şekilde azalmış durumda…

Hem bu baremlerin hem de eczacı kar oranlarının acilen güncellenmesi gerekiyor.

Bunun için uğraşanlara da tüm eczacılar destek vererek eski birlikteliği çok kolay bir şekilde tekrar canlandırabilir.

Nasıl mı?

İlindeki milletvekili eczanesine gelip çay içerken mutaassıp bir edayla “Çok şükür iyiyiz” yerine “Oranlarımız güncellenmezse seneye burada oturup da çay içemeyiz sayın vekilim” diyerek,

Eczanesinden ilaçlarını alan Bakana “Eczacı karı yüzde 9 düşen ilaç sayısı yüzde 200 arttı ama eczacı kar oranları artmadı, aynı kaldı” şeklinde yaşadığımız çarpıklığı ifade ederek,

Çocukluktan okul arkadaşı ya da şimdiki komşusu olan bürokrata sohbet esnasında “Asgari ücret bile yüzde 500 arttı ama 13 yıl önceki 10 TL’lik barem hala 10 TL kaldı, sizce de güncellenmesi gerekmez mi” diye sorarak,

Hâsılı kelam; sorunlarını gerek sosyal medyada dile getirerek, gerekse yetkili ve etkili kişilere ileterek destek verecek ki mesleği gereği sürekli iletişim içinde olan bizler için en kolay iş…

Destek vermezsek ne olur, ya da verirsek ne işe yarar ki diyen pesimistler olacaktır mutlaka.

Onlardan da tek bir ricam var; bundan sonraki paylaşımlarında lütfen #çokhavalıbatıyoruz hashtagini kullansınlar, bari namımız yürüsün…

 

Ecz. Kadir Sedat Sofugil

basareczanesi@gmail.com 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat