Temel dünyaca ünlü bir piyanistin lüks bir villadaki özel konserine davet edilmiş, gitmiş bir saat boyunca konseri izlemiş. Onu götüren arkadaşı Dursun konser bitiminde Temel’e konseri nasıl bulduğunu sormuş. “Beğenmedim, ben daha doğru çalarım” demiş. Temel’e başta Dursun olmak üzere herkes yapma etme demişler, dinletememişler, tartışma dünyaca ünlü piyanistin kulağına kadar gitmiş. O da “Buyursun çalsın bakalım” deyince Temel büyük bir ciddiyetle oturmuş piyanonun başına. Aynı notaya tek parmağı ile bir beş on dakika basıp basıp durmuş. Konserini (!) bitirince büyük bir ciddiyetle seyircileri selamlamış. Herkes merakla ne yaptığını sorunca “Ha bu uşak bir saat boyunca doğru notayı arayıp durdu, ben onu buldum daaa” demiş ya, işte o hesap;

Bizim En Büyük Başkan 90’lı yıllardan beri hayali olan yardımcı ve ikinci eczacılığı 17 yıllık bir uğraş sonucu yasalaştırmayı başardığıyla övünüp duruyor ama ayetin “namaza yaklaşmayın” kısmını okuyup “sarhoşken” kısmını okumayan Bekri Mustafa gibi 90’lı yıllardaki eczane ekonomilerini, eczane metrekarelerini asgari 50 metrekareye çıkarma girişimini, eczane dolap camlarının (neye yarayacaksa) beyaza boyanmasını, yeni mezunlara staj yaptırmayı ve sonunda staj sınavı getirmeyi ve 65 yaş üstü eczacıların ancak bir mesul müdür çalıştırarak eczanelerini açık bırakacak düzenlemeleri istediğinden bahsetmiyor; varsa yoksa yardımcı eczacılık ve ikinci eczacılık deyip duruyor…

Haklı mı değil mi demeden önce başarılı bir mesleki proje nasıl olmalıdır? Ona bir bakalım:

Öncelikle hayata geçirilmek istenen Projenin hedefleri, amacı, kapsamı, uygulama şekli belirgin ve projeye dâhil olan bütün paydaşlarca net olarak anlaşılır tarzda olmalıdır. İkinci eczacılık ve yardımcı eczacılığın hayata geçtiği günden bugüne kadar geçen sürede yaşananlara baktığımızda ikinci eczacılığın ve yardımcı eczacılığın bırakın diğer sorunlarını, doğru dürüst bir görev tanımı dahi yok. Hala birçok belirsizlik var. İkinci eczacı ve yardımcı eczacı ile eczacılık hizmetinin kalitesinin arttırıldığı iddiasını destekleyebilmek için verilen hizmeti gerçekleştiren kişinin sorumluluğu olması lazım. Var mı? Yok! Yardımcı eczacı ilaç tarifini yanlış yaptı, savsakladı vb. gibi durumlarda oluşan durumdan hukuki olarak kim sorumlu? Eczanenin asıl eczacısı! Yetki ve sorumluluk vermediğiniz hiç kimse hukuken hesap sorulabilir konumda olamaz,  bu yüzden de sahadan bırakın diğer sorunları (yeni mezunların çalışacak eczane bulamaması, taşradaki eczacıların ikinci eczacı bulamaması, yerleştirmede yaşanan sorunlar, ücretlerde yaşanan sıkıntılar, iş kanununa göre olmaması gereken fazla mesailer yüzünden oluşan sorunlar gibi saymakla bitmeyecek sorunları) sahadan gelen geri bildirimlerde yardımcı eczacılığın ve ikinci eczacılığın hizmet kalitesine etkisi gündeme bile giremiyor, zira uygulamadaki sıkıntılardan ölçülebilir bir veri yok!

Bunlar mevzuatta yapılacak değişikliklerle düzeltilebilir, tamam ama bu sadece sorunun iş ortamıyla ilgili olan kısmı... Bir de iktisadi kısmı var ki onun çözülmesi pek mümkün görünmüyor.

“Dünün güneşinde bugünün çamaşırı kurutulmaz” diye bir söz vardır. 

90’lı yıllarda ilaç fiyatlarına neredeyse her hafta zam geliyordu ve eczacılar sürşarj yetkisi sayesinde gelen zamları ilaçlara yansıtabiliyor, aldığı ilacın daha parasını ödemeden ödeyeceği parayı çıkardığı gibi birikim yapacak hale geliyordu. Emekli Sandığı ödemesi geldiğinde depolara yapacağı ödemelerin tamamını yaptığı gibi üste para da artıyordu. (Şimdi SGK ödemesi gelince üste para ekliyoruz.) Ecza depoları ve Kooplar eski fiyatlı ilaçları ellerindeki stoklar bitene kadar o şekilde satıyor yani sürşarj yapmıyordu ve bu durum eczacılara ciddi bir fonlama sağlıyordu. 90’lı yıllardaki ilaç fiyat artışlarının totalde yıllık enflasyon oranını geçmediğini de altını çizerek belirteyim. Örneğin yıllık enflasyon yüzde 76 ise ilaç fiyat artış oranı yıllık yüzde 76’nın altında kalıyordu, devlet ilaçtaki fiyat artış oranını enflasyona göre belirliyordu. (İnanmayan varsa katılımcıları arasında En Büyük Başkanın da olduğu Beş Yıllık Kalkınma Planı İlaç İhtisas Komisyonu Raporuna bakabilir, devletin resmi kaydıdır.) Dolayısıyla da 90’lı yıllarda eczane sahibi bir eczacı kumarda kaybetmedikçe, borsada batırmadıkça veya başka saçma sapan bir savurganlık yapmadıkça para kaybetmiyor, zarar etmiyordu.

1984 İlaç fiyat kararnamesi 2004 yılında değişti, kademeli karlılık geldi, KKİ uygulaması hayata geçti, stok karına alışkın eczacılar stok zararı denilen yeni bir kavramla tanıştı, Emekli Sandığı ödemesi gitti, SGK ödemesi geldi. “Müzik değişince dans da değişir” diye çok sevdiğim bir söz vardır. Müzik tamamen değişti, Emekli Sandığı ve depolarla vals yaparken sirtaki çalmaya başladı, tüm raflar yere indi, ilaç üstünde ilaç kırılmaya başladı adeta. “Patron çıldırdı” sloganıyla yapılan esprili indirim sloganı gerçek oldu, 100 liraya aldığını 40 liraya fatura etmeye başladı eczacılar. Uzun lafın kısası 90’lı yıllarda yeni passat modellerine bakıp “olacaksa be em ve olsun bari” diyerek araba alan eczacılar, bugünlerde passatı en ucuz nereden kiralarız diye sosyal medyada grup kurarak filo kiralama yöntemleri geliştirmeye, benzin faturasını masrafa nasıl işlerizin, amortisman hesabının inceliklerini öğrenmeye çalışıyor. (Bendeniz A4 denilince internetten kâğıt fiyatlarına bakıyorum hala…)

Yani eczacıların 90’lı yıllardaki gelir durumuna bakarak fazla mezunların eczacılar üzerinden istihdamına yönelik olarak kurgulanan proje 2020’li yılların 4. Ve 5. kademe ilaçlarıyla cirosu şişik karı düşük eczane ekonomilerinde uygulanması iktisadi açıdan mümkün bir proje değil.   

KOSGEB uygulaması ise öyle her ay düzenli verilen bir ödeme olmadığı gibi başvuru prosedürü olan ve her başvuranın aldığı bir destek türü olmadığı gibi 3 kişilik çalışanı 1-2 kişi aşağı çekme tavsiyesi ise projenin ekonomik yönünün düşünülmemiş olmasının yanı sıra insani yönünün de göz ardı edildiğini gösteriyor.

Sahi eczanelerimizden ne hakla ve kimi çıkaralım?

Bu teklifi aklım da vicdanım da almıyor…

Belli cirodaki anonim şirketlerin avukat tutması zorunluluğu olması örneğinin depoların eczacı çalıştırması ya da hastanelerin eczacı çalıştırması savıyla değil de eczacının eczacı çalıştırmasının doğru olduğu savıyla nasıl örtüştüğünü hala anlayamamış olmakla birlikte kolundaki saati mevcut eczacıların çoğunun bir yılık cirosundan pahalı olanların serbest eczanelerin yaşadığı ekonomik sorunu sorun etmesini niye beklediğimi de sorgulamıyor değilim.

Eczanelerin ekonomik durumu 90’lı yıllardaki gibi olsa bir değil iki yardımcı eczacı, üç tane de ikinci eczacı çalıştıralım da yok, olsa tükan sizin!

Bu arada; seçimlerde yokum, seçim derdim yok, büyük çoğunluk gibi derdim geçim. Mesleki konuları seçim malzemesi yapmam, 92’den beri herkesin yüzüne karşı yanlışa yanlış, doğruya da doğru diyerek geldim. Dolayısıyla bu yazı da o yürüyüşün bir devamıdır, bunu da belirtmiş olayım.

Sonuç olarak; eczacılık fakültelerinin fazlası kapatılmalı, kontenjan düşürülmeli ve eczane dışında eczacı istihdam etmesi gerektiği halde eczacı çalıştırmayan her yerde eczacı istihdamı sağlanmalı, bu konuda mevzuat düzenlenmelidir. Altına imzamı atıyorum.

Eczacı milletvekilleri de bunları yasama görevleri süresince canla başla uğraşarak mesleklerine olan bir borç bilinciyle gerçekleştirmeli. Eski vekiller bu sorunları bilmedikleri (!) için yapamadılar, yeni vekiller doğru enformasyon desteği ile bu yöndeki değişikliğe destek sağlar ama dünün projesinde sırf bir inat uğruna ısrardan da vazgeçilmeli.

Yoksa eczacılara hiçbir şey kolay gelsin demekle kolay gelmiyor…

 

Ecz. Kadir Sedat Sofugil

basareczanesi@gmail.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat