Ecz. Dyt. Neda TANER

 

DEPRESYON VE BESLENME

 

Her besin maddesinin ruh hali üzerinde hemen ya da zamanla ortaya çıkan iyi ya da kötü etkileri olduğu düşünülmektedir. Yumurta, sığır eti, nar, elma gibi besinlerin cinsel isteği arttırdığı düşünülmüş; ayva ruh halini düzeltmek, marul, semizotu, hindiba kişiyi sakinleştirmek amacıyla zaman zaman kullanılmıştır.

Vücudumuza giren besinler yalnızca metabolik enerji ihtiyacını karşılamakla kalmaz aynı zamanda zihin ve bilişsel fonksiyonun da dahil olduğu beyin ile ilişkili pek çok fonksiyonu etkiler. Tüketilen besinlerin davranışlarımızı ve duygu durumumuzu etkilediği gerçeğinin yanı sıra ruh halimizin de ne tür besinler tüketmeye yöneleceğimiz üzerindeki etkisi de artık kabul edilen bir gerçektir.

Bireyler stres altında kaldıkları zaman gerginliklerini hızlıca azalttığını hissettikleri yiyecekleri tercih ederler, bu besinler de genellikle karbonhidrat ağırlıklı besinlerdir. Fakat bu durumun epinefrinde yükselmeler ve düşüşler şeklinde dalgalanmalara neden olarak stres yanıtını olumsuz yönde etkileyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Duygu durumuna göre besin seçme eğiliminin tam tersi bir davranış da aslında geçerliliğe sahiptir, yani bazı besinlerin tercihi de strese karşı bireyi daha dirençli kılabilir.

Nörotransmitterler ve nöromodülatörler, sinir sistemi içerisindeki kimyasal iletişimin temel birimleridir. Serotonin, triptofan aminoasidinden sentezlenen ve duygu durumu üzerinde etkili olan en temel nörotransmitterdir. Uyku, iştah ve dürtü kontrolünün düzenlenmesi serotoninin işlevleri arasındadır. Beyindeki serotonin sentezi triptofan varlığına bağlıdır. Bu açıdan düşünüldüğünde serotoninin prekürsörü olması sebebiyle ruhsal durum açısından triptofan kilit rol oynamaktadır. Bir yetişkin için günlük L-triptofan ihtiyacı kilogram başına 5 mg’dır. Bireyin ihtiyacı olan triptofan kaynakları; istiridye, salyangoz, ahtapot, kalamar, muz, ananas, erik, fındık, süt, hindi, ıspanak, yumurta, kaju fıstığı, ceviz, fıstık, badem, susam, kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği, soya fasulyesi, buğday, pirinç ve mısır olarak sayılabilir.

C vitamini, E vitamini ve karotenoid bileşikleri içeren; yüksek antioksidan kapasiteye sahip meyve ve sebzeler depresyona karşı koruyucu etkilere sahiptir. Bunun sebebi olarak antioksidan maddelerin, oksidatif stresi azaltması ve böylece depresyonun sebeplerinden biri olarak bilinen nöronal hasarı engellemesi gösterilebilir.

Folat eksikliğinin homosistein seviyelerinin yükselmesine neden olarak depresyon gelişiminde rol oynadığı göz önüne alındığında; sebze ve meyveler açısından zengin beslenmenin depresyondan koruyucu etkisi folat açısından zengin olmalarına bağlanabilir.

Protein açısından zengin bir diyet kanda çeşitli aminoasitlerin miktarını artırır. Fakat besinlerde bulunan triptofan, diğer aminoasitlere oranla çok daha azdır, kanda triptofan dışındaki aminoasitlerin görece daha fazla olması beyne triptofan girişinin daha az olması ve serotonin sentezinin de azalmış olması anlamına gelmektedir.

Karbonhidrattan zengin bir diyet ise kan glukozunu yükselterek insülin salgılanmasını uyarır ve albümine bağlı olan triptofan dışında çoğu amino asidin kandan kas dokularına geçişi gerçekleşir. Buna bağlı olarak, kandaki triptofan seviyesi diğer amino asitlere kıyasla daha üstün hale gelir, triptofanın beyine girişi artar ve serotonin sentezi tetiklenir. Karbonhidrattan zengin besinlenme; mevsimsel duygulanım bozukluğu, adet öncesi stres sendromu, ya da nikotin yoksunluğu gibi depresif sorunlar gibi birçok olumsuz durumu olumlu yönde değiştirmektedir.

Günümüzde omega-3 çoklu doymamış yağ asitlerinin terapötik endikasyonlarından biri olarak depresif bozuklukların da yeri olduğu düşünülmektedir. Sinir sisteminde bol miktarda bulunmaları ve antiinflamatuvar kapasiteleri bu düşüncenin temelinde yatan nedendir. Bunun yanı sıra depresyon hastalarının omega-3 seviyeleri düşük bulunmuştur. Omega-3 açısından zengin olan balık tüketiminin koruyucu etkisi, antiinflamatuar özelliklere sahip olması ve serotonin nörotransmisyonuna katkıda bulunması ile ilişkilidir.  Ayrıca, son kanıtlar antidepresanlara omega-3 yağ asitleri eklenmesinin majör depresyonda ruh halini iyileştirebileceğini gözler önüne sermektedir.

Magnezyum, kalsiyum, demir ve çinko alımı depresif semptomların gelişimi ile ters bir ilişkiye sahiptir. Bu bileşiklerin, antidepresan tedavisinde ek tedavi stratejileri olabileceği düşünülmektedir. Magnezyumun depresif semptomları azalttığı ayrıca bir antidepresan ilaç olan imipramin ile kıyaslanabilecek bir etkiye sahip olduğu kanıtlanmıştır. Bu nedenle, oral magnezyum uygulamasının antidepresanların etkisini destekleyebileceği öne sürülmüştür. Krom, ek tedavi veya monoterapi olarak uygulandığında depresyonu olan hastalarda antidepresan etki gösteren bir diğer bileşiktir.

C vitamini, anti-stres vitamin olarak da adlandırılmaktadır. Antidepresan olarak kullanılan amitriptilin ile eşit etkiye sahiptir. Bu etkinin altında yatan ise serotonin sentez yolağında rol alan bir vitamin olmasıdır. Depresyon gibi psikiyatrik sorunları olan hastalar arasında folik asit eksikliği prevalansının yüksek oluğu bilinmektedir. Beynin normal fonksiyonlarını sürdürebilmesi için folik asit düzeyinin yeterli olması şarttır. Katalizör kofaktörler olan B12 ve B6 vitaminleri ile folik asit bilişsel performans ve ruh halini etkiler. Folik asidin depresyon tedavisinde etkili olduğu ileri sürülmektedir.

Yüksek oranda kalsiyum alımı ve yoğurt tüketiminin hamilelikte gelişen depresyon için koruyucu olduğu kanıtlanmıştır. D vitamininin mevsimsel duygudurum bozukluğu yaşayan hastaların tedavisinde yararlı olabileceği bildirilmiştir.

Günlük tüketilen toplam su miktarının kadınlarda duygu durumu üzerine etkileri de oldukça ilginçtir; toplam su tüketimi yüksek olan kadınlarda gerginlik, öfke, depresyon ve yorgunluk skorları düşük; canlılık düzeyleri daha yüksek bulunmuştur.

Batı tarzı beslenme biçimi veya işlenmiş et, rafine tahıllar, yüksek yağlı süt ürünleri alımı, fazla şekerli ürünlerin tüketimi artmış depresyon riski ile ilişkilidir. Yüksek oranda işlenmiş gıda tüketimi, depresyonun patogenezinde rol oynayan beyin atrofisine yol açan sebeplerden biridir.

Günümüze kadar yapılmış araştırmaların yaklaşık %85,’i; sebzeler, meyveler, baklagiller, kuruyemişler, tahıllar, zeytinyağı ve balıklarla karakterize bir Akdeniz diyet düzeninin depresif belirtileri azalttığı veya gelişimini engellediği hipotezini desteklemektedir. Akdeniz diyeti; depresyon hastası bireyler için potansiyel bir terapötik bir müdahale olarak düşünülebilir. Akdeniz diyetinin antioksidan içeriği; sinir sistemi membranlarında meydana gelen oksidatif stresi azaltmakta ve genel inflamatuar durumu iyileştirmekte, bu şekilde depresyonu meydana getiren mekanizmaların önüne bir set çekmektedir. Ayrıca, serotonin üretiminde görev alan folat, B12 ve B6 vitaminlerini yüksek oranda ihtiva etmesi yönünden depresif semptomların azaltılması açısından faydalı olduğu açıktır.

 

KAYNAKLAR

Altun, A., Brown, H., Szoeke, C., & Goodwill, A. M. (2019). The Mediterranean dietary pattern and depression risk: A systematic review. Neurology Psychiatry and Brain Research, 33(September 2018), 1–10.

Flaskerud, J. H. (2015). Mood and food. Issues in Mental Health Nursing, 36(4), 307–310.

Hopf, S.-M. (2010). You Are What You Eat: How Food Affects Your Mood. Dartmouth Undergraduate Journal of Science, (1).

Özenoğlu, A. (2018). Duygu durumu, besin ve beslenme ilişkisi. ACU Sağlık Bil Derg, 9(4), 357–365.

Siciliano, R. A., & Mazzeo, M. F. (2012). Molecular mechanisms of probiotic action : a proteomic perspective. Current Opinion in Microbiology, 15(3), 390–396.

 

 

neda.taner@gmail.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat