Ecz. Kubilay AYDIN
Bursa Eczacı Odası Başkanı
İnsanoğlu Tarihin bilim olup olmadığı sonucuna henüz ulaşamamıştır.
Tarihin bilim sayılmaması doğruluğu ve tarafsızlığının tartışılır olmasından kaynaklanır.
Geçmişi doğru bilmek olayların neden sonuç ilişkilerini doğru tespit etmek açısından önemlidir.
Tarih ile utanmak ya da öğünmek ise ne yaşanmış gerçekleri değiştirir ne de bugüne bir faydası olur.
Önemli olan tarihten ders çıkarmaktır.
Son günlerde arabaların arka camlarına padişah tuğraları motiflerini işlemek revaçta.
Hat sanatı açısından estetik güzelliği bir tarafa o tuğranın hangi fermanların altında yer aldığını da iyi bilmeli diye düşünüyorum.
Sanırım tarihi gerçekleri popüler olan dizilerden tesadüfen öğreniyoruz.
Güzelim Pazar gününde nereden çıktı bu tarih dersi diyeceksiniz.
Ben bugün Osmanlı padişahlarından II. Abdülhamit’ten bahsetmek istiyorum.
Geçen hafta ülke gündeminde yaşananlar aklıma bu konuyu getirdi.
Kimdir Sultan II. Abdülhamit?
Sultan Abdülmecit’in bir iddiaya göre
Amcası Abdülaziz’in 1876’da tahttan indirilmesi ve şüpheli koşullarda ölümü, ağabeyi V.Murat’ın tahta geçirildikten üç ay sonra ruhsal çöküntü geçirdiği iddiasıyla tahttan indirilmesi sonucunda 31 Ağustos 1876’da padişah ilan edildi.
Bir rivayete göre Jön Türkler’in ve özellikle Sadrazam Mithat Paşanın desteği ile Tahta çıktığı söylenir.
Hatta tahta çıkmadan Mithat Paşaya olan sözü gereği ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasi’yi ilan etmiştir. Meclisi Mebussan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877’de açılır ve böylece I. Meşrutiyet dönemi başlar.
Ülkede hak ve özgürlüklerin yolunun açılması beklenirken Abdülhamid, Kanun-ı Esasî’nin 113. maddesiyle kendisine tanınan idari sürgün yetkisini kullanarak, daha meclis toplanmadan Mithat Paşa’yı sürgüne yollar.
20 Eylül 1877’de sıkıyönetim ilan edilir.
18 Şubat 1878’de de meclis, birinci çalışma yılını tamamlayamadan kapatılır. Böylelikle anayasa rafa kalkar. Meclis’in kapatılma gerekçeleri ilgi çekicidir: Halk parlamentolu hayata henüz hazır değil. Anayasa şeriata uygun değil. Böylelikle Meşrutiyet dönemi biter ve 13 Şubat 1878’den II. Meşrutiyet’in ilanına yani 23 Temmuz 1908’e kadar devam eden istibdat yani despotluk dönemi başlar.
Bu dönemin en büyük baskısını basın ve aydınlar görür. Gazeteler kapatılır Namık Kemal Magosa’ya, Ebuziya ve Ahmet Mithat Rodos’a sürgün edildiler. Mizahi yayınlara bile tahammül edilmez, bundan tiyatrolar da nasibini alır.
Basına yönelik baskı kurumsallaşır ve 15 Şubat 1857’de Basmahane Nizamnamesi yayınlanır.
Deyim yerinde ise basın nefes almaya bile korkar.
Kendi yönetimini benimseyen bazı gazete sahipleri ve gazetecilere çıkarlar sağlar. Mizah gazeteleri ve karikatür yayımı yasaklanır. Toplanma özgürlüğü yok edilir. Devlet adamlarının birbirlerinin evlerine gitmeleri bile yasaklanır. Hükümetin yetkilerini şahsında toplar. Kurduğu hafiye teşkilatı ile devlet memurları arasında tam bir korku ve endişe havası estirir.
Bu yasaklar içinde öyle komik örnekler vardır ki dönemden geriye kalan tek tebessüm vesilesidir.
Burun kelimesi Padişahın burnu dalga geçmek olarak yorumlanır. Çeşme başında dua eden insan resmi, memleketin hali duaya kaldı, çeşme de gözyaşını anlatıyor diye sansüre takılır.
Bir yanıcı madde üzerinde yazı olan aho Abdülhamid = O anlamını yansıtıyor diye tepki alır.
Dilbilgisi kitaplarında bedbaht sözcüğü kaldırılır. Kardeş sözcüğü Sultan Murat’ı, hasta sözcüğü de hasta adam diye tanımlanan Osmanlıyı çağrıştırdığı için izin alamaz.
1901’de II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı nedeniyle gazetelere yapıştırılan iki kuruşluk pulun kaldırılması ve bu gelir artışından hak almak isteyen gazetecilerin topluca işi bırakmaları, Türk basın tarihinin ilk grevini de ortaya çıkarmıştır.
Dünyanın her yerinde her dönemde olduğu gibi baskılar muhalefeti güçlendirdi. 1889’da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. 1908de Manastır ve Selanik’teki ayaklanmalar üzerine Abdülhamit anayasayı yeniden yürürlüğe koydu ve II. Meşrutiyet ilan edildi.
31 Mart vakasından sonra tahttan indirip sürgüne gönderildi. 1918’de İstanbul’da vefat etti.
Ermeni olaylarında izlediği politika nedenli batılılar tarafından kızıl sultan adını aldı.
Demiryolu, posta, telefon, telgraf yeniliği, önemli sağlık ve sosyal yardım projelerine de imza atan II. Abdülhamit bugün en çok istibdatçı özelliği ile anılır.
Ne tuhaftır ki basına böyle baskı uygulayan Sultan Avrupa’da çıkan bütün gazete ve dergilere abonedir. 6000 Civarında roman ve hikaye saray için özel olarak çevrilmiştir.
Ne dersiniz? Abdülhamit sağ olsaydı Twitter’ı kapatır mıydı acaba.