TEKEL direnişi sona erdi. Çadırlar toplandı. Sakarya Caddesi’ndeki hayalet, evine döndü… En azından şimdilik… İki buçuk ay süren bu direnişin sona ermesini kim, nasıl karşıladı, ne tür dersler çıkardı acaba?
1- Başbakan Erdoğan, derin bir “ohhhh!” çekti. Çadırlara biber gazlı, tazyikli kanalizasyon suları ile saldırmanın faturasından yırttı. Çaktırmadı ama, Danıştay’a bir teşekkür borçlandı. 12 bin TEKEL işçisini 4/C ile tasfiye edemese de şimdilik zaman kazandı. İçinden diyor ki, “Şimdi artık daha rahat askeri itibarsızlaştırma, yargıyı haklama operasyonlarına yüklenebilir, gündemi bu tarafa yeniden kaydırabiliriz... Bu gibi şeyleri başka yerlerde tekrara kalkan sendikacıları Ergenekon çuvalına atmalıyız ki akılları başlarına gelsin...”
2- Bülent Arınç, 18 Ocak’ta TRT 1’deki konuşmasını hatırlatıyor önce:
“Ben, toplumsal muhalefetin genişlemesinden, büyümesinden, bir cephe haline gelip sokaklara çıkmasından memnun değilim… Parlamentonun içindeki siyasi partilerin eleştirisi veya bizi yıpratmasına biz gülüp geçiyoruz. Çünkü hiç etkili değiller ama karşımızdaki muhalefet sokağa çıkar da bunun içerisinde hanım kardeşlerimiz, gençler, onların yavruları çıkar ve bunlar üzerinden iktidar yıpratılmaya çalışıyorsa, ben bir siyasetçi olarak bundan çekinirim, endişe ederim”. Çıkardığı dersle verdiği talimatlar herhalde şöyle: “Cemaat ve tarikatlarımız üstünden sınıf-sendika gibi şeylerin münafık işi olduğunu yaymalıyız, ‘sınıf değil ümmet’ tezini daha çok işlemeliyiz”.
3- Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu da derin bir oh çekiyor. Makamının işçiler tarafından basıldığı günler kâbus gibi, rüyalarından çıkmıyor... 30 Ocak’taki demecini hatırlatıyor: “Ankara’da son 25 yılın en büyük mitingini gerçekleştirdik. TEKEL işçisi arkadaşlarımız, zaman zaman Türk-İş’i yuhalamayı itibar ve meziyet sayanların; ya da kendi güçsüzlüklerinin panzehirini Türk-İş’i yıpratmakta arayanların oyununa geldi. Hedefi şaşırıp, öfkelerini bize yönelttikleri zamanlar oldu...” …Şimdi, şükür, makam emniyette… Ama dert bir değil. Bir ateş küllendi yenisi başladı başlayacak. Tariş’te eylem var, sırada kim bilir hangisi?.. Erken seçimde kapağı Meclis’e mi atmalı?.. Bu işler zorlaştı artık...
4- TEKEL işçilerinin lideri, Tek Gıda-İş Başkanı Mustafa Türkel, kazanımları öne çıkarıyor tabii... Sıralıyor: “4/C statüsünde çalışanların çalışma koşulları, TEKEL işçilerinin eylemleriyle birlikte, hayli düzeltilmiş, ayrıca çeşitli bahanelerle sürekli ayrışan dört konfederasyon, TEKEL işçilerinin mücadelesi karşısında bir araya gelmek zorunda kalmış; bu bir aradalığı bundan sonra da sürdüreceklerini kamuoyuna ilan etmişlerdir.” Ama bu ilan Türkel’i pek de memnun etmiş görünmüyor; 26 Mayıs’a atılan “genel eylem” kararı bir tür kaçak güreş aslında. Türkel, 3 Mart’taki demecini hatırlatıyor: “Daha imzası kurumadan bazı konfederasyonların nasıl çark ettiğini biliyoruz. Onları biz tarihe bırakıyoruz. ...Öyle sendikalar var ki, şubelerine talimat vererek ‘Bu iş bizim işimiz değildir’ gibi mesajlar vermiştir. Birkaç sendikamız hariç, maalesef sendika başkanlarımız sınıfta kalmıştır.” …Çadırlar kazasız belasız kaldırıldı ya, diye rahatlayan Türkel, hükümete Nisan 1 yapacak…“1 Nisan’da bin TEKEL işçisiyle Ankara’da olacağız, bir gece kalacağız burada. ...4/C gibi bir ucube ortadan kalkmadan mücadelemizi bırakmayacağız” dese de, gazozun kaçan dumanını bulması artık zor…
5- DİSK’in çıkardığı ders şu olmalı: “Kalıbımızın sendikası olmamız gerektiğini öğrendik. Kendimize çekidüzen verip fizik ve kondisyon çalışmaları yapmalı, takımı gençleştirmeliyiz. Sol kanat akınları zayıf kaldı. Bitse de gitsek, demek bize yakışmadı. Önümüzdeki maçlardan mutlaka puan ve puanlar almalıyız…”
6- BDP, Kürt işçilerin neredeyse öncü rol üstlendiği direnişte, kimlik mücadelesini beklemeye aldı. Öğrendi ki, emek-sermaye mücadelesinde, sınıf, Kürt-Türk ayrımını bırakıp kaynaşıyor. Zıtlaşmalar aşılıyor. Türkiye partisi olmak, öncelikle sınıfsal olmaktan geçiyor. Bu dersi kimi BDP’liler çıkardı kimileri çıkaramadı. İmralı’ya danışmaya karar verdiler galiba…
Neoliberal karşıdevrimin kamusal varlıkları sermayeye peşkeş çekme, güvencesizleştirme, taşeronlaştırma, esnek istihdam kavramları kadar, sınıf dayanışması, direniş, özveri, kararlılık gibi unutturulmak istenen ulvi kavramların tekmili Sakarya’da 10 hafta vizyonda kalan TEKEL filminde mevcuttu. Film vizyondan kaldırıldı ama tarihin motoru tıkır tıkır dönmeye -hayat gibi- devam ediyor…
Hep vizyonda kalacak filmin adı ise: Sınıf Mücadelesi…
Kaynak- Cumhuriyet Gazetesi