Demokrasi Açığı, TÜSİAD ve AKP
MUSTAFA SÖNMEZ
TÜSİAD’ın çiçeği burnunda başkanı Ümit Boyner, pek fiyakalı bir laf etmiş; “Bizde sadece bütçe açığı, cari açık yok, demokrasi açığı da var” demiş… Eskiler breh breh!.. derlerdi. Bu açık ne zamandan beri ve neden hâlâ var? Sormazlar mı adama (kadına), bu demokrasi açığında hiç mi vebaliniz yok diye? Sormazlar mı, yarın 30’ncu yılı idrak edilecek 24 Ocak cenderesini tezgâhlayan ve tamamına erdirmek için 12 Eylül faşizmine çığırtkanlık yapanın TÜSİAD olup olmadığını? Sormazlar mı, kırık dökük demokratik hakları daha 30 yıl önce kulübünüz, ABD ile mutabakat içinde cuntacı generallere budatmadı mı, istediğiniz dikensiz gül bahçesini 24 Ocak+12 Eylül operasyonları ile işkenceci cuntalara siz yaptırmadınız mı diye?… (Genç kuşak için not: 1987’de yazdığım Kırk Haramiler: Türkiye’de Holdingler kitabımın sonuna eklediğim Vehbi Koç’tan Evren’e Mektup, TÜSİAD’cıların gerçek hissiyatının ifadesidir, lütfen bulup okuyun…)
***
Türkiye’de demokrasi açığı, askerlerin filan değil, (onlar sonunda “emir eri”)… TÜSİAD’ın marifetidir ve hiçbir zaman demokrasi, Türkiye burjuvazisinin derdi olmamıştır. Son yıllardaki demokrasi havariliği de AB’nin hatırınadır. Oraya kapağı atıp sermaye birikimini öyle sürdürmenin önşartı olduğu içindir o sahte demokrasi sevdası… Onda da, tüm ilerleme raporlarına yansıyan altı neoliberal, üstü demokrat AB ikiyüzlülüğü, TÜSİAD’a da hâkimdir.
Demokrasi, burjuva demokrasisi olarak bile, Türkiye sermaye sınıfının hiçbir zaman derdi olmadı, bizde burjuvazi buna gerek duymadı. Aşağıdan yukarıya gelişmiş, feodalite ile çatışmış kapitalizmlerde, burjuvazi için demokrasi, sermaye birikiminin gereğiydi. Çalıştırıp artık değer elde edeceği işçiye ihtiyacı vardı ve köylünün serf olarak feodalin boyunduruğundan çıkması, kentlere “özgür işgücü” olarak gelmesi, feodalitenin, onun hukukunun yıkılmasıyla ancak mümkün olabilirdi.
***
Ya bizde? Bizde böyle bir burjuvazi hiç olmadı. Bizde cumhuriyet, sivil-asker bürokrasi ile feodalitenin ittifakında kurulurken uzun yılların iktidar blokunda burjuva filan yoktu. Bugünün TÜSİAD’cılarının birinci kuşakları, devletçiliğin kucağında oluştu, devlet eliyle büyütüldü, palazlandırıldı. Ne sivil-asker bürokrasi ile ne de feodalite ile bir hesaplaşmaya gitti. O nedenle köksüzdür, o nedenle bu ülkede gerçek burjuva demokrasisinin kurumları, değerleri, yurttaşları yoktur. Bizdeki TÜSİAD’ın iktidar blokuna dahil oluşu tepedendir ve iktidar locasına ABD, AB burjuvazisinin acenteleri olarak oturdular. Sermaye birikimi sorunsuz iken, yolunda iken “parlamento”dan, kurumlardan yana göründüler, birikimin önü tıkanınca da 12 Mart’ları, 12 Eylül’leri çağırdılar. Birikimin ancak AB üyeliği ile sürebileceği noktaya gelince de AB hatırına demokrat kesildiler. Hiçbir zaman Batı’dakilere benzer merkez sağ ve merkez sol partiler oluşturamadılar. Var gibi görünenleri, 12 Eylül’lerde Zincirbozan’larda bozuk para gibi harcadılar. Yenileri ortaya çıkınca yine ürettikleri dayanıksız tüketim malları gibi birkaç yılda tükettiler. Hatta yeni başkanın eşi Cem Boyner, organik burjuvadan organik parti yaratmaya kalkınca (YDH), ona da sahip çıkmadılar ve sonunda ANAP’ı, Demirel’i, Ecevit’i… hepsini tükete tükete kendilerini AKP’nin kucağında buldular...
***
Bu kadar köksüz oldukları için, bu kadar kolay teslim aldı AKP Türkiye sermayesini, TÜSİAD’ı. Demokrasi değerlerine o kadar yabancı, kendileri ile belli asgarilerde müttefik olabilecek sınıflara o kadar kazık atmış ve ihanet etmişlerdi ki, sonunda yapayalnız kaldılar hatta birbirlerine sahip bile çıkamadılar. Aydın Doğan’ı AKP, vergi sopası ile evire çevire döverken yapayalnız bıraktılar, bir “sınıf” gibi davranmayı bilemediler. Böyle burjuvazi mi olur? Böyle başa böyle tıraş… Böyle burjuvaziye de böyle AKP… Siz bakmayın TÜSİAD’a taze kan, uzlaşı vs. palavralarına. Boyner yönetimi, TÜSİAD’ın AKP’ye biatının tescilidir. Ön biatı Doğan ailesi yaptı, arkası geliyor... TÜSİAD’ın başında artık, “AKP… şu an gerçekten barış ve huzur getirmeye çalışan tek aktör” tespitinde bulunan eski siyasetçi yeni ecza patronu Cem Boyner’in eşi var…(Eczacılar iyi takip etsin.) Şimdi, “yönetişim” teraneleriyle, “uzlaşı kültürüyle”, yeni IMF anlaşması eşliğinde, yandaş MÜSİAD+TUSKON patronları ile uzlaşı başlıyor, AKP’nin suyuna gitmenin devri başlıyor
***
Filler cephesinde durum bu. Onlar itişir tepişir, sonunda bir denge bulurlar. Bizi ilgilendiren ise emek cephesi. Hava nasıl oralarda? Demokrasi açığını kapatacak gerçek sınıf ne durumda? Genel grev kokusu yayıldı mı fabrikalara, madenlere, okullara, hastanelere? Münafıklık etmesin kimse, grev, anarşi değil, grev gerçek demokrasi okuludur. Ümit Hanım’ı kırmamalı, demokrasi açığımızı bir an önce kapatmalı, yarıyıl tatilinde okulları ardına kadar açık tutmalıyız…
http://mustafasnmz.blogspot.com
(*) Yazı 23.10.2010 tarihli Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır.