Sosyal Güvenlik Haftası...
Prof. Dr. Süleyman KAYNAK (F.E.B.O.) Dokuz Eylül Üniversitesi
Önceki hafta cep telefonlarımıza bir mesaj düştü: “Sosyal Güvenlik Haftası nedeni ile başarılı ve sağlıklı günler dileriz. Kayıtlı istihdamın önemli olduğunu unutmayınız. Hep yanınızdayız. SGK.”
Bence çalışıp SGK’ye biraz daha para yönlendirin anlamına gelen bu cümleye ek olarak hiç değilse, “Hep yanınızdayız, sağlıkta ve hastalıkta, sizin mutlu olmanız için buradayız” denmesini beklerdim. İnanmasam bile...
Sosyal güvenlik insanlar için bir hak, devlet için bir görevdir. Bireyin hastalıkta ve sağlıkta yarınlara güvenle bakabilmesi, ancak sosyal güvenlik hakkının yerinde ve yeterince karşılanması ile mümkündür. Sosyal güvenlik, insanın iradesi dışında meydana gelen ve hem geliriyle hem de sağlığıyla ilgili zararlı olabilecek tehlikelerden ve ayrıca geliri ve kazancının geçici ya da kalıcı şekilde kesilmesine bağlı olarak ortaya çıkan yaşama ve geçinme gereksinimlerini karşılayan bir sistemdir.
Dünyada, hem işsizlik yaygınlaştıkça ve hem de ortalama yaşam süresi uzadıkça, sosyal güvenlik sistemleri giderek ciddi bir mali sıkıntıya girerken, ileri yaşta uzun bir yaşam süren “emekli”nin de geliri giderek göreli olarak azalmaktadır. Doğal olarak, sosyal güvenlik sistemlerinin önündeki en önemli sorun, artık çalışamadığı halde, daha önceki yıllardaki çalışması ile sosyal yardımı hak etmiş emekli nüfusun giderek hızla artmasıdır. Bunun yanı sıra, sağlık hizmetlerinin giderek pahalılaşması, bu alanda farmakolojik ve teknolojik gelişmelerin ve hizmetlerin, insanların sağlıklı olma talebine paralel olarak ayrıntı kazanması ve genişlemesi ile toplam “sağlık sigortası” maliyetleri de artmaktadır.
Sağlık sigortası maliyetleri kabaca üç önemli bileşene sahiptir. İlk ikisi, sağlık tesislerinin giderleri ile sağlık personelinin giderleridir. Üçüncü önemli kalem ise, ilaç ve benzeri tıbbi malzeme vb. giderleridir. İlk iki kalem toplamı her ülkede küçük farklılıklar göstermekle birlikte, sağlık bütçesinin yüzde 50’si civarındadır. Türkiye’de, Sosyal Güvenlik Kurumu, sağlık tesisi giderleri ile sağlık personeli giderlerini adeta birleştirerek tek kalem haline getirmiş ve hem özel hem de kamu sağlık tesislerinde yapılan “paket uygulamalar” karşılığı olarak ödemeye başlamıştır. Bunun sonucunda da toplam gelir- gider denge bozulmalarında, bu paket ödemeleri yani “hastane + sağlık personeli” ödemeleri giderek düşürülmeye başlanmıştır. Şimdilik özel sektöre mahsusmuş gibi görünse de “tam gün yasası” ile bu ücret kısıtlamaları, kamu sektöründe de pek yakında hayata geçirilecektir. Üstelik çok tuhaf olan husus şudur ki, bu ödemelerin artık önemli bir kısmı da zaten, tüm çalıştığı dönem içinde sosyal güvence için prim ödemesi yapmış olan kişilerin, her muayene sırasında tekrar tekrar yaptıkları ödemeler ile yani “katkı payı” adı altındaki taze para ile karşılanmaya çalışılmaktadır.
Örnek vermek gerekirse, Sosyal Güvenlik Kurumu, bir hastanın toplam muayenesi için üniversite hastanesine 41-55 TL, eğitim hastanesine 33-49 TL, özel hastaneye 24-31 TL ve bir tıp merkezine de 20-27 TL brüt ödeme yapmaktadır. Ancak hasta, kuruma müracaat ettiğinde, yukardaki kurumlara 8-12 TL katkı payı ismi altında ödeme yapmaktadırlar veya bu miktar emeklilerin maaşlarından kesilmektedir.
Sosyal Güvenlik Kurumu, örneğin bir tıp merkezinde hastanın muayenesi için brüt 21.60 TL ödemektedir ve bunun neti (vergileri çıkarılmış kısmı) yaklaşık 12.96 TL’dir. Bu muayene için de hasta ayrıca ya nakit olarak veya emeklilerin maaşından kesilecek olan 12 TL’yi devlete ceplerinden geri ödemektedir. Böylece, bir hasta muayenesi için tüm tetkikler dahil olmak üzere, SGK bütçesinden 0.96 TL para çıkmaktadır. Yani bir hastanın muayene değeri bu miktardır ve bu sağlık kurumuna, doktor ücreti de dahil olmak üzere devletin tüm giderler için ödediği miktar 96 kuruştan ibarettir. Hasta ayrıca 3 TL de devlete, eczane aracılığı ile para ödemektedir. Bir hastanın muayene olmak için devlete ödediği toplam ücret 15 TL’yi bu şekilde bulmaktadır.
Katkı payı
O halde şu söylenebilir: Bir özel tıp merkezine muayene için giden hastanın cebinden çıkan ve devlete ödediği nakit gider 15 TL’dir. Devletin bu hastanın tıbbi muayenesi için SGK bütçesinden çıkan para ise net 12.96 TL’dir ve sonuçta devlet, özel tıp merkezinde muayene olan ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu altında olan bir hastadan net olarak yaklaşık 2.04 TL kâr etmektedir. Yani SGK aracılığı ile devlet, hem hastadan yıllarca prim almakta hem de bu hastanın her muayenesinden ayrıca kâr etmekte, bu kâr da hastaya ödetilen nakit “katkı payı” ile sağlanmaktadır.
Özel kuruma SGK tarafından verilen 12.96 TL içinde, pek çok ileri tetkik bedava olarak yapılmakta ve tüm hastane cari giderleri ile özellikle özel kurumlardaki tüm personel giderleri bu miktarın içinde kalmaktadır. Açıkçası, özellikle “özel sağlık” kurumları tam olarak devletleştirilmiş ve fakat hastanın cebinden çıkan taze para ile yani “muayene katkı payı” ile finanse edilmeye başlanmıştır. Yani özel sektöre ait kurumlar, idari olarak aşırı devletleştirilmiş ve devletin, vatandaşın gözüne görünen bir vitrini haline getirilmiş; fakat mali olarak, hasta tarafından aslında doğrudan finanse edilen ve ödeme olarak devletin ortada görünmediği, hatta kâr ettiği, dünyanın hiçbir yerinde olmayan garip bir yapıya dönüştürülmüşlerdir. Sonuçta hastalar, sağlıkları için hem prim ödemekte, hem sistemi taze para ile finanse etmekte, hem de “oh ne iyi oldu” diye oy vermektedirler.
Bu örnek, aynı şekilde kamu kurumlarında bazı küçük farklılıklarla uygulanmaktadır. Bu anlamda, nasıl ki özel kurumlar devletleştirilmiş ise, kamu hastaneleri ve sağlık kurumları da tam tersine gizliden gizliye özelleştirilmiştir. Belki de yakında sadece hastadan alınan “katkı payı” uygulamasıyla hayatiyetini devam ettiren kurumlar haline dönüşmüş olacaklardır. Sonuçta, sosyal güvenlik sistemimiz sadece prim alan ama, sağlık gereksinimi olduğunda, yine kendi taze paranız ile bunu karşılamak durumunda kalacağınız bir yapıya dönüşme yönünde hızla ilerlemektedir.
Hayvanlar hepimiz için çok önemlidir. Hayvan sağlığı da çok önemlidir ve ülkemizde veteriner hekimlerimiz son derece ucuza ve çok zor şartlarda çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Sadece bir bilgi kaydı olarak not düşmek isterim: Pek çok veteriner odasının resmi asgari fiyat listesinde örneğin ev hayvanı muayene gideri sarf malzemesi hariç net 30-50 TL olarak görünmektedir.
İyi ki hayvanlarımızın oyları ve sosyal güvenceleri yok (!). Yoksa sosyal güvence sistemimiz onlardan da kâr etmeyi planlayabilirdi. Tüm halkımızın Sosyal Güvenlik Haftasını kutlarım...