|
Küba'da 3.günümüz.Kahvaltıdan sonra buharlı trenle şekerkamışı tarlası turumuz için Matanzas bölgesindeki
Australia'ya hareket ediyoruz.Karayolundan midibüsümüzle,yaklaşık iki saat sürecek bir yolculuğumuz olduğunu söylüyor Abel.
(Aslında Abel bir öğretmen.Ama daha iyi para kazanabilmek için turist rehberliği yapıyor).Bu süre içinde bize Küba'nın günlük yaşamıyla ilgili bilgiler veriyor,sorularımızı cevaplıyor.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum;Küba halkının 47 yıldır yaşadığı ambargoya rağmen devrimine ve onuruna
nasıl sahip çıktığına tanık olmak insanda büyük bir hayranlık uyandırıyor.Bence bu başarının temelinde yatan unsur insanların eşit yaşam koşullarına sahip olmaları.Elbette Fidel Castro'ya ve devlete olan inançları,bağlılıkları ve güvenleri hiç tartışmasız son derece içten.Çünkü hala daha insani değerlerin,kollektif yaşamda dayanışmanın ve sosyalizmin en önemli dayanaklarının el üstünde tutulduğu bir sistemde yaşıyorlar.
Sanırım bu tespitlerimi Abel'in anlattıkları daha iyi açıklayacaktır:
>>>Küba'da her ailenin gıda karnesi var.Sağlıklı beslenme hakkı anayasal güvence altında.Mahallelerde halka karneyle ekmek,un,
yumurta,süt,şeker,yağ gibi temel gıda maddeleri dağıtan bakkallar var.
>>>Küba'da halk sağlık ve eğitim hizmetlerinden eşit ve ücretsiz yararlanıyor.
>>>Herkesin devletin eczanelerinden üretsiz olarak ilaç alabildiği karnesi var.
>>>Aylık gelirleri 400-500 pezo yani 20 euro-50euro arasında.
>>>Küba'da okuma-yazma oranı %100 ve dokuzuncu sınıfa kadar zorunlu.
>>>Tiyatro ve sinema çok ucuz.
>>>Sistematik olarak spor eğitimleri ve bunun için de çok sayıda spor kompleksleri var.
>>>Devletin çıkardığı gazeteler var.Kütüphaneler çok yoğun kullanılıyor.İçerdikleri kitap çeşiti çok zengin.Televizyonları devlet televizyonu.Sadece otellerde turistlere yönelik uydu yayınları var.
>>>Oturdukları evler için çok az bir kira ödüyorlar.Elektrik,su,gaz için ücret ödemiyorlar.
>>>Eczacılık eğitimi 5 yıl.Eczacılar herkes gibi devletin memuru.
>>>İlaçlarını kendileri üretiyorlar.Bu yüzden ilaç çeşitleri çok fazla değil.Ancak biyoteknolojileri çok ileri.Özellikle aşılar ve kemote
rapi ilaçlarında.Bir onkoloji köyü kurmuşlar,özellikle Çernobil faciasından sonra pek çok hastayı tedavi etmişler.Asya ülkelerine ilaç
ihraç ediyorlar.Fitoterapi ile tedavi Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla,Küba'nın yaşadığı ekonomik krize bağlı olarak çok gelişmiş.İlaç
lar çok ucuz.Örneğin 400 tane kolestrol düşürücü ilaç 35CUC. >>>Mahallelerde bizim muhtarlık sistemine benzeyen bir sistem olan CDR'lar(komünist mahalle komiteleri)var.CDR'lar >>>Belediye
Meclisi'ni>>>Bölge Yönetimi'ni>>>Ulusal Meclisi oluşturuyor.4 basamaklı bu seçim sisteminde halk her birimde aday olabiliyor,iste
mediği adayı veto edebiliyor.Temsili demokrasi sistemin özü.Devrimi savunma komitesi seçim organizasyonunu yapıyor.Oy verme yaşı 16.Okuyarak edindiğim bir bilgiye göre ise sendikalaşma oranı %95.
>>>Halkın büyük çoğunluğu Santaria mezhebinden.Afrika'da ki yerel dinleriyle, katoliklik birleşimi bir mezhep.
>>>Ana dilleri İspanyolca.Sadece Afrika ritüellerinde ibadet ederken kendi dillerinde şarkılar söylüyorlarmış.
>>>Küba'da doktorlar iyi bir statüye sahip.Koruyucu hekimlik dalında çok ileriler.Aile hekimliği sistemi var,aile hekimini aşan sorunlar için kliniklere,en son aşamada hastanelere gidiyorlar.Her 100-150 aileye bir doktor düşüyor.Devlet Latin Amerika ülkelerine
doktor gönderip,karşılığında petrol(Venezuela'dan) yada diğer temel ihtiyaçlarını alıyor.
Özetleyerek aktarmaya çalıştığım bu konular konuşulana dek yolumuz bitiyor.Geldiğimiz yere vaktiyle bataklıklarla çevrili olduğundan,izole edilmiş bir bölge konumunda olması dolayısıyla Australia adı verilmiş.Ülkenin nüfus yoğunluğu en düşük ve
en fakir yöresi.Bataklıklarla çevrili olduğu dönemde ülkeden kopuk bir durumdayken,devrimden sonra bu giderilmiş.
Burada gördüğümüz şeker fabrikası 1862 yılında açılmış,2002'de çalışması durdurulmuş.Dünya pazarında ki şeker
fiyatları düşünce işletmenin karlılığı kalmamış.Buharlı trenler şekerkamışı endüstrisinde en hızlı taşıma aracıymış.
Bizi 100 yaşından büyük,2 beygir gücünde, buharlı bir lokomotife bindiriyorlar.Şekerkamışı tarlalarına doğru yol alıyoruz.Gezimizin yine büyük keyif aldığım bir bölümü bu.Lokomotifimizin üstü kapalı,yanları açık.Bir köşede bizimde eşlik ettiğimiz müzik grubu hemen çalıp,söylemeye başlıyor,diğer taraftan tropik meyvelerden oluşan ikramlarda bulunuyorlar.Bir süre sonra şekerkamışı tarlasının tam ortasında duruyoruz.Abel'in şekerkamışıyla ilgili verdiği bilgiden sonra,herkes kendini müziğin ritmine bırakıyor.Kübalıların yaptığı bereket dansını izlerken acaba yüzyıl öncesinin bir hasat törenindemiyim diye geçiriyorum içimden.Çünkü öylesine doğallar ki.Daha bitmedi;bir palmiye çeşitleri var,kraliyet palmiyesi diyorlar.Tipik Küba evlerini yaparken de kullanıyorlarmış.Ağacın gövdesi aynı bizim elektrik direklerine benziyor.Sadece bir urgan yardımıyla ne dalı,ne budağı olmayan
5-6mt.yüksekliğinde ki bu ağacın en tepesine kadar tırmanıp hepimizi hayretler içinde bırakıyorlar.Tekrar trene binip aynı yolu dönüyoruz,yol kenarında bizleri selamlayan hepsi birbirinden güzel çocuklara el sallayarak.....
Öğle yemeğimizi aynı zamanda bir hayvanat bahçesi olan Fiesta Campesina'da yiyiyoruz.Tren turumuz sırasında ki kızgın güneşten sonra,ağaçların altında ki bu serinlik nasıl da iyi geliyor insana."Hiç kalkmadan üç gün,üç gece oturabilirim burada" diyorum.Masada ki herkes onaylıyor,"biz de".
Midibüsümüze binince Abel yine bu bölgede bulunan Domuzlar Körfezi Çıkarması'nı anlatıyor bizlere.Devrimden hemen sonra Amerika'ya sığınan Küba'lı mültecilerin Amerikan hükümetinin yardım ve desteği ile Küba'yı işgal etmesini içeren bir
planmış.Ancak umulan olmamış ve Kübalılar 72 saat içinde karşı devrimcileri püskürtmüşler,bir bölümünüde yakalamışlar.Yakala
nan karşı devrimciler önce Küba mahkemelerinde yargılanmışlar ve ilaçla yiyecek karşılığında ABD ile değiş-tokuş yapılmışlar.Fidel
in bir sözü var bu konuda"bir düşünceyi kesmeden,insanı kesmenin anlamı yok".Küba insan hakları konusunda gerçekten sicili çok temiz bir ülke.
Yine bir konuşmasında Fidel diyor ki;"Bir ülke ki,devrimin üzerinden geçen kırk yılda,tek bir kayıp yok,işkenceye maruz kalmış tek bir insan yok,ölüm mangaları yok,siyasi cinayetler yok,bunların hiçbirisi olmamış.Bir ülke ki,terk edilmiş tek bir yaşlı insan,sokaklarda yaşayan tek bir çocuk,kendi kaderine terk edilmiş tek bir insan yok;evet sosyalist bir devrimin dinamiği her zaman insan öncelikli olmaktır.İnsanın bilinçle hayata müdahale etmesini ve yaşamla barışık olmasını yaratmaktır".Şapka çıkarmamak mümkün mü bu sözlere.
İşte Cienfuegos'a geldik.Adanın ortalamasına göre daha zengin bir kent.Valle'nin Sarayı'nı gezdik önce.Bana göre manzarasının güzelliği olmasa,mimarisinin pek özelliği yok.Şehir merkezi tüm Küba şehirleri gibi tertemiz.Belediye,çok güzel bir
tiyatro,şehrin panoromik görüntüsünün izlendiği kule hepsi aynı meydana bakıyor.
Evet,böylece gün bitiyor ve biz okyanusta gün batımının çok güzel izlendiği Hotel Villa Guajimico'ya doğru yola koyuluyoruz.