İlaç ve Savaş…

 Ecz. Hakan GENÇOSMANOĞLU

“Sana söylenen yalanlara inanma…

Yurdun yoksa hiçbir şeyin yoktur…

Her şeyiyle senin olmayan,

seninmiş gibi görünen yurt, “yurt” değildir…”

 

 


ABD, son derece ileri teknoloji ürünü silahlarla, bombalarla, yok etme makineleriyle Irak’ı yaktı, yıktı, işgal etti. İnsanları kitlesel olarak yok etti. Bu acımasız katliamda bilinen bir şey, bir defa daha çok somut olarak ortaya çıktı; en az o ileri teknoloji ürünü, kıyım makineleri kadar acımasız bir silah daha var. O silah; ilaç…

 

Daha doğrusu,ilaçsızlık. “İlaçsızlığı” acımasız bir silah gibi kullanan  emperyalistler, Irak halkını bir de bu şekilde öldürdüler, öldürüyorlar.

 

Yani bir anlamda, ilaç, emperyalistlerin elinde bombaya, füzeye dönüştü.


İlaçsızlık, Irak halkının en acımasız düşmanlarından biri oldu. Bugün; başta bebekler, çocuklar ve yaşlılar olmak üzere bir çok Irak’lı, gereğince ilaç olmadığı için ölüyor. En basit ilaçlar bile bulunamadığından, hastalıklardan korunulamıyor, hastalıklar teşhis ve tedavi edilemiyor sonuçta da insanlar can veriyor.

 

En çok da bebekler ölüyor. Dünyaya geldikten kısa bir süre sonra bakımları yapılamadığı için.Irak’da son on yılda, ambargoya bağlı ilaçsızlık nedeniyle 2 milyon bebek ve çocuk öldü. Ülkedeki hekimler tedavi şansının %80 olduğu bilinen çocukların bile tedavi edilemediğini dünyaya duyuruyorlar.

 

Savaşta kullanılan silah ve bombaların yarattığı radyoaktif etki nedeniyle, özellikle çocuklarda kanser vakaları hızla artmış. Ancak ilaç yokluğu nedeniyle teşhis ve tedavi yapılamıyor.“Kimyasal silah yapabilirler” gerekçesiyle kanserin teşhisinde ve tedavisinde kullanılan ilaçlar bölgeye sokulmuyor.

 

Kronik rahatsızlığı olan yaşlılar, kalp, tansiyon, böbrek, dolaşım sistemi hastaları, yaşamlarını sürdürmeleri ya da yaşam kalitelerini yükseltmeleri için gereken ilaçları edinemiyorlar.

Varlığında çok da farkında olmadığımız ilaç , yokluğunda, hele ki savaş şartlarında ne denli yaşamsal olduğunu , çok da kıyıcı bir biçimde gösteriyor.

 

Bugün Irak’ da, daha önce güllerle, çiçeklerle donatılmış hastane bahçelerinde, en basit ilaçların bulunamayışı yüzünden ölmüş bebek mezarları var. Hem de onlarcası bir arada gömülmüş vaziyette. Bir ad bile edinmeye zaman bulamadan ölmüşler…

 

Irak halkı ilaçta dışa bağımlılığın ve ambargonun bedelini çok ağır ödedi ve ödüyor.

 

                                                                  
Emperyalizmin Yeni Adı : Küreselleşme

Emperyalizm yeni bir şey değil, yüzyıllardır insanlığa adeta kan kusturuyor. Biçim değiştiriyor, ancak özü ve amacı hep aynı. Daha fazla bağımlılık, daha fazla sömürü, sınırsız kar... Yaklaşık son 25-30 yıldır ise “Küreselleşme” ya da “Yeni Dünya Düzeni” adı altında dünya sahnesinde...

Emperyalizm, artık, yöntem olarak askeri işgallerden çok, ekonomik işgalleri tercih ediyor. Bu işgali de ilgili ülkede ki işbirlikçilerinin yardımlarıyla gerçekleştiriyor.

 

Sermaye gelişti, büyüdü ve küreselleşti. Artık devletlere bile meydan okuyan dünya ölçekli uluslar üstü şirketlerin dönemini yaşıyoruz. Tek değerin para ve güç olduğu bu süreçte, insanoğlunun tüm değerleri ve biriktirdikleri ayaklar altına alınıyor. Bu düzen, insanlara, açlık, yoksulluk, savaşlar, eşitsizlik, adaletsizlik sunuyor. O denli adaletsiz bir düzen ki bu;  dünyanın nüfusunun %15 i, gelirinin %80 ini almakta.

 

Dev dünya şirketleri, giderek ulusal iktidarların yerini alıyor, dünya çapında para, mal ve bilgi akışını denetliyor, dünya ekonomisinin kaderini ellerinde tutuyorlar.

 

Bu şirketler, aldığı kararlar ve uygulamaları ile dünya ekonomisine yön vermekte, çıkarlarını ulusal çıkarların hatta dünya ekonomik çıkarlarının üzerinde tutmakta ve gittikçe büyümeye devam etmektedirler. Ulusal iktidarların iç ve dış politika ile ilgili uygulamaları, bu şirketlerin onayından geçmektedir. Bu şirketlerin, siyasi iktidarlar, bölgesel kurum ile kuruluşlar üzerinde yoğun baskılar uyguladıkları biliniyor. Ekonomik yönde alınan her karar ve uygulamada, bu şirketlerin nasıl etkili oldukları artık saklanmıyor bile...

 

Dünyanın en büyük 300 endüstri şirketi 20 trilyon dolarlık üretken aktif portföyün % 25 ini kontrol ediyor.


Kuşkusuz bu dev şirketlerin egemenliğinde bilişim

teknolojisinde yaşanan baş döndürücü gelişmeler de son derece etken… İletişim teknolojisinin vardığı gelişme ile tüm dünyaya hakim olabiliyorlar. Birileri bir yerlerde bir düğmeye basıyor ve bir çok ülkede ki borsa yapıları alt üst olabiliyor.

 

Bu şirketler dünyanın tüm güzelliklerini ve doğal dengeyi sürdürmek için gerekli olan öğeleri de acımasız bir biçimde yok ediyorlar.

 

Giderek, ulusal iktidarlar bu şirketlerin etkileşimlerine, baskılarına daha açık hale geliyorlar.Şirket çıkarları ulusal çıkarların önüne geçiyor.

 

Giderek, dünya barışını ve insan haklarının korunması yönünde kurulan bütün uluslar arası kuruluşlar da bu şirketlerin etkisi altına girmektedir. Ekonomide globalleşme yönünde atılan her adım, aslında bu şirketlerin büyümesine yol açmaktadır.

 

Dünya politikasına etkin yön veren bu şirketler, kendilerine en büyük düşman olarak büyük ulus devletleri görüyorlar ve onların parçalanması, küçük devletlere dönüşmesi politikalarını uygulamaya çalışıyorlar. Çünkü küçük devletler daha kolay yönetilebilir devletlerdir. Bunun da en kolay yolu, insanlar arasında dinsel, mezhepsel, etnik ayrılıkları tetiklemek, provake etmek, belirleyici hale getirmek. İç savaşlar, bölgesel savaşlar bu politikanın acımasız araçları.

 

TV ekranlarına düşen Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin’in idam edilişini hatırlayınız. Saddam Hüseyin o şekilde, Şiilere vahşice astırılarak bir Şii-Sünni çatışması nasıl da alevlendirildi. Yaşadığımız coğrafyada bu politikanın en acımasız ve somut örneklerini görebilmek mümkün.

 

İlaç Şirketleri Dünya Ekonomisinde Söz Sahibi

 

Söz konusu şirketler arasında dünya devi ilaç şirketleri de var.

Son derecede etkinler.

 

İlaç Sanayisi, dünyada ki en büyük, en kazançlı ve en güçlü endüstri sektörlerindendir. Bu anlamda silah ve enerji sektörleri ile yan yana konulmaktadır.

 

Toplam dünya ilaç pazarı 550 milyar dolar olarak biliniyor.230 milyar dolarla ABD pazarın lideri.

Dünya ilaç pazarı büyük ölçüde 20 dev şirketin elinde.

Burada dikkatle altı çizilmesi gereken bir nokta da; bu ilaç şirketlerinin Ar-Ge ve üretim yönelimleridir. İrdelendiğinde, görülmektedir ki; yapılan tüm Ar-Ge yatırımlarında, üretim yönelimlerinde öncelenen insan sağlığı değil kardır. Hangi moleküller daha karlıysa yatırım onlara yapılmaktadır. Kar getirmeyecek moleküllere, insan sağlığı açısından ne denli önemli olursa olsun, yatırım ve üretim yapılmamaktadır.

 

Türkiye : Bir Yeni Dünya Düzeni İstasyonu

 Türkiye ekonomisi tümüyle dünyanın yeni düzeni ile bütünleştirildi.Bu bütünleştirme operasyonunun adları, “serbest piyasa ekonomisi” ve “özelleştirme”. Artık ekonomik düzenimizin patronları tümüyle Dünya Bankası ve IMF. Ülkemizin tüm ekonomik dolayısı ile siyasi yönelimlerini bu kuruluşlar belirliyor. ABD’ye ve bu kuruluşlara sormadan adım bile atamadığımızı artık sokaktaki çocuklar konuşuyor.

 

Giderek belli ellerde yoğunlaşan sermaye, her alanı özelleştirme adı ile ele geçirirken, yabancı şirketler tüm ulusal kaynaklarımıza el koyuyor. Yer altı ve yer üstü zenginliklerimiz, devasa kamu üretim işletmelerimiz, iletişimimiz, limanlarımız, ilaç sanayimiz, bankalarımız, yazılı ve görsel basınımız hatta topraklarımız yabancıların eline geçti, geçiyor.

 

Adeta modern görünüşlü vahşi bir “ortaçağ” istilası yaşıyoruz.

Türkiye İlaç Pazarı Yabancıların Eline Geçti


Son yıllarda ülkemizde ilaç alanında da son derece kaygı verici bir yabancı sermaye hakimiyeti yaşanıyor. Oysa, ülkemiz, 15-20 yıl önce, dünyada ilaç üretimi yapan sayılı ülkelerden biriydi. Şu anda Türkiye, dünyada ki pazarda büyüklük açısından 13. sırada. Bir süre sonra 10. sıraya yerleşmesi hedefleniyor.

2005 yılında 6 milyar dolar olan toplam ilaç pazarımızın, SSK ve Yeşil Kart hak sahiplerinin serbest eczanelerden ilaç alabilmesiyle birlikte, 2007 yılında 11 milyar dolara yükseldiği bildiriliyor. Diğer kimi ülkelerin ilaç pazarlarına bakıldığında, bu artış oranının çok yüksek olduğu görülüyor. Üstelik, bu rakamın kısa bir süre sonra 30 milyar dolar olması öngörülüyor.

 

Bugün ilaç pazarımızın yaklaşık % 80 i (doğrudan ithal edilen ürünlerle beraber) yabancı ilaç tekellerinin hakimiyetinde. Bu oranın daha 4 yıl önce % 50 civarlarında olduğu hatırlandığında, ele geçirme operasyonunun ne denli hızla gerçekleştirilmekte olduğu görülür.
Kaldı ki; yerli ilaçların içindeki girdinin tamamına yakını da ithal girdi.

Zaten ilaç girdileri açısından dışarıya bağımlı olan Yerli İlaç Sanayimiz bütünüyle çökmüş durumda.

 

Son 3-4 yılda Türkiye’de lider 20 yerli ilaç firmasının 14 ü el değiştirerek yabancılara geçti.İlsan İltaş, Bio Farma, Münir Şahin, İbrahim Etem, Fako, Deva İlaç gibi yerleşik, köklü ilaç firmalarımızın ardından son olarak Eczacıbaşı hisselerinin %75 ini Çek Zentivaya sattı.

 

Kuşkusuz bu satışlardan en dramatik olanlarından biri Eczacıbaşı’nın satılmasıdır. Yerli İlaç Sanayi’mizin en köklü kuruluşlarından Eczacıbaşı, on yıllardır ülkenin ve Sosyal Güvenlik Kurumlarının kaynaklarından kazandıklarını, biriktirdiklerini, bir gecede, hiç ardına bile bakmadan yabancılara satmıştır.

 

Yerli İlaç Firmalarımızın satışlarının bedelleri de ayrı bir tartışma konusudur. Açıklanan rakamlar ne derece sağlıklı bilinmez. Ancak yaygın kanı ve duyumlar, bu ilaç firmalarının yabancılar tarafından, ederlerinin çok üzerinde fiyatlarla alındığıdır. O zaman sormak gerekiyor : Neden ?...

 

Ülkemizde ki Yabancı İlaç Sermayesi’nin iki türlü ilaç sunumu var. Kimileri hiç ilaç üretmeden doğrudan yalnızca pazara ithal ilaç getiriyor. İlaç pazarımızda, bu oran toplamın içinde %40 ı aşmış durumda. Bu oran son derece tehlikeli bir orandır. Bir de hem üretim hem de ithalat yapanlar var.

Sürekli aşırı bir hızla büyümekte olan Türkiye İlaç Pazarı’nın yabancı ilaç tekellerinin iştahını kabarttığını görebiliyoruz.


Siyasi iktidarlara yaptırılan ısmarlama İlaç Fiyat Kararnameleri, İlaçta Patent ve Veri Koruma Uygulaması ile edindikleri avantajları daha da ileriye taşımak istedikleri çok açık.

 

Şimdi önlerine İlaçta Reklam ve OTC uygulamasının hayata geçmesi ve giderek de ilacın perakendeciliğini yani Zincir Eczaneleri koydular.



Çarpıcı Bir Örnek : SSK İlaç Fabrikası


2005 yılında kapatılan SSK İlaç Fabrikası, 30 milyon hak sahibi SSK’ lı nın, ilaç ihtiyacının % 25’ ini (kutu bazında) karşılayabiliyordu. Zaman içersinde hiçbir yatırım yapılmayan, bilerek kötü yönetilen SSK İlaç Fabrikası bilinçli bir politika ile halkın gözünde, önce kapatılmayı hak edecek konuma getirildi ve sonrasında da kapatıldı. Böylece yabancı ilaç tekellerine bir alan da buradan açıldı.

Oysa, gerekli teknolojik yatırımlar ve şartlara uygun yenilenmeler yapılsa idi, SSK ilaç fabrikası, örneğin, kimi en temel antibiyotik, analjezik ve serumları üretmeye devam edebilirdi.

 

Sonuç

Şu anda ülkemiz neredeyse tümüyle yabancı ilaç firmalarının insafına bırakılmış, insanlarımızın sağlığı tehdit altındadır. İlaç fiyatlarına ilişkin yaşanan ucuzlamalar geçici bir dönemdir. Yeni ve pahalı ilaçlar Türkiye İlaç Pazarı için planlanmaktadır. İlaç tüketiminin hızla büyümesi ve bu ilaçların pazara girmesiyle birlikte, zaten ödemelerinde zorlanan Sosyal Güvenlik Kurumları giderek ilaç parası ödeyemez hale gelecektir.

 

Kaldı ki, bu durumu yönetenler de görmektedirler. Kamunun geri ödemesinde bulunan ilaç listesi sürekli daraltılmakta, hastanın ödemesi gereken ilaç katkı paylarının artırılması gündemdedir. İnsanlarımız giderek daha fazla “cebinden” ilaç parası ödeyecektir.

 

Ülkemiz coğrafi ve stratejik konum olarak tam bir ateş çemberinin ortasında…Uluslararası bir anlaşmazlık, ambargo ya da savaş durumunda ilaçsız kalacağımız ve Irak’ın durumuna düşeceğimiz çok açıktır.

Ne Yapmalı ?...


Bu tablo karşısında hiç kuşkusuz yurtsever bir duruş sergilemeli.

 

Yerli ilaç sanayicilerinin ülkemizi, halkımızı, Sosyal Güvenlik Kurumları’nın kaynaklarını yıllarca nasıl acımasızca sömürdükleri biliniyor.. Bir de üzerine devletten teşvikler ve korumalar aldılar. Denetimsiz, keyfi, diledikleri gibi, insan sağlığı üzerinden, ilaç üzerinden haksız kazançlar sağladılar.

 

Geçmişte ve bugün,kendilerini ve ülkenin kaynaklarını savunmak adına hiçbir şey yapmadıkları gibi, savunan örgütleri de sürekli yalnız bıraktılar. 

 

Ancak her şeye rağmen ülkemizi, kaynaklarını, çıkarlarını savunmak görevimizdir. Planlı, denetlenen, Yerli İlaç Sanayi’ni  savunmak, yerli sermayeyi ve çıkarlarını savunmak değildir.

 

Tabi ki; kamusal üretimi de savunmalıyız.

 

İlaç gibi bir konuda ulusal bir duruş sergilemek öz kaynaklarımızı ve geliştirilmesini savunmak, çaba harcamak gerekir.

 

Bir an önce, en azından;

 

1)  Koruyucu halk sağlığı hizmetinde kullanılması zorunlu olan temel aşı ve ilaçları,

 

2)  Hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılması zorunlu olan temel ilaçları,

 

 

3)  Acil bakımda kullanılması zorunlu olan temel ilaçları, girdileriyle birlikte yurt içinde üretilebilmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.

 

Türkiye’nin bunu yapabilecek bilgi, kaynak, deneyim ve birikimi vardır. İhtiyaç olan şey doğru yönetimler, hedefler ve politikalardır.

 

Bu konuda toplumun örgütlerine, özellikle de Sağlık Meslek Örgütleri’ne önemli görevler düşmektedir. Konuyu sürekli gündemde tutarak, sivil, demokratik baskı eksik edilmemelidir.

 

İlaç, insan yaşamı için "olmazsa olmaz" özelliği ile temel ulusal güvenlik unsurlarından biridir.

 

Bilinmelidir ki; eğer, bir “Ulusal İlaç Politikamız” ve en azından tüm girdileriyle beraber temel ilaçları üretebilecek “Yerli İlaç Sanayimiz” olmazsa;

 

 

 

IRAK, ÇOK UZAK DEĞİLDİR,

 

HEMEN YANIBAŞIMIZDADIR…

 

       

 

Bu önerilerin sahibi nerede yaşadığının farkındadır…

 

Bu çözüm önerilerinin, ülkemizin yaşadığı siyasal, ekonomik durum ve kuşatılmışlık ortadayken “uçuk öneriler” gibi göründüğünün de…

 

Ama, böyle bir dönemde, bize düşen görev, olmazları olur kılmak, her şeye rağmen, canla, başla ülkemizi, kaynaklarını, insanlarımızı doğru bir biçimde savunmak değil midir?...

 

www.eczacininsesi.com

 

 

Kaynaklar :

 

Bu yazının hazırlanmasında ;

 

Eczacının Sesi e-gazete arşivi,

Cumhuriyet Gazetesi değişik sayıları,

Radikal Gazetesi değişik sayıları,

Türk Eczacıları Birliği Yayınları,

İstanbul Eczacı Odası Yayınları,

Küresel Düşler, İmparator Şirketler ve Yeni Dünya Düzeni / Richard J.Barnet/John Cavanagh,

 

yayınlarından yararlanılmıştır.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat