Değerli dostum Ertan’la 03/08/2012 Cuma sabahı saat 8.30 sularında İstanbul’dan, Gümülcine (Komotini)’ye hareket ettik. Önümüzde 320 km bir yol vardı. Sabah 10.30 gibi Keşan dört yolda 20 dakika mola verdik. Biraz alış veriş yaptık. Saat 11.00 sularında İpsala'da bankaya uğrayarak yurt dışı çıkış vergisini yatırdık. Saat 12.00' de Türk gümrüğünde işlerimizi hallederek Yunanistan gümrüğüne 12.30 gibi ulaştık. Ertan’ın arabası ile gittiğimiz için Türk gümrüğünde yurtdışı araç sigortası yaptırdı. Gümrükten geçişimiz çok kolay oldu. Yunan gümrüğünde biraz sıra olsa da kolayca ülke değiştik. Saat 13.30 ve şimdi Greek topraklarındayız. Otobandan 92 km sonra Gümülcine'de oluyorsun. Biz otobandan Şapcı (Sapes) çıkışından ayrıldık. Eczacı dostumuz Sali Kamil'e uğrayacağız. Sali Kamil’in eczanesi Fillyra (Sirkeli)'da. Şapcı küçük ama şirin bir ilçe. Bu ilçeden geçerken Üniversite yıllarımdan arkadaşım olan ve beni Batı Trakyalı dostlarımla tanıştıran, Şevket Karahoca’nın kulaklarını çınlattık. Burası Şevket' in memleketi. Yavaş, yavaş Fillyra 'a doğru geliyoruz. Ircan (Arisvi) köyünden geçerek Fillyra'ya ulaştık.
FİLLYRA KÖYÜ Sali Kamilin ecz. bulunduğu cadde.
Sali Kamil bizi bekliyordu, ama benim olduğumu bilmiyordu. Eeee, aradan 30 yıl geçmiş. Biz Sali Kamil ile bir birbirimize baktık. "Seni bir yerden anımsıyorum" dedi. Ha ha ben onu Ertan'la buluşmamızdaki guruptan anımsadım. O ise beni -öğrenci iken çok canını yakmışım- oradan anımsadı. Sali Kamil İst.Üni. Mediko kanalı ile Diş Hekimliği Fakültesine gelmiş ve bizim dostlar da bana havale etmişler. Sanırım son sınıftım, dişceezini çektim. Çok canı yanmış, çok.Gülüştük.
O günleri yad ettik. Havadan, sudan ve oradaki durumlarından bahsettik. Sonra, ev arkadaşım olan Dt.Ahmet Hüseyin'i sordum.Ircan'da muayenehanesi olduğunu söyledi. Biz Gümülcine'ye gidecek olduğumuz için yolumuz üzeri idi. Köyde olup, olmadığını öğrendik ve geçerken bir kahvesini içmek istedik. Fakat kim olduğumuzu söylemedik. Bizi görünce çok şaşırdı ve mutlu oldu. Bu arada Ertan, Sali Kamil'e "hiç değişmemişsin" dedi. Ben de Ahmet’e bakınca saçlarının ve sakallarının ağardığını gördüm.
Ahmet’le biraz kaldıkdan sonra tam yola çıkacağız o köyde oturan,Türkiye Karaman'dan göç etmiş bir Rum mübadil vatandaşımızla tanıştık. O hala Türkçe konuşuyor ve bizleri seviyor. Bu yüzden bizim vatandaşımız dedim. Bize "illa size kahve ikram edeceğim" dedi. Zamanımız olmadığından ikramını kabul edemedik ama çok üzüldük.
Gümülcine'ye doğru yola koyulduk. Otelimiz şehrin 4 km dışında, 4 yıldızlı harika bir otel. Sali Kamil otelimizi daha önceden ayarladığı için rahattık. Eşyaları otele bırakarak Sali Kamil ile şehre hareket ettik. Sali Kamil bize şehri gezdirdi ve Ertan’ın babasının dükkanını gösterdi.
Ertan ve Sali Kamil dükkanın önünde.
(Geçmişte Ertan'ın babasının bakkal olarak işlettiği dükkan)
Sali Kamil Ertan’ın akrabasının evini göstererek, ertesi gün buluşmak üzere veda etti. Biz akraba ziyaretini yaptık, biraz da şehirde gezdikten sonra otelimize döndük.
CELAL BAYAR LİSESİ.
Gümülcine'de Üniversiteye giden Türk arkadaşların yolu buradan geçiyor. (Bugün Yunan Liselerinden mezun olanlar da var)
CAMİ’nin MİNARESİ ile SAAT KULE’sinin görünümü.
Çarşı merkezindeki kilise.
Eski İdadi (Lise)
Bu gün 4 Ağustos 2012, Gümülcine'de ikinci günümüz. Otelden ayrıldık ve Eczacı dostumuz Fahrettin Haşim'e gidiyoruz. Fahrettin'in eczanesi Gümülcine' nin merkezinde ve Türklerin ağırlıklı olduğu bölgede. Biz Gümülcine Türk birliğinde oturuyoruz. İşte kavuşma anı geldi. Sevgili dostumuz bizi görünce çok mutlu oldu, tabi biz de öyle. Aradan uzun yıllar geçmiş ve Ertan’ı görüyor, çok mutlu oluyor. Tabi biz yine bir birimizi anımsamaya çalışıyoruz. Anımsıyorum da: Fahrettin benimle aynı evi paylaşan Hüseyin'in liseden sınıf arkadaşı. Fahrettin Çemberlitaş'daki evimize Hüseyin’i ziyarete gelirdi, bir birimizi oradan anımsadık. Yok artık, onun da canını yakmadım, bilginize. Ben öyle canavar mıyım? Kahvelerimizi yudumluyor ve sohbetimizi ediyoruz. Sonra eczaneye doğru yola çıkıyoruz. Eczanede Fahrettin, Sali Kamil, Ertan ve ben birlikle sohbet ediyoruz. Sonra Pasok partisinden seçilerek Miletvekilliği yapmış değerli insan Dr. Mustafa MUSTAFA da sohbetimize ortak oluyor. Dr. Mustafa ile ben orda tanışıyorum. Dr. Mustafa bizi muayenehanesine davet ediyor ve orada sohbetimize devam ediyoruz.
Soldan sağa doğru;
Ecz. Fahrettin, Ecz. Sali Kamil, Ben, Dr. Mustafa ve Ertan.
Bizim arkadaşlar mezun olup Yunanistan'a gelince Yunan hükümeti bunlara mesleklerini icra etme ve çalışma hakkı vermemiş. İşte bizim dostlar ve diğer aynı konumda olan arkadaşlar 1994 yılında özlük haklarını elde etmek için Grek hükümetine karşı açlık grevine başlamışlar. Bu açlık grevi 20 gün sürmüş. Mücadelelerinin sonunda özlük haklarını elde etmişler. Bu Türklerin elinden alınmış olan haklarının tekrar kazanılması olarak tarih sayfalarına geçmiş.1995'den sonra her Türk evini onarmış, yeni ev yapmış. Dr., Ecz., Diş hekimi, Avukat, sosyolog v.s. tüm branşlarda işyeri açma ve mesleğini icra etme hakkını elde etmişler. Grev yeniden doğuşun simgesi olmuş. Onlarla o anları yaşadık.
Bizim yapılacak işlerimiz vardı, dostlarımızın da kendi işleri. Akşam Fahrettin’le buluşmak üzere tüm dostlardan ayrıldık. İşlerimizi bitirdikten sonra şehirde biraz fotoğraf çektik. Hava çok sıcaktı, dayanamadık otelimize döndük ve dinlendik. Saat 21.00 gibi Fahrettin’le eczanenin önünde buluştuk. Bize güzel bir gece yaşattı.
Harika bir canlı müzik eşliğinde çok güzel bir sohbet ortamı oldu. Benim içinse, Drama Köprüsü hayallerim yıkıldı. Hani çoğumuz duymuşuzdur;
"Drama köprüsü bre Hasan, dardır geçilmez,
Soğuktur suları bre Hasan bir tas içilmez.
Anadan geçilir bre Hasan, yardan geçilmez.
At martini de bre Hasan dağlar inlesin,
Drama mahpusunda bre Hasan dostlar dinlesin".
Ben drama köprüsünü görmek istiyordum. Fahrettin Drama'da askerlik yapmış ve öyle bir köprünün olmadığını söyledi. Yıkıldım, hayallerimde boğuldum.
Fahrettin'e veda ederek otelimize döndük.
5 Ağustos 2012 sabahın sekizi, biz Gümülcine'yi arkamızda bırakarak Makedonya' ya atalarımızın izine doğru devam ediyoruz. İskece'yi geçtik, Kavala’ya doğru geliyoruz. Trafik levhalarında Drama sapağına geldiğimizde sevgili dostum Ertan "bak" diyor, "drama köprüsünü geçiyoruz sapalım mı". İçim sızlayarak "hayır" diyorum. "Görecek bir şey yokmuş. Hiç olmazsa Manastır'ı (Bitola) gündüz görelim" diyorum. Yol akıp gidiyor, 170 km sonra Selanik'deyiz. Yol güzergahımız otoban ve İskeçe (Xanthi)'de 2 euro, Selanik'de 2 euro geçiş ücreti veriyoruz. Sınırdan Gümülcine'ye kadar otoban beleş. )) Artık yol boyu euro basa, basa gidiyoruz.
Selanik'den sonra Atina otobanından devam ediyoruz. Bir süre sonra otobandan ayrılarak Veroia otobanına sapıyoruz. Yol boyu çok güzel doğa görüntüleri var. Veroia ve Kozani'ye geliyoruz. Kozani'yi solumuzda bırakıp otobandan çıkıyor ve Filotas, Skopje (MAKEDONYA) yoluna devam ediyoruz. Otobandan çıktıktan sonra ilk benzincide mola veriyoruz. Orda Türkçe konuşan bir beyle tanışıyoruz. Babası mübadelede Ordu'dan göçüp buraya yerleşmiş. Bizimle ilgileniyor ve biz kendimizi ülkemizde gibi hissediyoruz. Güzel bir doğa eşliğinde Florina üzerinden Makedonya sınırına geliyoruz. Kısa bir sürede gümrük işlerimizi halledip Makedon topraklarında oluyoruz. Sınırdan Manastır (Bitola) 10 km mesafede. Manastır eski bir Türk şehri. Garın resmini çekiyoruz, sadece yayalara açık caddede dolaşıyoruz. Bu caddede bir Türk lokantası bulup güzel bir döner yiyoruz. Sonra Müzeye gidip Atatürk için özel açılmış bölümü geziyoruz. Ülkemizde gibiyiz Türkçe Atatürk'ü dinliyoruz. Bol, bol fotoğraf çekiyoruz. Hatıra defterine duygularımızı yazıyoruz. İnsan bir başka hissediyor kendini, çok güzel duygu kaplıyor içimizi. Oradan ayrılırken içimiz bir tuhaf oluyor.
Yabancıların da Atatürk’ü ziyaret etmesi çok güzel. Bizim Atamıza yapamadığımızı Makedonlar yapıyor.Burada Makedonların önünde saygı ile eğiliyorum.
Müze girişi; Atamızı ziyaret eden bir turist.
Müze girişinde Makedon ve Türk bayrağı arasında ATATÜRK.
Müzenin içinden görünüş.
ATAMIZIN üniforması.
Sevgili dostlar, konulacak çok fotoğraflar ve yazılacak çok şeyler var. Fakat gidip görmek, yaşamak lazım diyorum. O havayı teneffüs etmek lazım. Ben çok duygulandım ve gözyaşlarımı içime gömdüm.
"NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE"
Allah'ıma şükürler olsun ki; Allah bize böyle bir lider ARMAĞAN etti.
Manastır'dan ayrılarak Ohri (Ohrid)'e doğru yola çıkıyoruz. Manastır'la Ohrid arasında Resen var ve burası da bir Türk şehri. Makedonya'da doğa çok güzel, yeşillikler arasında yolumuza devam ediyoruz.
Yol manzarası, Tüneller.
Vadide Ohrid'e doğru gidiyoruz.
Güzel manzaraları ardımızda bırakarak 2 saat gibi bir sürede Ohrid'e varıyoruz.
Ohrid'i görünce ise o manzaralardan daha güzel bir yer olduğuna karar veriyoruz.
Ohrid girişi.
Ohrid'de arabamızla ilerlerken, bir yandan da otel bakıyoruz. Caddede iki polis görüyoruz ve yaklaşıp otel soruyoruz. Tam o sırada plakamızı gören esnaf bize yaklaşıyor ve Türk olduğunu, isminin Engin olduğunu söylüyor. Tanışıyoruz ve bize yardımcı oluyor. Ohrid'de çok sayıda Türk olduğunu söylüyor. Süreç içersinde Yugoslavya hükümeti çok sayıda Türkü taciz edip oradan uzaklaştırmış. Eğer tacizler sonucu göçler olmasaymış Makedonya bir Türk cumhuriyeti olabilirmiş. Çarşıdaki dükkanların yüzde sekseni Türklerin. Her adımda bir Türk var. Engin, bizim bir Türk ailenin pansiyonunda kalmamızı sağlıyor. Pansiyon sahibi Kubilay bey, bizi oradan alıp, kalacağımız yere getiriyor. Ohrid gölü kenarında güzel bir ev. Aslında daha güzel olan Ohrid gölü. Pansiyona yerleşiyoruz. Biraz dinlendikten sonra sokağa çıkıp göl manzarası alıyoruz, fotoğraflar çekiyoruz. Gölün karşı yakası Arnavutluk.
Ohrid gölü doğu yakası.
Göl kenarında yürüyüş yolu ve göle giren insanlar.
Ohrid ve akşam yürüyüşü yapanlar.
Ohrid akşamında Ertan.
Ohrid'de güzel bir akşam geçiriyoruz ve yayalara ayrılan caddede yürüyoruz. Ertan bu caddeye hayran kalıyor. Ertan’ın üzerine atıyorum ama ben de hayran kalıyorum, çok güzel bir manzara. Bol, bol fotoğraf çekiyoruz. Türkiye ile aramızda 1 saat zaman farkı var. Saat 23.00 gibi (bizim saatimizle 24.00'de) yürüyüşümüzü sonlandırıyoruz. Paralel caddede foto dükkanı olan Engin beye uğruyoruz. Yarın için Üsküp yolunu soruyoruz. Bilgisayardan Makedonya haritası çıkartıp bize armağan ediyor. Oturup sohbet ediyoruz. Bize demli bir Türk çayı ikram ediyor. Güzel insanlar ve kendi insanlarını görünce mutlu oluyorlar. Ohrid'de de başta Camiler olmak üzere çok sayıda Osmanlı'dan kalma eserler var. Engin beye iletişim adreslerimizi verip veda ediyoruz.
Sabah saat 6.00 gibi kalkıp önce kaleye çıkıyoruz. Kale daha açılmadığı için kalenin burçları üzerinden görüntü almak hayallerimiz suya düştü. Çevresinde fotoğraflar çekip saat 7.30 gibi Üsküp'e doğru yola çıkıyoruz.
Kale önünden görünüm.
Ohrid, Üsküp arası yine doğa çok güzel ve Türk köyleri ve şehirleri var. Kicevo'ya gelmeden dağda mola veriyoruz. Sabah kahvaltımızı yapıyoruz. Dağlardan inip Vardar nehrinin başlangıcı ile buluşuyoruz. Vardar ovası boyunca gidiyoruz. Her taraf cami dolu, Türk köyleri ve şehirlerinden geçiyoruz. Zajas ve Gostivar'dan geçip Tetovo (Kalkandere)'ya geliyoruz. Gostivar'da tekrar otoban başlıyor ve biz yine paraları otoyol geçiş ücreti olarak basıyoruz. Burada her yer Türkçe yazı ile dolu. Sanki Anadolu topraklarındayız.Kalkandere'ye uğruyoruz. Türkçe konuşuyoruz ve fotoğraflar çekiyoruz. Bu şehirde 1 saat kadar kalıp Üsküp'e doğru yolumuza devam ediyoruz.
Bu arada yol boyu gördüğümüz çoğu camilerin minareleri Arap tarzında yapılmış. Makedonya bağımsızlığına kavuştuktan sonra Suudiler buraya el atmış ve Arap mimarisini getirmişler.
Üsküp'e batı kapısından giriyoruz. Caddeler geniş ve güzel. Hiçbir yere sapmadan direk eski Üsküp'e gidiyoruz. Arabayı yeni yapılmakta olan Adliye Binasının önüne bırakıp, Vardar nehri üzerindeki köprüyü ve meydanı fotoğraflıyoruz. Oradan kaleye yöneliyoruz. Şansımıza burada da kale yine kapalı. Ohrid'de ve Üsküp'de kale gezemedik. Hava çok sıcak ve biz eski çarşıyı geziyoruz. Üsküp'de Osmanlı zamanından bu yana faal olan çarşıyı gezerken etrafımız yine Türk ve Arnavut. Bizimle diğer dillerden etkilenmemiş Türkçe konuşuyorlar. Üsküp'de kalmaktan vazgeçip, tekrar Yunanistan'a dönmeye karar veriyoruz.
Saat 13.30 da Üsküp'den çıkıp Vales, Atina otobanına giriyoruz. Dağlar otobana ancak Vardar nehri havzası boyunca yol veriyor. Sağımızda Vardar nehri akıyor ve yol boyu Gradsko, Negatino'yu geçerek Gevgelija'ya geliyoruz. Gevgelija'dan sınır 5 km ve otoban orada bitiyor. Geçtiğimiz yerlerde otoban bizdeki duble yol gibi. İki gidiş, iki geliş. Gevgelija'ya gelmeden bir tünele girdik ve tünel Ertan a korkunç geldi. Ben ise çok beğendim. Tünelin içi beton kaplanmamış ve kayalar her an üzerimize düşecekmiş gibi gözüküyor. Bana bakir geldi ve hoşuma gitti. Makedonya'dan çıkmadan depomuzu doldurduk ve saat 15.00 gibi Yunanistan toprağına girdik. Buradaki otobanlarda dinlenme istasyonları yok ve biz hiç ara vermeden 3 saatte 335 km yol alarak Gümülcine'de önceden kaldığımız otele yerleştik.
O kadar yorgunuz ki yatağa uzanmamızla uyumamız bir oluyor. Uyandığımızda saat sabahın 6.00'sı olmuş. Saat 7.00'de kahvaltımızı yapıyoruz, odamızda dinlenip saat 10.00 gibi dostumuz Ecz. Fahrettin Haşim'e uğruyoruz. Dostumuz bizi içtenlikle karşılıyor ve ağırlıyor. Bu arada önceki gelişimizde uğrayamadığımız Ertan'ın bir akrabasını daha hep beraber ziyaret ediyoruz.
Eczanenin arka bahçesi (Aynadaki görüntü de ben)
Sonra dostumuzla vedalaşıp İstanbul'a gitmek üzere hareket ediyoruz. Ertan yolda Ecz. Sali Kamil'i arıyor ve telefonla vedalaşıyoruz. Gümülcine, İpsala arası 92 km ve biz hiçbir yerde durmadan otobandan sınıra geliyoruz. Saat 13.00 gibi Türkiye'deyiz.
Her şeye rağmen insanın ülkesinde olması çok güzel.
Huzurlarınızda Yunanistan ve Makedonya'da bize yardımcı olan tüm dostlara, ve ismini sayamadığım Ertan'ın akrabalarına,
Ayrıca Ecz. Fahrettin Haşim'e, Ecz. Sali Kamil'e, Dt.Ahmet Hüseyin’e, Dr. Mustafa Mustafa’ya teşekkür ederim.
Sevgili dostum Ecz. Ertan ÇİFTÇİ’ye de bu gezide bana eşlik ettiği ve bu anıları yaşamama neden olduğu için çok teşekkür ediyorum.