| ||
2000'Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK /Cumhuriyet Gazetesi Bursa'da Zaman... Bursa özel bir kentimizdir. Üzerine öyküler, şiirler yazılmış, araştırmalar yapılmıştır. Bursa Kitap Fuarı'na giderken hem bir söyleşi programım vardı, hem de yeni çıkan kitabımın imzasını yapacaktım. Ayrıca eczacı dostlarımızın çağrısıyla Bursa Eczacı Odası'nda bir söyleşimiz olacaktı. 2 Mart Pazar günü fuardaki söyleşimizde ' geçirdiğimiz kültürel değişim' den söz ettim. Bizler, modern toplum kültürünün temel öğeleriyle yetişmiştik: Bu kültürün üç temel öğesi, bilimsel kültürdü, sanatsal kültürdü ve sosyal ahlak kültürüydü. Temelini tarihin aydınlanma felsefesinden ve Rönesans'tan alan bu kültürde, bilgili olmak, sanatla iç içe olmak ve toplumu kendimizin önüne koymak ana ilkelerdi. Yaşadığımız çağın postmodern kültüründe ise kültürün ana ilkeleri değişmişti: Alışveriş kültürü, yeme içme kültürü ve eğlence kültürü artık yaşamın temelleri olmuştu. Küreselleşmenin yaygınlaştırdığı tüketim kültürü artık insanların düşüncelerini de, duygularını da, beklentilerini de, kişiliklerini de tüketim çarkına sokuyordu, insanı tüketiyordu. Bursa'nın aydın topluluğu ile paylaştığımız bu söyleşiden sonra kitapların büyülü dünyasına katıldık. Kitapların büyülü dünyası. Bizim büyülendiğimiz dünya işte buydu. Sonra da geldiğimiz andan başlayarak bizi yalnız bırakmayan eczacı dostlarımızla birlikte olduk. Nejat Bey, Kıvanç Bey ,Yalçın Bey ve arkadaşları ile başlayan akşam gece de yemekte devam etti. Yeni Türkiye'yi konuştuk. Artık iki ayrı Türkiye mi vardı? Atatürk' ün Türkiyesi geleceğimizin ufukları değil miydi? Cumhuriyeti bilimin gücüyle, sanatın kanatlarıyla yeni ufuklara taşımak hepimizin yeni görevleri değil miydi? 21. yüzyıl Türkiyesi'nin gündemi bunlar mı olmalıydı? Üniversitelerin sorunu 'türban' mı olmalıydı? Üniversiteler bilim üretmesi gereken, ülkemizin gençlerini yeni başarılara, yeni hedeflere taşıması gereken kurumlar değil miydi? Elbette öyle olmalıydı. Elbette öyle olacaktı. Aydınlığın karanlığı yeneceğinden hiç kuşku duymadım. Bir okurum da onu soruyordu: Nasıl böyle umutlusunuz? Umutlu olma gücünü nasıl buluyorsunuz? Her zaman onu söylüyorum: Umut, kararlılıktan doğar. Umutluyum, çünkü kararlıyım. Kararımız, ülkeyi daha aydınlık, daha çağdaş yarınlara taşımaktır. Kararımız, aklın yolunu, uygarlığın yolunu, geleceğin yolunu yaratmaktır. Kararımız, Atatürk Cumhuriyetini onun hedeflerine daha büyük bir güçle götürmektir. Bu karar bizim yaşamımızın kararıdır. Bizim yaşamımız budur. Eğer böyle yaşamıyorsak biz yokuz demektir. Var oluşumuz budur. Onun için de ülkenin bağımsızlığına dikilen gözleri izliyoruz. Onun için de laikliği ortadan kaldırmak isteyenlerle mücadele ediyoruz. Uygar olmayı istiyoruz. Barış istiyoruz. Toplumun mutluluğunu istiyoruz. Kararımız budur. Kitapların arasından umutla döndük. Dostların arasından umutla döndük. Bursa'da zaman güzeldir |