Demokrasilerin olmazsa olmazlarıdır Sivil Toplum Örgütleri.

Gelişmiş toplumlarda muhalefet partilerinin bıraktıkları boşlukları doldururlar. Bu nedenle sağlıktan çevreye, ekonomiden siyasete, kısaca yaşamın her alanında devamlı bir üretim içindedirler.

Bu nedenle iktidarlar uygulamaya koyacakları her kararda Sivil Toplum Örgütlerinin düşüncelerini dikkate almak zorunda kalırlar.

Bir gazete haberinde okuduğumdan aklımda kalan "her İsviçre vatandaşının ortalama onüç sivil toplum örgütüne üye olduğu" idi. Müthiş bir yurttaşlık anlayışı.

Demokrasi ile idare edildiğimiz için elbette bizim ülkemizde de çeşitli sivil toplum örgütleri var. Bir bölümü gerçekten çok büyük işlere imza atıyorlar.

Biz eczacıların da kendine özel yasası ile kurulmuş ve bu yasa gereği eczane eczacılarının tamamının bağlı olduğu Sivil Toplum Örgütleri olarak Eczacı Odalarımız ve üst örgütümüz Türk Eczacıları Birliği’miz var.

6643 sayılı yasasının 1. maddesi 1. bendinde "Türkiye sınırları içinde meslek ve sanatlarını yürütmeye yetkili olup da, özel kanunlarında üye olamayacakları belirtilenler hariç, sanatlarıyla uğraşan ve meslekleriyle ilgili hizmetlerde çalışan eczacıların katılmasıyla; eczacıların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, eczacılığın genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak; eczacıların birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere, meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadıyla tüzelkişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde Türk Eczacıları Birliği kurulmuştur." diye ifade ediyor.

Tabii ki demokrasinin gereği olarak Eczacı Odaları ve Türk Eczacıları Birliği yönetimleri de seçimle göreve gelirler. Yani o makamlar kalıcı saltanat değil, geçici görev yerleridir.

Yöneticiler de bu görevlerini yerine getirirken üye her eczacının sözünü, görüşünü dinlemek ve değerlendirmek zorundadır. Bu değerlendirme sonunda da yasalara aykırı olmamak şartı ile fikir ve eylem üretirler.

Elbette bu görevlerinde kendilerine eleştiriler olacaktır. Yönetici olanlar da bu eleştirileri göğüsleyebilmelidirler.

Eleştirileri azaltmanın yolu iletişime açık ve adil olmaktan, kendini anlatabilmekten geçer. Eğer kendinizi sırça köşklere kapatır, adillikten uzaklaşırsanız doğal olarak tepkilerin dozu artar.

Şimdi, yasal olarak bağlı bulunduğumuz üst örgütümüz Türk Eczacıları Birliği’ne baktığımızda tabanından kopuk, iletişime kapalı, mesleğimiz dahil yaşamla ilgili hiç bir konuda net görüşü olmayan, olayların akışında git-gel’ler yaşayan, rutine bağlamış bir yönetim karşımıza çıkıyor.

Ülkemizde çok sıcak yaşanan ve bizleri de çok yakından ilgilendiren olaylar karşısında söylenmiş iki kelime sözleri ne yazık ki yok.

Bir Genel Sekreter ki, bütün iletişimini twitter’e bağlamış. Takipçisi isen haber alabiliyorsun. Takipçisi değilsen bir haber yok.

Veee.... Varlıklarını korku, baskı üzerine kurmaya çalışıyorlar.

Eczacının Sesi e-gazete olarak sekiz yıldır mesleğimizin, meslektaşlarımızın sesi olmaya çalışıyoruz. Bunda da başarılı olduk.

Türk Eczacılar Birliği’mizin Genel Sekreteri, Eczacının Sesi Genel Yayın Kurulu Başkanımız  Ecz. Hakan Gençosmanoğlu’na yeni bir dava daha açmış. Bu davayı sayın Genel Sekreterin hak arama eyleminden çok, Eczacının Sesi nezdinde tüm üye eczacılara bir baskı oluşturma gayreti olarak görüyorum.

İnanıyorum ki, varlıklarını korku yaratma, baskı oluşturma üzerine kuranlar aslında zavallılardır. Ve yaşatılmaya çalışılanlar da zavallılığın ifadesidir.

 

İLETİŞİM

e.ciftci@eczacininsesi.com
Tel : 0212 5474746

https://twitter.com/#!/ECiftci1

https://www.facebook.com/#!/ertan.ciftci1

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat