Vay Canına Türkiye!
Işıl Özgentürk
Hayatta her şeyi düşünürdüm de şu güzel ülkenin bir gün Malezya ile ilişkilendirmesini düşünemezdim. Ne yazık ki, bu noktaya da geldik. Büyük bir imparatorluk geçmişine sahip koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin şimdi Malezyalaşma tehlikesinden söz ediliyor. Lanet olsun!
Bu korkunun yaygınlaşması, sinsice hepimizi ele geçirmesi gerçekten dehşet verici. Hepimiz ülkemizden ve geleceğimizden şüphe eder duruma düştük. Bunu başardılar!
Benim gibi yıllarca Türkiye'nin asla bir İran olamayacağını söyleyen biri bile, artık bu söyleminden vazgeçmişse, durum gerçekten korku vericidir. Çünkü görünen, adı sanı belli bir faşist yönetimle mücadele etmek daha kolaydır, düşman bellidir ama din eksenli bir iktidar yıllarca ülkeye hâkim olabilir ve işte bu nedenle Malezyalaşmak gündemimizde.
Adları sanları artık açıkça belli olan bazı aydınlarımız, "böyle bir tehlike yoktur" diye neredeyse sokağa çıkıp haykıracaklar; var kardeşim var, sen biraz evinden sokağa çık ve şöyle bir yürü... Hadi birazcık çaba harca ve hissetmeye çalış. Bu ülkenin çok ekmeğini yedin, bu kadar nankör olma!
Bu korku insanı nasıl ele geçirir, birkaç örnek ister misin? Önce kendimden başlayayım, yıllar önce Cezayir'deydim, yazarlar, çizerler, film yönetmenleri hep birlikteydik ve gecenin geç saatlerine kadar eğlendik, gecenin bitişinde, bir film yönetmeni mekânı terk ederken yüzünde korkulu bir ifade yanındaki genç kadına şöyle bir soru sordu: "Evlilik belgemiz yanında mı? " Şaşırmıştık, neden böyle bir soru?
Çok basit bir nedeni vardı, ülkelerinde giderek artan dinci iklimden ötürü birileri kendilerine görev edinmişti; "evli olmayanlar gecenin geç saatlerinde yan yana yürüyemezler!"
Orası Cezayir demeyin, şu güzelim ülkede de artık beyaz Türklerin yaşadığı sokaklar dışında hemen her sokakta "mahalleden sorumlu" bekçiler var. Çünkü iktidar onların!
Size bir annenin yaşadığı kaygıyı anlatmalıyım; çocuk biraz meraklı, din dersi hocası şöyle bir soru soruyor: "Bu derste ne öğrenmek istiyorsunuz? " Çocuk yazıyor: "Bütün dinlerin özelliklerini öğrenmek istiyorum, ondan sonra herhangi bir dini seçeceksem bu konuda özgür olmak istiyorum." Anne dehşet içinde, oğlunun damgalandığını düşünüyor.
Bu arada mahalleyi bu hale getirenlerden hiç söz edilmiyor, arkadaşlar AKP hükümeti sivil anayasa yapıyoruz derken bakın neler oluyor, Yargıtay 9. Dairesi Pınar Selek hakkında ceza verilmesine gerek olmadığı yönündeki kararı bozuyor ve Pınar Selek yeniden yargılanacak. Gene Yargıtay 8. Ceza Dairesi Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu hakkındaki beraat kararını bozuyor ve TCK'nin 312/2 maddesine dayanarak ikilinin yeniden yargılanmasını istiyor ve hatta mahkûm edilmelerini. Allah hem mahalle baskısı hem Yargıtay baskısı ne kadar da demokratik bir ülkede yaşıyoruz...
Ama muhteşem iftar çadırları kuruyoruz ve çadırları dolduran çocuklar "Yaşasın köfte var!" diye alkış tutuyorlar.
Bir de sürekli "Darbe olacak, darbe olacak! " diye gaz verenler var, yetti artık kendinizi bu kadar aptal gösterebilirsiniz ama sokaktaki çocuklar bile biliyor ki, ordu darbe yapacaksa zaten yapardı, demek ki, yapamadı, bunu bırakın artık!
Son durum şu, muhalefetsiz, ordusuz din eksenli bir iktidara doğru hızla ilerliyoruz ve şu söylem gündemde: "Neyse biz yaşayacağımızı yaşadık, çocukların durumu ne olacak? " Yanıt çok basit: "Onlar da yaşayacaklarını yaşayacaklar!"
Kaynak--solbirlik