Üniversite Hastanelerine El Konuluyor
Üniversite hastaneleri yalnızca hizmet birimleri değildir. Eğer Marmara Üniversitesi Hastanesi’ndeki durumu yaygınlaştırırlar ise tıp eğitiminin kalitesi düşer, bilimsel araştırma ve verimlilik geriler; Türk bilim adamları sadece başka ülkelerin ürettiği bilgileri aktaran, izleyen, uygulayan doktorlar haline gelir.
Prof. Dr. Osman İNCİ
Üniversiteler tüm dünyada “özerk kurumlar” olarak tanımlanır. Ülkemizde “görece” özerkliğe dahi tahammül edilemiyor. Sessiz-sedasız çıkarılan bir yasa ile üniversitelerin hizmet ve uygulama sunduğu, halka uzanan eli olan hastanelerine el konulacaktır.
Üniversiteleri “şirket” gibi algılayan, kâr-zarar ilişkisine göre değerlendiren anlayış “kamu hastane birlikleri yasası”nı bekleyemeden eyleme geçti. İlk uygulama Marmara Üniversitesi Hastanesi’nde başladı. Yasadan önce yapılan protokol, son çalışmalar ile hazırlanan tüzük ve yönetmeliklere göre yeniden şekil alacak. Marmara Üniversitesi Hastanesi Sağlık Bakanlığı’na bağlandı, tüm işleyiş Bakanlık hastaneleri gibi yürütülecek.
Son birkaç yıldır torba-çorba niteliğinde yasalar çıkarılmakta, yasa maddesinin arkasına birbiriyle ilgisi olmayan konularda bir dizi madde ya da geçici madde eklenmektedir. 1 Ağustos’ta yürürlüğe giren 6009 sayılı yasanın geçici 9. maddesine göre 5 Bakan ve YÖK Başkanı’nın oluşturduğu kurul, mali durumunun zayıf olduğuna karar verilen üniversite hastanelerine rektörlerin talebiyle mali yardım yapacak. Ancak belirlenecek tedbirleri uygulamayı kabul etmesi ve fiilen uygulaması şartıyla. Belirlenecek tedbirlerin ne olduğu bilinmektedir. Bu tıpkı IMF’nin Türkiye’ye parasal yardım yapmak için öngördüğü koşulların benzeri olacaktır.
Üniversiteler ve organları şirket mantığı ile yönetilemez. Üniversiteler “parayı veren düdüğü çalar” kurumları değildir. Üniversiteler özerk kuruluşlardır. Özerklik bir üniversite için olmazsa olmaz koşullardan birisidir. Bu akademik özerklik; idari, mali ve bilimsel özerkliği içerir. Bunun anlamı asla denetimsizlik demek değildir, devlet bütçesinden pay alan üniversite, bütçeden aldığı parayı ülkeye, bilime ve yurttaşlara fayda sağlayacak şekilde kullanmak durumundadır. Bu vergi ödeyen yurttaşlara karşı bir sorumluluktur.
Akademik özerklik; denetimsizlik, keyfilik, kuralsızlık ve etik dışılık anlamını taşımaz. Kamu parasının kullanılması, harcanması kurallara bağlanmış olmakla birlikte aynı zamanda çok ciddi sorumluluk da gerektirir.
Devlet eğitime yatırım yaparken şirket mantığı ile kâr-zarar hesabı yapamaz. Eğer böyle düşünülür ise örneğin felsefe, tarih, iktisat, uluslararası ilişkiler, hatta hukuk fakültelerinin kurulmasına hiç gerek yoktur. Zira devlet konservatuvarları ve güzel sanatlar hiç gelir getirmiyor, hepsini kapatalım, üniversite binalarına alışveriş merkezi, finans merkezleri kuralım.
Son yıllarda sağlık yatırım ve harcamalarına yönelik çıkarılan yasalar üniversite hastanelerini ekonomik darboğaza sokmuştur. Sağlıkta dönüşüm plan ve projeleri tıp-sağlık mesleğini adeta bitirmiştir. Sağlık çalışanlarının emeklerini baktıkları hasta sayısına göre (parça başı ücret) değerlendiren ücretlendirmeler getirilmiştir.
Üniversite hastaneleri diğer hastaneler gibi algılanamaz. Sağlık araştırma-eğitim-uygulama merkezi olan bu kurumlarda tıp fakültesi öğrencilerinin, araştırma görevlilerinin, sağlık yüksekokulu ve hemşirelik öğrencilerinin mesleki eğitimleri verilmektedir. Ayrıca bu kurumlarda hastalıklar ve tedavi yöntemleri konusunda bilimsel çalışmalar yürütülmekte, araştırmalar yapılmaktadır. Bu kurumlara cihaz alınırken bunun kâr etmesi amaçlanmaz, yani yatırımlar kâr-zarar hesabına göre değil, eğitime yapılır. Bilimsel araştırmalara kaynak ayrılır.
Mali özerklik asla aklına geleni yapmak, keyfi davranmak yetkisi vermez. Devlet bütçesinden alınan pay ya da döner sermaye geliri harcamaları, yatırımları ciddi olarak denetleniyor mu? Eldeki cihazlar verimli çalıştırılıyor mu? Cihazların bakım onarımları yapılıyor mu? Hiç kullanılmayan cihaz var mı? Kamusal kaynaklar peşkeş çekiliyor mu? Kurumun öncelikleri bireyin önceliklerine dönüşüyor mu? Yetişmiş kadrolar aldıkları eğitime uygun alanlarda çalışıyor mu? Birkaç yıl öncesine kadar normal çalışan bu kurumlar hangi iç ve dış etkenlerle bu hale geldi? Bu soruların yanıtları mutlaka verilmeli; yönetsel kusur, hata ve hatta suçlar var ise gereği yapılmalıdır. Bu güzide kurumların bu hallere düşmesi kesinlikle incelenmeli ve irdelenmelidir.
Üniversite hastaneleri yalnızca hizmet birimleri değildir. Eğer Marmara Üniversitesi Hastanesi’ndeki durumu yaygınlaştırırlar ise tıp eğitiminin kalitesi düşer, bilimsel araştırma ve verimlilik geriler; Türk bilim adamları sadece başka ülkelerin ürettiği bilgileri aktaran, izleyen, uygulayan doktorlar haline gelir. Keyfi davrananların, özerkliği krallık, padişahlık olarak düşünenlerin yönetimsel yetmezliklerini bu kurumlardan çıkarmayın. Marmara Üniversitesi Hastanesi’ndeki uygulama durdurulmalıdır. Bizlere büyük haksızlık yapılmaktadır. Akıl ve bilimi önceleyen yönetimleri yaşama geçirelim, yoksa hepimiz kaybederiz.