İŞÇİNİN EVRENİNDEN
ŞÜKRAN SONER
Tüy Bitti
AKP’nin milletvekilliği ile taçlandırdığı yönetici, yoktan var ettiği siyasi yandaşı kimi özel hastaneler, laboratuvarlar, eczaneler zincirini saymazsak, sağlık sorunları ile uzaktan yakından ilgili ne kadar meslek örgütü, uzman varsa, uyara uyara, söyleye söyleye dillerinde tüy bitti. Aslında olacakları önceden görebilmek için öyle fazlaca uzman olmaya da gerek yoktu...
Sonuçta sigortalılara hizmet eden uzmanlaşmış, mülkiyeti kendilerine ait hastaneler, sağlık hizmeti veren bir dizi kurum vardı. Çok kötü yönetildikleri için çok kötü hizmet sunumu da elbette söz konusu idi. Yine de işleyen bir iç denetim, kamu hizmeti çarkları söz konusuydu. Yaşamları kâr etme üzerine kurulmuş özel sağlık kurumlarından aynı hizmet alınabilir miydi? İlk uygulamalar halkımıza çok cazip, özel sağlık kurumlarının kalitesi değil, müşteriyi memnun etme yanı ağır basan görüntüleri çok çekici geldi. Çoğunluğumuz arada fark para ödesek de, sosyal güvenlik kartlarımızla özel hastanelere koşturmayı çok pratik bulduk.
Şimdilerde ödemek zorunda kaldığımız yüksek ücret farklarının şokunu yaşamaktayız. Yarı kamu nitelikli hastaneler bile, sigortadan bizim adımıza aldıkları payları katlayarak, viziteden başlayan, laboratuvarlar, ameliyatlarda, yatak hizmetlerinde astronomik ölçeklere varan ek paralar almaktalar. Üstüne üstlük para almak için mi, zorunlu olduğu için mi bir sürü çok pahalı tarama, tedavi, ameliyat işlemlerinden geçtiğimizi bilebilecek konumda değiliz. Bilinen, sigorta yüklerinin devlete maliyetinin de bizim ödediklerimizle birlikte çok hızlı katlanmakta olduğu. AKP’nin birinci ağızdan Başbakan Erdoğan ve sağlık bakanlarının kamu hastanelerinin tek elden yönetilmesi ile daha iyi hizmet verileceği sözleri ise palavra çıktığı. SSK dönemlerini mumla aratacak gece yarısı numara alma kuyrukları, kavgalar, kötü hizmet, acil hastaların hastaneden hastaneye kaydırılması, tedavi olamamalarının birbirinden kötü örneklerinin bini bir para.. Acil kanser hastalarına aylar sonrasına randevu verildiği, önemli taramalar için aylar sonrasına gün alınabileceği, yani sağlık sigortalarımız ile tedavi olabilme haklarımızın gaspedildiği bir noktadayız.
***
Birkaç gündür henüz boyutlarının algılamasında olmadığımız bir de ilaç tartışması var ki.. yaramıza tuz basacak. Çoğu hasta, kamu hastanelerinden alamadığı tedavi hizmetlerini fark vererek özel sağlık kurumlarında yaptırıyordu ki.. hiç değilse kamu sigortasının ilaç hakkı kısmından tam yararlanabilsin. Kamu sigortalarında ilaç suiistimalini önleyici önemli bir yol da bilişim teknolojisi sayesinde bulunmuş, hastanın tedavisinde kullanılan ilaçların alınış, bitiş tarihleri denetimi eczanelerin kayıtlarına girmişti. İşin içinde vurgun şebekelerinin olabileceği çok istisnai durumlar dışında, sigortalıların çevreleri için, çöpe atma kolaylığı da dahil fazladan ilaç alma şansları tümü ile ortadan kalkmış sayılır.
İlaç alımı bir sisteme bağlanmışken, birden gündemimize giren bu uyuşmazlığın, sistemin çöküş sinyalinin anlamı ne olabilir? Dün akşam saatlerinde görüldüğü üzere Erdoğan hükümeti ile eczaneler bir biçimde, gönülsüz, günü kurtarmaya yönelik uzlaşmaya da varabilirler. Ancak sistemin çöküşe gittiği gerçeği ortadan kalkmıyor ki. Sigortalıların tedavi olma, ilaç alma haklarını denetimli kullanmaları nasıl oluyor da, sistemi çöküntüye götürüyor?
Sosyal güvenlik sistemleri adına hastalara, üyelerine verilen ilaçların kamu eliyle üretilmeye çalışılması, kamu maliyetinin en aza indirilmesi, yükün ortadan kalkmasında tek ideal çıkış olabilirdi. Daha önceki iktidarların, sosyal güvenlik kurumlarının bu yolda kimi güzel örnekleri saymazsak çok başarısız oldukları bir gerçek. Erdoğan hükümeti ise ideolojik boyutta bunu reddetmekle kalmadı, sosyal güvenlik sistemlerinin ihale yoluyla toptan, tabii çok daha ucuza ilaç alıp, üyelerine, sigortalılarına ilaç vermesi sistemini tümden kaldırdı. Başlangıçta sigortalılara, bizlere çok cazip gelen ilacımızı eczaneden alma yolunun açılmasının anlamı çok açık: Toplu, birinci elden alımın ortadan kalkması, ilaç depolarının gücünün, kazancının artması, son halkada perakendeden satış yapan eczacıların da sıkışması ile, sigortalıya ulaşan ilacın olabilecek en pahalıya mal olması.
Sosyal güvenlik sistemleri içindeki ilaç kalemi maliyeti patlarken, devletten, pratikte hükümet icraatları bağlantılı paralarını alamayan eczanelerin, paylarla da bağlantılı sıkışması ve gündemdeki uzlamazlık noktasına gelinmesi. Hastalar ilaç alamamak gibi bir tehditle karşı karşıya. Eczanelerin büyükleri değil belki ama küçük ve orta ölçeklileri, iflasa sürüklendiklerini anlatmaya çalışıyorlar. Bütçenin ilaç deliği büyüdükçe büyümüş.. Bu işin doğru işler bir yanı olabilir mi? Seçim kampanyaları, halk dalkavukluğunda ağzından bal akan Başbakan Erdoğan, sorumlu bakanları bugünlerde bu konuları ağızlarına bile almıyorlar. Sistem çöktü. Şimdi ne olacak? Hastaların ilaçsız tedavi olabilmeleri gibi bir seçenek yok ki.