3. Başkanlar Danışma Kurulu Toplantısı
(TEB 37. Dönem 3. Başkanlar Danışma Kurulunda yaptığım konuşmanın bant çözümüdür.)
Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti ile eczacı odalarımızın değerli başkan ve yöneticilerini İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyor, yeni açılan odalarımıza kolay gelsin diyorum, yolunuz açık olsun.
Türk Eczacıları Birliği Başkanlar Danışma Toplantıları son dönemde giderek içeriği boş, tartışmadan uzak ve karar üretilemeyen toplantılar şekline dönüştü. Bu nedenle bu toplantılara katılıp katılmamayı şahsım adına çok ciddi olarak düşünmeye başladım. Bu düşüncemin sizler tarafından yanlış anlaşılması beni son derece üzer. Aslına bakılırsa Başkanlar Danışma Kurulu Toplantılarında birkaç saat olsa bile sizlerle birlikte olmak ve karşılıklı görüş alışverişinde bulunmak beni son derece mutlu ediyor. Bu yönüyle Başkanlar Danışma Kurulu Toplantılarına katılmak benim için bir ayrıcalık.
Asıl belirtmek istediğim, bu toplantıların önemli kararların alındığı toplantılar olmaktan giderek uzaklaşmaya başlaması. Oda başkanlarımızın bir bölümünün bu toplantılara katılmayarak tepki göstermesi, Birliğimizin bu toplantıları sonuç alacak platformlara dönüştürecek kararlılığı ortaya koymasını sağlayabilir. Çünkü bu toplantılar TEB Merkez Heyeti’nin dilediği şekilde yönlendireceği ve karar üreteceği toplantılardır. Bizler Başkanlar Danışma Toplantılarında kısa süreli de olsa birlikte oluyoruz, konuşuyoruz, görüşüyoruz ama üretme noktasında çok fazla şey başaramıyoruz. Halbuki bu toplantılar eczacı tarafından, taban tarafından bilindiği için, onlar her toplantı sonucunda ’’Acaba bizim için bir sonuç çıkar mı?’’ beklentisi içinde oluyorlar.
Hatta Hedef Grubu’ndaki yeni hisse dağılımıyla ilgili olarak Milliyet gazetesi pazartesi günü beni arayıp bu konuda görüş istediğinde ve "Ne yapacaksınız?’’ diye sorduğunda, "Perşembe günü bir toplantımız var, Başkanlar Danışma Kurulu Toplantısı, herhalde detaylarıyla orada görüşülecek ve orada bu konuda bir tepki oluşacak, bu tepkiyi ortaya koyacağız’’ demiştim. Bu tepkinin bile toplantı sonucunda ne derece hayata geçeceği konusunda kaygım var.
Artık beklentilere uygun davranmak zorundayız. Eczacı artık tükenme noktasında, bunu görmemiz gerekiyor. Rekabet Kurumu’nun TEB’le ilgili aldığı karar bizleri de çok rahatsız etti. Çünkü o dönemde denetlenen odalardan biriydik. Para cezası almadık, ancak o sıkıntıyı birlikte yaşadık. Tüm odalarımızın ortaklaşa daha büyük bir tepki vermesi gerekiyor. Çünkü ilaç ve eczacılık alanının asla rekabete açık bir alan olmadığını, rekabetin bizim alanımızda yeri olmadığını, her oda çok yüksek sesle net bir biçimde ortaya koymak zorundadır. Yoksa bizim bu Rekabet Kurumu’ndan kurtulmamız pek mümkün olmayacak gibi gözüküyor.
Hedef Alliance’ta yaşanan son değişim, yani %60-%40 oranındaki yeni hisse dağılımı İstanbul’da %80-%20 olarak konuşuluyor. Neredeyse Hedef Grubu ilaç alanından çekiliyor ve bu alan tamamen Alliance-Boots grubuna devrediliyor. Bu durum şirketin en yetkili ağzı tarafından dün oda başkanlarına hitaben yazılan yazıda da açıklandı. Onlar her ne kadar bu gelişmenin önümüzdeki süreçte dağıtım kanalları alanında büyük bir gelişim ve değişim yaratacağını söylüyor olsalar da, bu durum beni, odamı ve eczacı tabanımı çok rahatsız ediyor. Bu bakımdan bir adım atılması gerekiyor. Malatya Eczacı Odası başkanımızın Hedef Alliance’ta yaşanan gelişmeler konusunda kooperatiflerin alternatif olarak yaygınlaşması için yaptığı konuşmada bazı kooperatiflerle ilgili düşünceleri beni rahatsız etti. Ne açıdan rahatsız etti? Rahatsızlığım, kooperatiflerin yaygınlaşması talebi ile ilgili değil, ancak burası ecza kooperatiflerinin tartışıldığı bir toplantı olmamalı. Bu platform farklı, burada biz isim vererek ecza kooperatiflerini tartışamayız. Genelde kooperatifçilik burada tartışılır, ben bir yönüyle birazdan kooperatiflerimizi eleştireceğim ama İstanbul Koop. üzerinden eleştiriler getirmek doğru değil. Malatya oda başkanımın burada İstanbul Ecz. Koop. için söylediklerini insafsızlık olarak değerlendiriyorum. Çünkü kendisi İstanbul Ecza Koop’un delegesi ve temsilciler meclisi üyesi. Burada söylediklerini o toplantılarda da dile getiriyor ve kendisine ben de destek veriyorum.
Geçtiğimiz hafta bir cenaze nedeniyle Elazığ’daydım. Orada Elazığ oda yönetiminin bir kısmıyla ve Elazığ’daki eczacı arkadaşlarla bir arada olma fırsatını buldum. Yine bu konu gündeme geldi ve ben İstanbul Eczacı Odası adına elimizden geleni bundan sonra da yapmaya devam edeceğimizi, ne yapıp edip bu bölgeye İstanbul Ecza Koop’un gelmesi konusunda da sorumluluk alacağımızı dile getirdim. Ancak İstanbul Eczacılar Kooperatifi’nin politikalarını belirleyen İstanbul Eczacılar Kooperatifi’nin yöneticileridir. Bırakalım bu tartışmalar onlara ait platformda yapılsın. Tartışmayı başka yerlere taşıdığımızda onlara da burada bir söz hakkı doğar ki, bu doğru ve sağlıklı değildir.
Yalnız kooperatiflerle ilgili bir söz söyleyip bu konuya son vereceğim. Ecza kooperatiflerinde bir başka tehlikeli gelişme yaşanıyor. Türkiye’de birçok odamıza bağlı ilde kooperatif yok ve hepsi kooperatif bekliyor. Karşımda Tokat oda başkanım bana bakıyor. Defalarca onunla ilgili olarak İstanbul Ecza Koop’a gittim, ricada bulundum. Şimdi bu kadar kooperatife ihtiyaç duyan oda ve il varken, kooperatiflerin birbirlerinin faaliyet alanları içindeki illerde ek depolar açıp oralarda da faaliyet gösterme çabalarına anlam veremiyorum. Yani bir ilde ya da bir bölgede bir kooperatifimiz varken, diğer kooperatifimizin ’’ben de o bölgede hizmet vereceğim’’ demesi bana çok ters geliyor.
Çünkü geçmişte bunun nasıl bir rekabete dönüştüğünü, bu nedenle kapanan, batan kooperatifler olduğunu biliyoruz. Lütfen bölgelerinizde bu olguyu tartıştırmayın. Hazır önümüzde daha ihtiyaç duyulan birçok bölge varken kendi bölgelerimizde bir ikinci kooperatifin ya da bir üçüncü kooperatifin rekabet yaratacak şekilde faaliyet göstermesine izin vermeyelim.
Türk Eczacıları Birliği’nde son yıllarda yaşanan en büyük sorun birçok önemli konuda ortak bir politikanın oluşturulamamış olmasıdır. Örneğin Sağlıkta Dönüşüm gibi çok temel uygulamaya yönelik TEB Merkez Heyeti’nin bakışı ve politikası nedir? Bu sorunun cevabı bugüne kadar net olarak ortaya konmamıştır. TEB’in, Sağlıkta Dönüşüm politikası ve bu politikanın ilaç ve eczacılık alanında yarattığı yıkım ile ilgili olarak ne düşünmekte olduğu belirsizdir. Ortak bir mücadele programımız yoktur.
Aile Hekimliği uygulaması da bu politikasızlığa bir örnektir. Aile Hekimliği uygulaması eczacı odaları ve eczacılar tarafından bugüne kadar gerçek anlamda hiç tartışılmamıştır. Bu uygulama bazı illerimizde yıllardır devam etmekte olup bazı illerimizde ise yeni başlamıştır. Bizde de 1 Kasım’da yürürlüğe girecektir. Aile Hekimliği uygulamasının birçok handikap taşıdığı söylenmektedir. Uygulamanın devam ettiği bölgelerde etik olmayan ve deontolojiye uymayan, akla gelmeyecek işlerin yapıldığı sürekli dile getirilmektedir. Hekimlerle yaptığımız görüşmelerde görüyoruz ki onlar da aile hekimliği uygulamasından büyük oranda rahatsızlar. Son derece çirkin pazarlıklar yapılmaya başlanmış. Eczacılar tarafından muayenehaneler kiralanıyor, içerisinde laboratuvarlar oluşturuluyor ve röntgen cihazları, tomografi aletleri yerleştiriliyor. Daha sonra bu muayenehaneye aile hekimleri transfer ediliyor ve karşısına tabii ki eczane açılıyor. Uygulamanın başladığı illerde daha şimdiden bunlar yaşanırken bir müddet sonra sevk sistemi devreye girip akabinde aile hekimlerinin performans kriterleri gündeme geldiğinde ve aile hekimleri arasında hasta transferleri başladığında sağlık hizmetinde yeni bir kaos yaşanması kaçınılmaz olacak. Bugüne kadar düzgün yürüyen sistemler de kaçınılmaz olarak bozulacak.
Bu nedenle Türk Eczacıları Birliği’nin Türk Tabipleri Birliği ile en azından bu konuda oturup ortak bir politika üretmesi ve birlikte hareket etmesi gerekiyor. Yani yeni bir yol çizmeniz gerekiyor, çünkü herkes rahatsız. İstanbul’da bir çalışma başlattık. Eylül ayında Sağlık Meslek Odaları olarak ortak toplantılar düzenleyeceğiz ve yaşanabilecek bütün aksaklıkları her yönüyle ortaya koyacağız.
İstanbul Eczacı Odası’na kayıtlı 5000 eczane var. Şimdi 100-150 eczane olan bölgede eczacıyı tutmak kolay, ama 5000 eczanenin bulunduğu bölgede etik bozulma başladığında onun önüne geçemezsiniz. Gücü olan, cebinde parası olan alır götürür, doktoru da taşır, muayenehaneyi de taşır. Her şeyi yapar. Ancak bu arada ne yazık ki orta ve düşük ölçekli olan eczaneler bu etik dışı rekabete dayanamaz, tükenir giderler. İstanbul’da 300 eczane kapandı son 6 ayda. 300 eczane iki eczacı odası demektir. Yani iki eczacı odamız fiilen kapanmış durumdadır.
Türk Eczacıları Birliği diğer meslek birlikleri ile beraber hareket etme geleneğini son dönemde terk etmiştir. Bu yılın başına kadar Birliğimiz, Sağlık Meslek Birliklerinin yanı sıra diğer sivil toplum kuruluşları ile birlikte ortak açıklamalar yapıyordu. Türk Eczacıları Birliği geçmişte meslek birlikleri ile ortak hareket ediyordu. Türk Eczacıları Birliği olarak sivil toplum örgütleri ile birlikte Türkiye’de uygulanan siyasi politikalara ve meslek alanımıza yönelik birtakım ortak çalışmalar yapıyordunuz. Deklarasyonlar yayınlıyordunuz, altında imzanız oluyordu, ama ne olduysa geçtiğimiz 1 Ocak’tan sonra bunlar ortadan kalktı. En son bir ortak deklarasyonun altına imza koydunuz, ancak Sağlık Bakanlığı müdahale etti, "Çekin" dediler, açıklama web sitesinden çekildi. TEB ondan sonra bir daha bu tip ortak çalışmalara imza koymadı. Meslek örgütlerinin Birlik düzeyinde yayımladığı her açıklamanın altına baktığımda sizin adınızı göremiyorum. Ancak sizler Birliğimiz olarak bu tür tehditlere rağmen içinize sinen her açıklamanın altına imzanızı koymalısınız. Bunu ben üyelerim ve kendi adıma her zaman yapıyorum.
Buradan nereye gelmek istiyorum? Bu toplantının başında bir deklarasyon konusu gündeme getirildi. Malatya Eczacı Odası başkanımız rahatsızlığını dile getirdi. Arkadaşlar, o deklarasyonun hazırlanmasında gerçek anlamda sorumlu olan benim. Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği’nin kongresi yapılırken ayın son günü idi ve ertesi gün İTS uygulaması başlayacaktı, tesadüfen delege olarak kongreye gelen Gaziantep ile Adana Eczacı Odası başkanlarım da oradaydılar. Bizlere söz verdiler ve kürsü aldık. Yaptığım konuşmada yaşanan sürecin eczacı açısından önemli olduğunu, İTS uygulamasının önemli sorunlar yaşatacağını dile getirdim ve bu konuda bir tepki oluşturmamız gerektiğini söyledim. "TEB eğer sessiz kalıyorsa biz bir ses verelim" dedim. "Buyrun davet ediyorum Antep ve Adana başkanları uygun görüyorlarsa bir ortak metni burada hazırlayalım ve diğer odalarımızın imzasına açalım" çağrısında bulundum. Bir metin hazırladık. Arkadaşlar düzelttiler ve sizlere gönderdik. Konuşmalar yapıldığında saat 15.30 idi. Ve biz saat 17.00’ye kadar metni hazırladık. Deklarasyon metnini o akşam çıkartmayı hedefliyorduk ve önümüzde zaman olarak 2 saat vardı. Onun için, diğer oda başkanlarımızdan ulaşabildiklerimize rica ettik, "siz de yardımcı olun eczacı odalarımıza bir an önce ulaşabilelim" dedik. Ankara Eczacı Odası, Gaziantep Eczacı Odası birkaç odayı aradı, ben aradım ve mümkün olduğu kadar hepinize ulaşmaya çalıştık ama sonuçta 13 odaya ulaşamadık. O sırada Özgür Özel aradı, "Ben TEB’e gidiyorum, yardımcı olayım" dedi. Ben de eksik odaları kendisine bildirdim ve "Onlara sen duyuru yap" dedim. Ancak kendisi bu duyuruyu TEB aracılığı ile tüm odalara yaptı. Ve bu durum bazı eczacı odaları tarafından "Deklarasyona Türk Eczacıları Birliği sahip çıktı ve bu deklarasyon eczacı odalarının bağımsız deklarasyonu olmaktan çıktı" şeklinde algılandı. Bazı odalar imzalarını geri çekti. Oysa bu deklarasyon zamanlama ve içerik olarak çok önemliydi.
Eğer bir metin içinize siniyorsa, doğru bir şeyi dile getiriyorsa, kendi adıma ben, hazırlayan kim olursa olsun altına imza koyarım. Biz, Türk Eczacıları Birliği yönetimine muhalif bir tavır içinde olan bir eczacı odasıyız. Ben odam adına, TEB bu ve benzeri konularda ne yayımlarsa yayımlasın gözüm kapalı altına imza atarım. Yeter ki bizim derdimizi, sıkıntımızı, tepkimizi ortaya koyan bir metin olsun, ben ona bakarım. Yoksa kimin yazdığı umrumda olmaz. Lütfen değerli oda başkanlarım, siz de böyle düşünün. İstanbul Eczacı Odası olarak biz bir soruna yönelik -ki bu Rekabet Kurumu kararı olabilir, Hedef Alliance ortaklığında gelinen süreç olabilir- açıklama hazırladığımızda, eğer içinize siniyorsa imza koyun. Bundan neden çekiniyorsunuz?
Türk Eczacıları Birliği böyle açıklamalarda önderlik yapacaksa buyursun yapsın. Eğer açıklamayı biz yapıyorsak ya da siz yapıyorsanız ve metin doğruysa lütfen atın altına imzayı. En azından tepkimizi ortak koyabilme cesaretini gösterebilelim.
Şimdi bizler için bir önemli nokta daha var, o da reçete dağıtım sistemleri. Bilmiyorum Türkiye’de kaç eczacı odası reçete dağıtımı yapıyor. Şu an üzerimizde çok büyük bir baskı var, sürekli davalar açılıyor. Odalardan rica ediyorum reçete dağıtım sistemleri ekonomik olarak eczacıya büyük katkı veren, gerçek anlamda suistimali, sahtekârlığı önleyen sistemlerdir. Eğer illerinizde uygulamıyorsanız, ekonomik maliyet getiriyorsa, bunu göze alıp TEB’den maddi destek alın ama bu sistemleri bir an önce hayata geçirin. Eğer 53 eczacı odasının, illerinde hastane olanların veya dağıtım yapılabilecek kadar reçete çıkanların tamamı ısrarla reçete dağıtımını yapmazsa, bir gün bu uygulama elimizden alınır ve bir daha geriye dönüşü olmaz.
İmzalanma aşamasına geldi denilen protokol süreci beni rahatsız ediyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yeni protokolde talebi ’’Yeni bir protokol yapalım, bunun için ücret almayın’’ ile sınırlı kalmayacaktır. Bugüne kadar hep gördüğümüz gibi son dakikada o protokolün içine neler girmez ki? Reçete Dağıtım Sistemleri girebilir. Ayrıca Emin Zararsız Beyefendi’nin yaptığı açıklamadaki ’’Biz eczacının yaptığı her şeyi gözetliyoruz, her şeyini biliyoruz onların, gerekirse canına okuruz’’ söyleminden yola çıkarak yüksek iskontoyu yüksek ciro yapandan isteyebilirler. Yani adamlar bu konuda açık söyleyeyim, tam bir artniyetle eczacının üstüne gidiyorlar. Bu kadar artniyetli bir kuruma karşı önümüzde daha bir yıl süre varken yeni bir protokol riskini almayın derim, anlaşma yapalım noktasında çekincem var. Bu dönem özellikle yeni bir protokolün yapılacağı bir dönem değildir.
Bir başka çekincem daha var. 6197 konusunda da -bilemiyorum size kadar ulaştı mı- özellikle bir takım gelişmelerin yakında gündeme gelmesi muhtemeldir. Meclisin açılacağı yeni döneme dikkat etmek gerekir. Çünkü ortalıkta dolaşan, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü tarafından yapıldığı söylenen ’’Eczaneler 50 m2 olmalı, 2500 kişiye 1 eczane konusunda mutabakat sağlandı’’ şeklindeki açıklamalar yasamızın yakında yeniden gündem edileceği mesajını veriyor. Bu demektir ki 6197 bu yıl içinde gündemimize gelecektir.
İlaç Takip Sistemi konusuna gelmeden önce önemli bir noktaya değinmemiz gerekiyor. Yapılacak yeni bir protokol ile sorunlarımızı çözmek mümkün değildir. Protokolle elde edeceğimiz kazanımlar eczaneleri krizden çıkarmaz. Eczacının şu anda ihtiyacı olan ekonomik kazanımlardır. Türk Eczacıları Birliği bunu sağlamanın yolunu bulmak zorundadır. Biz bu konuda bir takım araştırmalar yaptık. Sizin biraz önce "Yeniden çalışma başlatıyoruz" diye bahsettiğiniz ticari iskontolarla ilgili olarak tespitlerimiz var. Yanılmıyorsam Haziran 2009 tarihinden bu yana ticari iskontolarla ilgili başlattığımız eylemi askıya almış durumdayız. Şu anda ülkemizde satılan 3147 kalem ilaçta %0 iskonto veriliyor. 623 kalem ilaçta verilen iskonto %4, 2471 kalem ilaçta ise %7. Neredeyse Türkiye’de satılan ilacın yarısında ticari iskonto alamıyoruz. Bu, eczacı için çok önemli bir kayıptır. Ticari iskontoları TEB yeniden çok ciddi biçimde gündemine alıp -bıraktığı yerden nasıl başlar bilemem ancak- bir an önce geri almalıdır. Bu mücadele Ankara oda başkanımın dediği gibi bağıra çağıra olur, el altından yürütülecek kampanyalarla büyük illerde başarı sağlanamaz.
Odamız tarafından yaptığımız bir başka tespit de, ilaç fiyat düşüşlerinde yaşadığımız önemli kayıpların henüz tam olarak karşılanmamış olmasıdır. Şöyle ki, 2009 yılı sonuna kadar, yani geçtiğimiz yılsonuna kadar bizlere ödenmesi gereken o fiyat düşüşlerinden oluşan raf zararımızın ne yazık ki %76’sı ödenmiş, % 24’ü ise hiç ödenmemiştir. Bu yüzde parasal değere vurulduğunda önemli bir rakam oluşturmaktadır. Bu yetmediği gibi 2010 yılının 1-19 Ocak tarihleri arasında 559 kalem ilaçta fiyat düşüşü olmuştur. Ayrıca 25 Ocak’tan bugüne kadar da toplam 879 kalem ilaçta fiyat düşüşü yaşanmıştır. Yani 2010 yılında, bugüne kadar toplam 1438 kalem ilaçta fiyat düşüşü yaşanmış ve bunun karşılığı hep bizim gelirimizden gitmiştir. Yaşadığımız kaybın rakamsal olarak değeri hesaplandığında TL bazında kazancımızın %21’ini oluşturduğu görülmektedir. Bu rakamlar üst üste konulduğunda eczanelerin neden battığı ortaya çıkmaktadır. İşte konuşmamım başında söylediğim gibi, sadece İstanbul’da 300 eczane battı. Arkadan batıp gidenler de var ancak şu anda tespitlerini yapamıyoruz. Onun için eczacıya acil olarak gerekli olan ekonomik katkıdır. Yani bu katkıyı yapamadığımız sürece diğer yapılanlar eczaneler açısından çok da fazla çözüm getirici olmayacaktır diye düşünüyorum. Bir noktaya daha değindikten sonra konuşmamı İTS ile ilgili kısa görüşümü belirterek hemen bitireceğim.
Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’nin Cumhuriyet Halk Partisi’ni ziyareti konusunda benim bir rahatsızlığım kendi adıma yok. Türkiye’de ana muhalefet görevini üstlenen, yüklenen bir partinin eğer Genel Başkanı değişmişse TEB gidip kendisini ziyaret eder. Benim rahatsızlığım ikinci defa yapılan ziyaretle ilgili; eczacı odalarını çağırarak tekrar Cumhuriyet Halk Partisi’ne gitmek -eğer yanlış hatırlamıyorsam o ziyarete Başkan ve Genel Sekreter katıldılar, diğer TEB yöneticilerimiz katılmamıştı- o zaman yapılan ikinci ziyaret bir başka şeyi akla getirir ki, bu doğru değildir. Yani yapılan ikinci ziyaret sanki birilerinin bir siyasi beklentisi nedeniyle tekrarlanmış bir ziyaret olarak algılanır. Keşke bu ikinci ziyareti yapmasaydınız çünkü şu anda biz dahil Cumhuriyet Halk Partisi ile görüşme talep etmiş olan birçok oda başkanımız var. Ayrıca CHP Genel Başkanı tarafından ziyaret edilen illerde eczacı odası başkanı ile de görüşme yapılıyor ve sorunlar dinleniyor. İstanbul’da böyle bir talebi Sağlık Meslek Odaları ile birlikte yaptık. Gidip CHP yöneticileri ile görüşeceğiz ve kendilerine şu anda ilaç ve eczacılık alanında yaşanan sıkıntıları ve çözüm önerilerimizi içeren bir rapor sunacağız. Ayrıca yaşadığımız sıkıntıların nereden kaynaklandığını onlara anlatacağız. Görüldüğü gibi Odalarımız Cumhuriyet Halk Partisi’nin yeni yönetimine ziyaretlerini birebir rahatlıkla yapabilirlerdi ve yapıyorlar da. CHP’ye yapılan ikinci ziyaret bu açıdan bence biraz şık olmamış, biraz daha hassasiyetle davranabilirdiniz diye düşünüyorum.
İlaç Takip Sistemine gelince, İTS başlangıcından itibaren tarafınızdan onaylanan bir sistemdi ancak daha sonra yaşanan sorunların çözümü için ortaya yedi tane olmazsa olmaz şart koydunuz. Şimdi biri hariç diğerleri halledildi diyorsunuz. Ben ya yanılıyorum ya da siz farkında değilsiniz. Tek ekran ve TEBEOS Programı dışında, olmazsa olmazlardan olan takas, iade, depoların sisteme girmesi, verilerin korunması, stok düzeltmenin hepsi çözülmemiş olarak duruyor. Yani şu anda bizim açımızdan olumlu değişiklik bu 7 tane olmazsa olmazdan sadece 2’sinin hayata geçmiş oluşudur.
İlaç Takip Sistemine yönelik TEB olarak içimize sinmeyen bir başka şey yaptınız. Ocak ayından itibaren içine girdiğiniz suskunluk döneminizde İTS ile ilgili tüm yapılan açıklamaların ve işlerin sunucusu hep siz oldunuz. İlaç Takip Sisteminin servisini yaptınız. Size mi düştü, bırakın SGK yapsın, bırakın Sağlık Bakanlığı yapsın, bir açıklama gerekiyor, pat sizden geliyor. Bir uygulama başlıyor, duyurusu yine sizden geliyor. Bu arada İlaç Takip Sistemine yönelik birbiri ile çelişen açıklamalarınız var. Bu işin neresinde duracağınızı tam olarak siz de belirleyememişsiniz. Yani kafanız karışık. Ve sonuç olarak İlaç Takip Sistemi uygulaması bir tıkanma noktasına geldi. Geçici karekodlarla ilgili olarak yaşanan sorunu herkes anlattı, ilave bir şey söylemek istemiyorum. Ancak bir açıklama yapmak zorundayım. İstanbul Eczacı Odası’nın bu konuda Danıştay’da açtığı yürütmeyi durdurma talepli bir dava var ve davada karar aşamasına gelindi. Bugünlerde davayla ilgili olumlu bir açıklama bekliyoruz. Eğer yürütmeyi durdurma kararı alırsak bütün geçici karekodlar iptal edilmiş olacak.
İlaç Takip Sistemi uygulamasına yönelik bu aşamadan sonra artık net bir görüş ortaya koymak zorundayız. İlaç Takip Sistemine yönelik bugün gelinen noktada kişisel görüşüm şudur: Bu görüşümü yönetim kurulumuzda da tartıştık. İlaç Takip Sistemi, hayata geçiren ve destekleyenlere göre sorunsuz çalışmaktadır. Madem öyle düşünüyorlar, bize göre de bırakın İTS böyle çalışmaya devam etsin. İlaç Takip Sistemini bugün geldiği noktadan bir adım öteye taşıtmamak için ne yapılabilir?
Bazı Avrupa ülkelerinde İlaç Takip Sistemine benzer pilot uygulamaları izlediğinizde, ülkemizde şu anda uygulanmakta olan sistemin aynen oralarda da uygulandığını görüyorsunuz. İlaç firmaları ürettiği veya ithal ettiği her ürün için sisteme bildirimde bulunuyor, eczaneler ise hastaya verdiği ürünlerle ilgili satış bildiriminde bulunuyor, sistem anında sorgulama yapıyor ve sahte bir giriş yapılmadıysa onay veriyor.
Ülkemizde de şu anda İTS uygulaması aynen Avrupa ülkelerindeki pilot uygulamalar gibi yürüyor. İlaç firmaları karekodlu ürünlerini İTS’ye bildiriyor. Eczaneler ise SGK’ya sattıkları ürünleri MEDULA Sistemi üzerinden İTS’ye bildiriyor ve satış onayı alıyorlar. Yani şu anda bizim ne stok girmemiz ne de ilaç alım bildiriminde bulunmamız gerekiyor. Ayrıca dağıtım kanallarının bu sistemin içerinde yer almasına da gerek yok. Dağıtım kanallarının işin içerisinde olmaması kolaylık olarak neyi getirir? Elden satışlar devam eder, ayrıca eczacının satın aldığı her ürünü tek tek kaydetmek gibi bir yük de binmiş olmaz, dağıtım kanallarının sistemde yer almama hususundaki ısrarı da çözülmüş olur. Nedir endişeler? Paralel satışlar var, spot satışlar var ve bunun yanında da eczane dışında marketlerde satılan ilaçları nasıl önleriz? Bunları Sağlık Bakanlığı, alacağı önlemler ve uygulayacağı çok ciddi para cezaları ile önler. Hadi bakalım ilaç satışı yapan bakkal ve marketler için bir yönetmelik yayımlasın ve desin ki "Denetimlerde ilaç yakaladığımda bilmem ne kadar trilyon para cezası uygularım." Bir tanesi satabilir mi? Yine Sağlık Bakanlığı dağıtım kanalları ve ilaç firmalarına "Paralel satışı ve spot satışları yakaladım mı canınıza okurum’’ dediğinde bu iş biter.
Yani kaçağı önlemek aslında Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğudur. Oysa İlaç Takip Sistemi uygulaması öyle bir noktaya geldi ki bundan sonraki adımı bizim çok canımızı acıtacak. Onun için gelin bugün geldiğimiz noktadan bir adım ilerisini asla kabul etmeyeceğimizi politika olarak belirleyerek savunun. İTS belirttiğiniz gibi "Şu anda tıkır tıkır işliyor, sorgulama yapılıyor, bizden daha ne istiyorsunuz, bundan sonrası için bizden isteyeceğiniz bir şey yok" deyin. Bu kararınızın arkasında da sonuna kadar direnin durun, eczacının da tüm desteğini alın.
Özellikle tekrar siz TEB Merkez Heyeti Yönetimi’nden rica ediyorum, bundan sonra yapacağınız Başkanlar Danışma Kurulu Toplantılarını geleceğe yönelik umut vaat eden ve sorunlarımızın çözümüne yönelik etkili adımların atılacağı toplantılar haline dönüştürün. Ve bizleri de buraya gelme konusunda heveslendirin lütfen.
Hepinize saygılar sunuyorum.
İstanbul Eczacı Odası Başkanı