SOSYAL GÜVENLİK, SAĞLIK HAKKI VE EMEKLİLER

Uzun süredir toplumsal yaşam piyasa adına yeniden düzenleniyor. Ekonomik-mali,siyasal-yönetsel dönüşümlerle devlet ve piyasa kurumlarının iç içe işletilmesi örgütleniyor. Dünya Bankası'nın özelleştirme yönetişim programları, Dünya Ticaret Örgütü’nün kural tanımayan ticaret için aldığı kararlar, IMF'nin sonu gelmeyen alacakları için dayattığı stand-by anlaşmaları, niyet mektupları, OECD'nin düzenleyici reform programları, Birleşmiş Milletler uzman raporları inceltilmiş bir tarzda uygulanıyor. Hükümetler 'başka yol yok bunlar uygulanacak' diyor.
Bütün bunlar demokratik, katılımcı, hukuk tanıyan yeni bir düzen kuruluyormuş gibi yapılıyor. Toplumsal dengeler altüst olmuş durumda.
İnsanlar yoksullaşıyor, yoksulluk kitleselleşiyor. Geçmişte günlük ekmeği için gelecekteki hak ve özgürlüklerinden vazgeçenler, bugün ekmeğini de hak ve özgürlüklerini  de kaybetme noktasına geldi. Örgütlü olanlar ölümüne direniyor. Örgütsüz olanlar sesini duyuramadan yok oluyor. Bir şiddettir sürüyor.
TC Hükümeti 5 Mayıs 1994 tarihinde DB ile bir kredi anlaşması yaptı. Bu anlaşma gereği 'Sağlık Finansmanı Politika Seçenekleri Çalışması' Avustralya Sağlık Sigortası Komisyonuna, 'Emeklilik ve Sosyal Yardım Sistemleri Reform Çalışması' da ILO’ya ihale edilmişti. Bu kurumların önerileri doğrultusunda hükümet tarafından 4447 sayılı SG reformu yasa taslağı hazırlanmıştı. 25 Eylül 1999'da kanunlaştı ve 8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe girmişti. Bu kanunla, toplam yedi kanunda önemli düzenlemeler yapılmıştı. Tüm çalışanları kapsayacak yeni bir sistem oluşturulması ve bütçe üzerine yük getirmeyecek bir gelir-gider dengesi sağlanması, mevcut sistemin bu anlamda yeniden yapılandırılarak devam ettirilmesi çalışmaları başlatıldı.
19 Ağustos 1999 depreminden iki gün sonra 21 Ağustos'ta Yaşar Okuyan'ın TBMM'sine 'kasap et derdinde' tavrıyla sunduğu 'SSK'lı ve Bağ-Kur'lu emeklilerin aylıklarının hesaplanma sistemini' değiştiren kanun teklifi hemen yasalaştı. Bu değişiklikle 2000’den bu yana emekli aylıklarında eşitler arasındaki adaletsizlikler oluştu ve gittikçe de artıyor.
19 Ekim 2007'de AKP Çorum Milletvekili Agah Kafkas'ın TBMM'sine sunduğu 'Emekli Aylıklarına Ülkenin büyüme oranının dahil edilmesi uygulamasının kaldırılmasını' içeren kanun teklifi bir ayda yasalaştı. Emekliler bütçe dışına atıldı, milli gelirden pay alamaz oldu. Bütün emeklilerin aylıkları 2013'te üçte bir oranında daha sonraki beş yıl sonunda da yüzde elli oranında azalacak. 1994'te DB'den kredi alma şartlarını yerine getirmek için başlatılan çalışmalar devam etmiş, gelen hükümetler gidenleri aratmamıştır.
1 Ekim 2008'de bütün uygulama ve düzenlemeler reform adı altında yasalaştırıldı. SGK'nin tüm yükü işçilere, emekçilere, emeklilere yüklendi.
18 Aralık 2009'da 'Bütçe Uygulama Genelgesi' resmi gazetede yayınlandı. Buna göre 15 Ocak 2010'dan itibaren kamu idarelerinde çalışan personel ile bunların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sağlık hizmetlerine ilişkin giderleri SGK Başkanlığı tarafından karşılanacak. 7 milyon 235 bin 484 kişi sisteme dahil edildi. Hemen ardından 2010 yılında sağlık harcamalarından 2.3 milyar tasarruf yapılacaktır açıklaması geldi.
Sonuçta; ilk defa 10 Aralık 1948'de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 22. maddesi ve diğer uluslararası belgelerde 'Herkesin toplumun bir bireyi olarak sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve devletin de bu temel hakkı sağlayıcı önlemleri yerine yerine getirmekle görevli olduğunun belirtildiği ve TC Anayasası’nda 'Sosyal Güvenlik Hakkı' olarak yer alan hak fiili olarak ortadan kaldırıldı.
Sigortacılık sosyal niteliğinden soyulup bireysel hale getirildi. Özel sigorta sistemlerinin önü açıldı. Halkın vergileri ve emekçilerin işçilerin gelirlerinden yatırılan primler küresel mali piyasaların emrine verilecektir. Sağlıkta dönüşüm programları ile biz sağlık haklarımızı kaybederken; kazananlar, krizde bile büyümelerini sürdüren özel sağlık sektörü olmaktadır.
Sosyal güvenlik içinde emeklilik-yaşlılık önemlidir, kendine özgü etkileri vardır. Çok riskli bir kesimdir. Çünkü: Gelirin yerine geçecek bir sistemin olmaması toplumda çok daha fazla insanı etkiler. Bu nedenledir ki toplumlar kendilerini güvenceye almış, korumaya çalışmıştır. Bunu sosyal risk olarak görmesi ve bireyin kendi isteği dışında zorunlu programlar kapsamına alınması bu nedenledir. Ancak bu emeklilerin işçilerin ve emekçilerin siyasi olarak varlığını, gücünü hissettirdiği ölçüde böyledir.
Ülkede on milyon emekli-yaşlı insanımız var. Yedi milyon beş yüz bin emekli açlık sınırının altında aylık alıyor. Aylıklar bir haftalık ihtiyaçları karşılıyor. 100 liranın 53.33 lirasını vergiye, yine 100 liranın 32.33 lirası faturalara yatırılıyor. 100 kişinin 13 kişisi işsiz 2009'un resmi rakamlarına göre 12.170.000 kişi yoksul, 1.400.000 kişinin yiyecek ekmeği yok. Krizin ötesinde, sosyal güvenlik ve sağlık politikaları yaşamsal krizi derinleştirmiş, riskleri artırmıştır.
Sosyal Güvenlik sisteminin nasıl oluştuğu süreci incelendiğinde işçiler emekçiler siyasi bir güç olarak örgütlü oldukları sürece bu haklara sahip olmuş ve kullanmışlardır. Bu haklar 19. yüzyıl başlarında başlayan ve yıllarca süren mücadelelerle kazanılmış,korunmuş, geliştirilmiştir. Kapitalist sistem sosyal güvenlik hakkını tanıyarak kendini var edebilmiştir. Yani sermaye topluma yararlı olsun diye sosyal güvenlik sistemi oluşturmamıştır. Böyle bir olgu tarihsel olarak hiçbir dönemde var olmamıştır. Dolayısıyla içinde yaşadığımız sistem, işçileri emekçileri düşündüğü için ya da sosyal güvenlik hakkının evrensel bir hak olduğunu kabul ettiği için sosyal güvenlik kurumları yaratmış değildir.
Yapılması gereken siyasi bir güç olarak örgütlenmektir. Sermayenin denetleyemediği ve onlara hizmet etmeyen yönetiminde, denetiminde sorunları yaşayanların söz sahibi olduğu örgütsel yapılarla güç toplanabilir. Mücadele yönteminin, günü kurtarmanın ötesine geçmeyen, sürekli kendini tekrarlayan eylemliliklerden oluştuğu yanılgısından kurtulmak gerekmektedir. Çünkü emek ve zaman kaybıdır. Öncelikle hedefe kilitlenen eylem kararları alacak ve uygulayacak kadar mücadelede kararlı olunmalıdır.
Bugün Türkiye; temel insan hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılanlar, emeği yok sayılanlar bu zihniyeti yaratan ve besleyenlerle hesaplaşacakları bir döneme girmiştir. Bu ülkede var olan tüm değer ve hizmetlerde emeği, birikmiş sermayede payı olan dünün çalışanı bugünün emeklileri de; kapitalist matematik hesabıyla yok sayılmaya seyirci kalmayacak,yaşama hakkına sahip çıkacaktır.


Kaynak- BirGün Gazetesi



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat