GÖNÜLDEN BİLİME

Ahmet İnam

 

Bir toplumun yönetiminin başında bulunanlar bilgiye karşı sorumludurlar. Bilgisizden ahlaklı olmaz. Cahilden ahlaklı olmaz.

 

Siyasetteki Ahlak

 

Siyasetteki ahlak, evrendeki bütün bir yaşama duyduğumuz sorumlulukla başlar. Bu sorumluluk, yalnız bizim yaşadığımız, içinde bulunduğumuz toplumun veya cemaatin, ufak toplulukların, siyasi partilerin içinde yalnızca o topluluğa duyduğumuz sorumluluk değildir. Bütün insanlığa, yalnız insanlığa da ait değil, bütün bu gezegendeki hayata karşı, kurda, kuşa, böceğe, toprağa, buluta, yıldız tozlarına –belki biraz abartarak- kainattaki hayatın kendisine karşı sorumlu olduğumuz çok açıktır. Bunlar belki bazılarınıza cilalı sözler gibi gelebilir. Ama bence siyasetteki ahlak, yalnız siyasetteki değil, hayatın içinde, ahlakın içindeki ahlaktır. Ahlakın bir can ahlakı olduğunu unutmayalım.

        Toplumların yönetimiyle ilgili, o yönetimi elinde bulunduranların ahlakı dendiği zaman, tarihsel olarak bakıldığında, bu ahlakın öncelikle bilgiyle ilişkili olduğunu biliyoruz. Yönetime talip olanlar, yönetim için mücadele edenler, bu toplumun yönetiminin başında bulunanlar bilgiye karşı sorumludurlar. Bilgisizden ahlaklı olamaz. Cahilden ahlaklı olamaz. Yönetime talip olmak anlamında söylüyorum. Elbette sıradan bir vatandaş okumamış olabilir, ama bu toplumun yönetmeye talipseniz, dünya hakkında, yönetim biçimleri hakkında, diğer toplumların yönetimi hakkında, tarih boyunca yapılmış yönetim denemeleri, o denemelerdeki başarısızlıklar hakkında bilgimizin olması gerekiyor. O anlamda ahlaki sorumluluğumuz, insan olma sorumluluğumuz bizi bilgili insan olma sorumluluğuna götürüyor. Ve hele bu olanağımız elimizde olduğu halde kullanmıyorsak, bu daha büyük bir ahlaksızlıktır diye düşünüyorum.

        İkincisi, elbette çok bilinen bir şey. Erkine talip olduğumuz, siyaset yaptığımız toplumun sosyoekonomik açıdan düzeltilmesi, gelirlerin, nimetin, doğa nimetinin hakça paylaşılmasının sağlanması gerekiyor. Bu da ahlak adına bir gerekiliktir.

        Üçüncüsü, kültürümüze karşı duyduğumuz ahlaki sorumluluktur. Hiçbir siyasetçi boşlukta değildir; kültürel açıdan belli bir geçmişten gelir. Belli bir hayat tarzının uzatısındadır. Bu uzantı sürekli olmayabilir, kopukluklar olabilir; ama, kendisini bir kültürel aidiyet içinde görme ve o aidiyet içerisinde hem kültürüne, geçmişine duyması gereken sorumluluktan söz ediyorum.

        Biz ahlakı çok dar anladığımızda, örneğin bir insanı “hiç rüşvet yemedi”, “verdiği sözleri tuttu”, “o halde ahlaklıdır” diye övüyorsak burada bir tehlike söz konusudur. Bu dar ahlak anlayışı bir yerde bizi kripto ahlaksızlar haline getiriyor. Çünkü, ahlak, sadece anneannemizin, babaannemizin “çalmayacaksın, çırpmayacaksın”ıyla özdeşleştirebilecek bir yapı taşımıyor..

        Bir de, çoğumuzun göremediği ahlaksızlıklar vardır. Neden bunlar ahlaksızlıktır? Çünkü, o toplumda o kültürdeki hayata zarar vermişdir. Ahlakın en büyük değerinin hayatı yüceltmek, ona zarar vermemek olduğunu unutmamak gerek. Hayatın neşvü-nema bulabilmesini, açabilmesini, gelişebilmesini, bereket bulabilmesini, canlılık kazanmasını engelleyen her şey o toplumun hayatı için bir tehdittir ve ahlaksızlıktır. Aynı şey birey temelinde de söylenebilir. O açıdan, bilgi o toplumun gelişmesi için önemliyse ve siz o bilgiyi kullanmıyorsanız, ahlaksızsınız. Ve sizin moral açıdan çöküntülü bir insan olmanız ve karamsarlığınız oradaki hayatı harekete geçiremiyorsa, o hayatın çiçek açıp gelişmesini, serpilmesini engelliyorsa, o zaman sizin mutsuzluğunuz çok büyük bir ahlaksızlıktır o toplumun hayatın canlanmasını engellediği için.

        Ve o kültürün geçmişiyle buluşmasını, o kültürün geçmişiyle bütünleşerek geleceğe atılım yapmasını, gelecekte yeni sentezler oluşumlar içerisinde aramasını engelliyorsanız, işte bu da büyük ahlaksızlıktır. Bunlar belki kitapların yazmadığı, belki hukuk sistemlerinde çok açık şekilde belirtilmeyen ahlaksızlıklardır.

        “Kripto ahlaksızlık” veya “görünmeyen, gizli ahlaksızlık” dediğimiz ahlaksızlıkların bizim entellektüellerimizin ve dünyada da birçok enttellektüelin sırf entellektüel olmak adına toplumlarına yaptıkları büyük zulümler arasında bulunduğunu düşünüyorum.

        Bunlardan en önemlisi, ülkedeki, dünyadaki sorunlara büyük bir karamsarlıkla bakma tutumudur. Bu karamsarlığın ardında, belki, toplumu dinamik kılmak endişesi yatıyor olabilir. Toplumdaki gafleti, uykuyu sarsmak amacı taşıyor olabilir. Ama, bunun dozunu çok iyi ayarlamak gerekiyor. Dediğim gibi, o toplumun, o canın canlanması kaygısının öne çıkması, o insanlarda can ahlakının yerleşmesi gerekir.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji 08 Haziran 2007



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat