SGK'da Yaşanan Gelişmelerle İlgili Değerlendirmelerimiz
Sosyal Güvenlik Kurumu’nda yaşanan son gelişmeler ve Kurum’un uygulamaları ile ilgili, milyonlarca çalışanı temsil eden sosyal taraflardan biri olarak görüşlerimizi 29 Haziran 2007 tarihinde KESK Genel Merkezi'nde düzenlediğimiz bir basın toplantısıyla, kamuoyuyla paylaştık.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yeniden örgütlenmesiyle ilgili çeşitli defalar “reform” adı altında sunulan yasalara dair görüşlerimizi daha önce kamuoyuyla paylaşmıştık. Uzunca bir süre, toplumsal sorumluluğumuzun gereği, KESK, DİSK, TTB ve TMMOB olarak ortak kampanyalar düzenleyerek eleştiri ve önerilerimizi sizlerle paylaşmıştık.
Gelinen noktada, Sosyal Güvenlik Kurumu’nda yaşanan son gelişmeler eleştiri ve tepkilerimizin haklılığını ortaya çıkartmıştır.
Şöyle ki;
1. SGK Sağlık Uygulama Tebliği
Bilindiği üzere 5510 sayılı kanunla çıkarılmak istenen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasası, kamuoyunun tepkisi, eylemlerimiz ve uyarılarımız sonucu Anayasa Mahkemesi tarafından “kısmi” olarak iptal edilmişti. Bunun üzerine hükümet tarafından uygulaması 2008 yılına ertelenmişti.
Ne var ki, Sosyal Güvenlik Kurumu, 15 Haziran 2007 tarihinden geçerli olmak üzere 25 Mayıs 2007 tarihinde yayınladığı “Sağlık Uygulama Tebliği”yle, Genel Sağlık Sigortasını parça parça fiilen yürürlüğe koymaktadır. Bu tutum, Anayasa Mahkemesi’nin 5510 sayılı SSGSS yasası ile ilgili iptal kararını hiçe sayılması anlamına gelmektedir. Dahası, söz konusu tebliğin kimi maddeleri, daha önceden Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan uygulamaları yeniden güncelleştirerek hukuk devre dışı bırakılmak istenmektedir.
Seçimler arifesinde, Sağlıkta Uygulama Tebliği, AKP Hükümeti tarafından “sağlıkta devrim”, “popülizm” eşliğinde gösterişli propagandalarla sunulmaya çalışılmaktadır. Oysa bu “sözde devrim” ile,
a) Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen biçimde sevk zinciri yok sayılarak, üniversite hastanelerinde uzun kuyruklar oluşturulmaktadır, bunun sonucunda sağlık hakkına kolay erişim engellenmekte ve hastalar özel sağlık kurumlarına yönlendirilmektedir. Muhtemelen de, yetersiz sağlık personeli nedeniyle hastaların eline kısa bir muayeneden sonra reçete iliştirilerek gönderilecektir.
b) Daha önceden Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan “vaka başı ödeme” uygulaması yeniden yürürlüğe konularak tedavi bütünlüğü bozulmakta ve hastalığın çeşitli boyutlarının irdelenmesi ek ödeme adı altında hastanın sırtına yüklenmektedir.
c) Tebliğe göre, poliklinik muayeneleri için SGK, ortalama olarak devlet hastanelerine gidenler için 33 YTL, Üniversite hastaneleri için 45 YTL, Özel Hastaneler için 30 YTL ödeyecektir. Dolayısıyla Başbakan’ın “herkes istediği hastaneye gidebilecek” sözü, açıkça eksiktir. Doğrusu “parası olan herkes istediği hastaneye gidebilecek” olmalıdır. Çünkü üniversite ve özel hastanelerde, bu ücretlerin çok üzerinde olan kısım hastalar tarafından ödenmek zorundadır.
d) Uzun süreli hastalıklar nedeniyle Heyet Raporu alan hastaların, 2 yıl süreyle, hiçbir doktor kontrolü yapılmaksızın -marketten ekmek alır gibi- eczanelerden ilaç almaya yönlendirilmesi etik bir uygulama değildir. Belli ki bu uygulama, yerli ve yabancı ilaç tekellerinin iştahını kabartacak, buna karşılık hipertansiyon ve diyabet gibi belli periyotlarla doktor kontrolü gerektiren kritik durumlarda, hekim devre dışı bırakılarak hastaların hayatı tehlikeye atılmaktadır.
Bütün bu uygulamalar gösteriyor ki, AKP Hükümeti, sağlığı temel bir hak olmaktan hızla uzaklaştırarak piyasanın kar hırsına terk etmeyi amaçlamaktadır. Üstelik bunu, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın konuyla ilgili iptal ve durdurma kararlarına rağmen yaparak, hukuk tanımazlığını bir kere daha göstermektedir.
2. SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur’a Ait Malların Hazineye Devri ve Maliye Bakanlığı Eliyle Satılması
Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu,16 Mayıs 2007 tarihi itibariyle SSK- Emekli Sandığı ve Bağ-Kur’a ait 410 adet gayrimenkulün hazineye devredilerek, Maliye Bakanlığı tarafından satışını öngören bir karar almıştır. KESK olarak, Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu’ndaki temsilcimiz aracılığıyla bu karara şerh koyduk ve bu konuyu mahkemeye taşıyoruz.
Söz konusu gayrimenkullerin pek çoğu, işçilerin, kamu çalışanlarının ve esnafın primleri ile edinilmiş taşınmazlardır. Kısa vadeli kazançlar uğruna, emekçilerin primleriyle edinilmiş taşınmazların elden çıkartılması, kurumun içinin boşaltılması anlamına gelmektedir. Oysa 5502 sayılı yasa, Kuruma kendi gayrimenkullerini daha yüksek gelir sağlayarak değerlendirme olanağı sağlarken, kısa vadeli gelirler uğruna, sürekli gelir getirici kaynaklardan yoksun bırakılmaktadır.
Örneğin; bir Emekli Sandığı Gayrimenkulü olan İstanbul İstiklal Caddesindeki “SERKLDORYAN İş Hanı”, kurum tarafından çok küçük bir restorasyon yapılması durumunda yıllık getirisinin 15 milyon 400 bin ABD Dolarına ulaşacağı değerleme firmasınca tespit edilmesine rağmen, satışa çıkartılması, Kurum’un sürekli ve düzenli gelirlerinden vazgeçtiğinin bir örneğidir. Ayrıca bu iş hanının yıllık kira bedeli 426 bin 807 YTL olduğu bilinmektedir.
Yine, yüzlerce dönümlük SSK arazilerinin 5502 sayılı yasanın verdiği imar avantajlarını kullanarak daha yüksek bir değerlenme oranlarıyla değerlendirilmesi mümkünken, bu avantajları kullanmamanın hangi ekonomik gerekçeleri olabilir? Ankara’daki 546 bin 322 metrekare’lik Etlik, 58 bin 590 metrekare’lik Ergazi arsaları somut örneklerden bazılarıdır. Yine Ankara’da kurum tarafından hiçbir masraf yapılmaksızın aylık kira getirisi 468 bin 551 YTL olan 206 büro, 66 işyeri, bir otoparktan oluşan SSK İşhanı olarak bilinen Kızılay İşhanı binası da satış kapsamındaki ilginç örneklerden biridir.
Bütün bunlar, AKP’nin ekonomi alanındaki yegâne politikası olan özelleştirmeciliğin, Sosyal Güvenlik Kurumu’na da sirayet ettiğini göstermektedir. Gündelik çıkarlar uğruna, kamu kaynaklarını tasfiye etmek isteyenleri bu ülkenin emekçileri affetmeyecektir.
3. Emekli Sandığı Otellerinin Özelleştirilmesi
Sosyal Güvenlik Kurumu, yine bir yönetim kurulu kararıyla, kendisine ait Bursa Çelik Palas Oteli’nin Özelleştirme İdaresi Başkanlığı eliyle satılmasına karar vermiştir. Biz bu karara şerh koyarak, söz konusu kararın iptali ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bu konudaki işlemlerinin durdurulması için mahkemeye başvuru hazırlıklarımız sürmektedir.
Bursa Çelik Palas Oteli, daha önce de özelleştirmeye konu olmuş, bir dizi hukuki problem nedeniyle bu gerçekleştirilememiş ve bir Emekli Sandığı iştiraki olan EMEK İnşaat AŞ tarafından işletilmeye başlanmıştır. Termal Turizme hitap eden otel, yaz-kış yüzde yüze yakın bir doluluk oranıyla hizmet veren, verimli bir işletme durumundadır. Kurumun aktüeryal yapısına pozitif katkıda bulunan bu otelin özelleştirilerek kamunun elinden çıkartılması hiçbir ekonomik gerekçeyle açıklanamaz.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun temel amacı, yıllar boyunca emekçilerin primleriyle elde edilmiş zenginliklerin satılması değil, kuruluş yasasında açıkça belirtildiği üzere “sosyal sigortacılık ilkelerine dayalı, etkin, adil, kolay erişilebilir, aktüeryal ve malî açıdan sürdürülebilir, çağdaş standartlarda sosyal güvenlik sistemini yürütmektir.” Ne yazık ki, kurumun uygulamaları bu temel amaçla çelişmektedir.
Sağlık ve sosyal güvenlik bütün yurttaşları ilgilendiren önemli bir konudur. Hükümetlerin güncel politik çıkarlarına ve konjonktürel gelişmelere göre düzenlenemez. Sosyal Güvenlik Kurumu uygulamalarında bütün topluma açık, şeffaf ve ilgili tarafların görüş ve önerilerine uygun davranmak zorundadır. Hükümet veya bakanlık bürokrasisi Kurumun iç işleyişine ve yeniden örgütlenmesine yönelik “vesayetçi” tutumdan vazgeçmelidir.
KATILIMA AÇIK, ÖZERK VE DEMOKRATİK BİR KURUMUN OLUŞMASI TEMEL TALEBİMİZDİR.
KESK olarak, yurttaşlarımızın sağlık ve sosyal hizmetlere erişimindeki olumsuzluklar ve emekçilerin sosyal güvenlik haklarının korunması konusunda, üzerimize aldığımız sorumluluğumuzu bundan sonra da sürdüreceğiz. Bu konulardaki her türlü gelişmeyi kamuoyuyla paylaşarak, olumsuzlukların giderilmesi için gereken her türden girişimden ve mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi başta SGK yöneticileri olmak üzere herkesin bilmesini isteriz.
Dr. İsmail H. TOMBUL
KESK GENEL BAŞKANI