Elveda, olmayan özerklik!
“Sosyal güvenlik reformunun” önemli adımlarından biri olarak sunulan ve 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Yasası ile oluştulan sosyal güvenliğin tek çatısı Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) genel kurulu toplandı. Bu genel kurulla birlikte Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), Emekli Sandığı ve Bağ-Kur’un tüzel kişilikleri sona erdi, üç ayrı sosyal güvenlik kurumu SGK çatısı altında birleşti. Böylece 1946 yılında İşçi Sigortaları Kurumu adıyla kurulan SSK 60 yıl sonra tarihe karıştı. Kuşkusuz tarihe karışan sadece SSK’nın adı değil bir sosyal sigortacılık anlayışıdır. Ülkemizi çağdaş anlamda sosyal sigortacılıkla tanıştıran ilk ulusal ölçekli sosyal sigorta kurumu olan SSK’nın kıymeti önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılacaktır.
SSK’nın yerini SGK alırken sosyal güvenlik sisteminin ısrarla göz ardı edilen kronik sorunu bir kez daha karşımıza çıktı. Bu sorun siyasi vesayet ve özerklikten yoksunluktur. SGK genel kurulunun yetkileri ve toplanma biçimi sosyal güvenlikte siyasi vesayetin her yönüyle devam ettiğini gösteriyor. SGK Genel Kurulu hiç bir yaptırım gücü olmayan, ibra ve denetim yetkisi olmayan göstermelik bir organ, bir dilek ve temenni toplantısıdır. Ülkemizin tüm sosyal güvenlik sistemini çatısı altında toplayan ve bütün yurttaşları ilgilendiren bu devasa kurumun genel kurulu bir dertleşme toplantısıdır.
Bilindiği gibi genel kurul bir kurumun, bir örgütün en üst karar, denetim ve seçim organıdır. Genel kurullar yasama yetkisi olan organlardır. Genel Kurullar yönetim organlarını seçer, onlara görev verir, gerekirse görevden alır, denetler ve hesap sorar. Temsili demokrasi de genel kurul temsil ettiği kitle adına iktidar yetkisini kullanır. Yönetim kurullları ise genel kurullarca seçilen, atanan icra organlarıdır. Temsili demokrasinin bu en basit ilkesi ülkemiz sosyal güvenlik sisteminde geçerli değildir. Demokrasinin en temel ilkesi tepe taklak olmuştur. SGK genel kurulu danışsal bir organdır. Dahası bu yetkisiz ve göstermelik genel kurul üç yılda bir toplanmaktadır. SGK’nın en üst karar ve yürütme organı, yarısı siyasi iktidar tarafından atanan yarısı ise ilgili kesimlerin ( işçi, işveren, memur, emekli ve serbest çalışanlar ) temsilcilerince seçilen on kişilik Yönetim Kuruludur. Yönetim kurulunun gücü ve yetkisi genel kurulun üzerindedir. Üç yıllık dönem boyunca ülkemizin tüm sosyal güvenlik sistemi on kişiye emanettir.
On üyeden oluşan yönetim kurulunun beş üyesi siyasi iktidar tarafından belirlenmektedir. Bu beş üye içinde yer alan başkan üçlü kararname ile atanmaktadır. Yönetim kurulunda işçiler, işverenler, emekliler, kamu çalışanları ve serbest çalışanlar birer üye ile temsil edilmektedir. Yönetim kurulunda oyların eşitliği durumunda üçlü kararnameyle atanan başkanın oyu iki oy sayılmaktadır. Kurul bu yapısı ile her zaman siyasi iktidarın vesayeti altında bir organ olmaya mahkûmdur. Sigortalılar yönetim kararlarında hiç bir zaman belirleyici olamayacaktır. Nitekim geçmişte de olamamıştır. On kişilik yönetim kurulu ve aslında Başkan kurumun tek hâkimi durumuna gelmektedir. SGK demokratik değil oligarşik bir örgütlenme modeline sahiptir.
Yasada, kurumun “idari ve mali açıdan özerk” olduğu hükmü yer alsa da, uygulamada SGK özerk bir yapı değil bir bakanlık bürosu durumundadır. Yönetim Kurulu’nun kararların pek çoğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının onayı ile yürürlüğe girmektedir. Genel Kurula hesap vermek zorunda olmayan Yönetim Kurulu Bakana karşı sorumludur. Sosyal güvenlik tek çatı altında toplanmıştır ancak bu çatı siyasi iktidarın çatısıdır. SGK hükümetin vesayeti altında bir kurumdur. Prim ödeyenler ve sigortalılar kurumda etkisizdir. Kurum çalışanların yönetim kurulunda temsili söz konusu bile edilmemiştir.
Ancak bu “ucube”“mali ve idari bakımdan muhtar” olduğunu belirtiyordu. Ancak “muhtar” olduğu söylenen kurum aslında her dönem siyasi iktidarın tasallutu altında olmuştur. SSK özellikle 1960’lı yıllardan bu yana ciddi bir özerklik ve siyasi vesayet sorunu yaşamaktadır.
SSK Genel Kurulu ve Yönetim Kurulunun yapısı İşçi Sigortaları Kurumunun kurulduğu 1946 yılından bu yana çok sayıda değişikliğe uğradı Özellikle SSK’nın kurum yapısı yazboz tahtasına çevrildi. AKP hükümeti de yıllardır var olan bu siyasi vesayet ve tasallutu sürdürmeyi tercih etmiş ve sözde özerkliği de son vermiştir. 1946’dan 1980’e kadar olan değişiklikler Genel Kurul ve Yönetim Kurulunda sosyal tarafların temsilinin artışı yönünde oldu. Ancak 1960 yılında genel kurulun ibra ve denetim yetkisinin kaldırılması ile genel kurul sembolik hale getirildi ve kurum Çalışma Bakanlığının vesayeti altına sokuldu. 1960 yılında yapılan bu değişiklikten sonra genel kurul bir daha asla ibra ve denetim yetkisine sahip olamadı. 1978 yılında yapılan yasa değişikliği sonucunda ilk kez sigortalılar, emekliler ve kurum çalışanları yönetimde çoğunluğu elde etti. 10 kişilik Yönetim Kurulunda hükümet dört kişi ile temsil edildi ve azınlıkta kaldı. Bu yasa değişikliği ile ilk kez kurum çalışanlarına da kurum yönetiminde temsil hakkı tanındı.
Ancak bu olumlu tablo çok kısa sürdü. SSK yönetim kurulun yapısına en anti demokratik müdahale 12 Eylül askeri darbesi döneminde yapıldı. Kurumun Yönetim Kurulu üye sayısı 1982 yılında Milli Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan 2645 sayılı yasayla bir başkan ve dört üyeye indirildi. Hükümetin üç üye ile temsili öngörülürken işçi ve işverenlerin temsili ikişer üyeden birer üyeye indirildi. Emeklilerin ve kurum çalışanlarının yönetimde temsiline son verildi. Darbeciler SSK’nın demokratik yönetim kurulu yapısına tahammül edemedi. Ayrıca 1986 yılında yapılan bir başka olumsuz değişiklik ile genel kurul süresi bir yıldan üç yıla çıkarıldı. Zaten ibra yetkisi olmayan genel kurulun toplanma süresinin de uzatılması kurum üzerindeki siyasi vesayeti iyice artmasına yol açtı. 1993 yılında yönetim kurulunun yapısı yeniden değiştirildi ve yönetim kurulunun bir başkan ve altı üyeden oluşmasına karar verildi. Yeni üyelilerden birinin Bakanlar Kurulu tarafından atanması diğerinin ise kurumdan aylık ve gelir almakta olanlardan seçilmesi öngörüldü.
2000 yılında 618 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Sosyal Güvenlik Kurumu teşkilatı ve 616 sayılı KHK ile 4792 sayılı Kurum kanunu birkaç maddesi hariç yürürlükten kaldırılarak SSK Genel Müdürlüğü yerine Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı kuruldu. Genel Kurul, çok eleştirilmesine rağmen, bir danışma organı olarak bırakıldı, karar ve ibra organı olmasını sağlayacak değişiklikler yapılmadı. Yönetim Kurulunun üye sayısı sekize çıkarıldı. Ancak bu sekiz üyeden beşinin hükümet tarafından atanması, üçünün ise sosyal tarafları temsilen seçilmesi öngörüldü.
Ve nihayet 2006 yılında kabul edilen “refom” yasaları ile tek çatı olarak kurulan devasa SGK yine siyasi vesayet altında kaldı. Yeni sosyal güvenlik sistemi ile sosyal güvenliğe katkısı yüzde 20 olarak öngörülen devlet SGK’nın neredeyse tek hâkimi durumundadır. SGK Genel Kurulu sosyal güvenlik sistemimizin göz ardı edilen hastalığını, siyasi vesayeti bir kez daha hatırlattı. Kamusal bir yükümlülük olan sosyal güvenliği özelleştirme yolunda kararlı adımlarla ilerleyen siyasi iktidar olmayan özerkliğe de nokta koymakta beis görmemiştir.