KENT YOKSULLUĞU, SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM VE AİLE HEKİMLİĞİ
 

Gerek yetersiz beslenme gerekse sağlıksız koşullarda yaşama gibi birçok nedenden dolayı hastalanma olasılıkları çok yüksek olan yoksul grubun sağlık hizmetine erişim hakkı,
ne yazık ki ‘aile hekimliği’ modelinde elinden alınmıştır
AYŞE DERİCİOĞULLARI ERGUN

Yoksulluk sorunu günümüzde gelir yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun olmanın ötesinde; yoksul kategorisine dahil edilen bireylerin toplumsal, ekonomik, siyasal ve sosyal süreçlere katılamaması ve birçok hizmete ulaşamamasından kaynaklanan çok boyutlu ve toplumsal eşitsizliği körükleyen bir sorun olarak ele alınmaktadır. Castells’in ifadesiyle eşitsizlik; konut koşullarından çalışma saatlerine kadar uzanan, sağlık, konut, eğitim ve kültürel olanakları da içine alan ortak hizmetlere ulaşabilirlik ile tanımlanabilir (1997: 27-28).
80’lerden itibaren sosyal devlet anlayışının günden güne hızlanan bir biçimde terk edilmesiyle birlikte, dar gelirlilerin ve yoksulların yaşam koşulları giderek daha kötü bir hal almıştır. Yeni liberal politikalar doğrultusunda devletin etkin olduğu hemen her alandan elinin çektirilmesi ve piyasa aktörlerinin önünün açılması çabaları bireyleri vatandaşlıktan müşteriliğe doğru kaydırmaktadır. Yakın dönemde yanına “dönüşüm” ifadesi eklenerek hayata geçirilen ve metalaştırılan hizmetlerden sağlık hizmetleri de nasibini almıştır. Sağlığın metalaşması dolaylı yoldan özelleştirme aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Kamu hastanelerinde döner sermaye uygulaması, taşeronlaşma ve dışarıdan hizmet alma uygulamalarının yaygınlaşması ve özel sağlık sektörüne teşviklerin verilmesi şeklinde özelleştirme yöntemleri uygulanmaktadır.

ÖZELLEŞTİRMENİN ÖNÜNÜ AÇAN MODEL
Günümüzde sağlık hizmetleri sunumu ve finansmanında köklü değişiklikler yaşanmaktadır. Bunlardan en önemlisi ise temel sağlık hizmetlerinin, yani sağlık ocağı modelinin kaldırılarak yerine birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunumunda aile hekimliği modelinin getirilmesidir. Birçok ülkede farklı şekillerde uygulanan aile hekimliği sisteminin ülkemizdeki kurgulanışı birçok açıdan kaygı yaratmaktadır. 2005 yılından itibaren kademeli olarak geçiş yaşadığımız bu model; birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin önünü açmaktadır.
Uygulamanın arka planına bakıldığında, IMF ve Dünya Bankası’nın da bu süreçte etkin aktörler olarak yer aldığı ve temel amacın sağlık hizmetlerinin görülmesinde kamu payının azaltılması olduğu görülmektedir. Bu uygulama ile vatandaşların sağlık hakkı gasp edilmektedir.  Ücretsiz sağlık hizmeti, hekim seçme özgürlüğü olarak tanıtılan aile hekimliği modelinin finansmanı Genel Sağlık Sigortası (GSS) tarafından sağlanmaktadır. GSS ile vatandaşların sağlık hizmetlerinden faydalanması için prim ödemeleri gerekmektedir. Primlerini ödeyemeyenler ise sağlık hizmetlerinden faydalanamamaktadırlar. Dolayısıyla paran kadar hizmet anlayışının sağlıktaki yansımalarından biri aile hekimliğidir. Her ne kadar herkese ücretsiz sağlık hizmeti olarak lanse edilse de son yapılan değişikliklerle birlikte 1 Ekim’den itibaren birinci basamak sağlık hizmetlerinden 3 YTL’lik muayene katılım payı alınacaktır. Son yapılan bu değişikliklerle birlikte vatandaşlardan sağlık hizmeti alırken bir müşteri gibi davranmalarının beklenildiği aşikârdır.

SONUÇLAR NE GÖSTERİYOR?
Aile hekimliği uygulamasının mevcut sonuçları, birçok kaygıyı da beraberinde getirmektedir. Aile hekimliğinin uygulandığı illerde bebek-çocuk ve gebe izlemlerinin, aşılama oranlarının düştüğü, sağlık personelinin poliklinik hizmeti dışındaki hizmetleri tam olarak yerine getiremediği görülmektedir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin aksamasına bağlı olarak verem, ishal vb bulaşıcı hastalıkların görülme sıklığı artmıştır. Bilindiği üzere yoksulların sağlık hizmetlerine erişimleri yetersizdir. Gerek yetersiz beslenme gerekse sağlıksız koşullarda yaşama gibi birçok nedenden dolayı hastalanma olasılıkları çok yüksek olan yoksul grubun sağlık hizmetine erişim hakkı, ne yazık ki aile hekimliği modelinde elinden alınmıştır. Gerek prim ödeme zorunluluğu gerekse katılım payları, vatandaşları müşteri konumuna getirmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerini devlet tarafından finanse edilen ve başta düşük gelirli gruplar olmak üzere herkese eşit olarak sunulmasını amaçlayan anlayış, daha fazla kar elde etmenin ve piyasanın başlıca aktör olarak görüldüğü bir anlayışa doğru dönüşmektedir.

TEHLİKELER BÜYÜK
Aile hekimliği uygulamasında ana hedef; özelleştirmenin önünü açmak ve sağlığın alınıp satılabilen bir tüketim maddesi haline getirilmesini sağlamaktır. Böylelikle koruyucu sağlık anlayışını göz ardı ederek, salt iyileştirici hekimliği üstelik de satın alınabildiği ölçüde sağlaması, gelecekte çok önemli toplumsal eşitsizliklere, başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere önemli sağlık sorunlarına ve bebeklerin, kronik hasta ve yaşlıların yükselen oranda ölümlerine yol açabilecektir (Aksakoğlu ve Giray; 2007: 11).
Sağlık ocaklarının kapatılarak aile hekimliği modeline geçilmesi, sağlık hizmetlerinin tüm basamaklarının ücretlendirilmesi, katkı payı ve prim ödeme zorunluluğunun getirilmesi özellikle yoksul ve dar gelirliler açısından sağlık hizmetlerini ulaşılmaz hale getirmektedir. Çoğunluğu enformel/kayıtdışı sektörlerde sosyal güvenceden yoksun biçimde, düşük ücretler karşılığında, tabiri caizse karın tokluğuna çalışan yoksul kesimlerin katkı payı ve prim ödeme gücünün olmadığı gözden kaçırılmamalıdır. Sağlığın metalaşması, süreç içinde sağlık harcamalarının bu kesimler için ertelenebilir ihtiyaçlar kategorisine geçmesine ve dolayısıyla kronik rahatsızlıkların es geçilmesine, erken teşhis ve tedaviyle önlenebilecek hastalıkların ileri boyutlara ulaşmasına da neden olabilecektir.

PİYASA DEĞİL BİREY GÖZETİLMELİ
Türkiye’nin de sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri sunumunda geçmişten biriktirerek getirdiği birçok sorun olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu anlamda önlemler alınması ve değişikliklere gidilmesi de aslında bir gerekliliktir. Yukarıda değinilen ve yaşamı metalaştırmaya dönük uygulamaların en önemli etiketi “dönüşüm” olmaktadır. Sağlıkta dönüşüm programı da sağlık ocaklarının iyi durumda olmadığı, sevk sisteminin işlemediği ve mevcut sistemin çok fazla aksaklık içerdiği savından hareketle ortaya atılmıştır. Bu programla; sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve hakkaniyetli bir biçimde sunulacağı ileri sürülmüştür. Ancak bu değişim/dönüşüm; barınma, eğitim, sağlık vb temel insanlık haklarını metalaştırarak piyasa aktörlerinin inisiyatifine bırakacak şekilde değil, tüm vatandaşların eşit ve hakkaniyetli bir biçimde bu hizmetlere ulaşabilmelerini sağlamaya dönük bir biçimde yaşanmalıdır. Eğitim, konut, sağlık vb temel insani ihtiyaçlarda piyasa değil birey gözetilmeli, herkese insanca ve eşit koşullarda yaşama olanağı sağlanmalıdır. Bu olanağın sağlanabilmesinin yolu da piyasa aktörlerini kayıran zihniyette dönüşümün sağlanması ile açılacaktır.

AKSAKOĞLU, G. ve GİRAY, H.
(2007) “Kentsel Alanda Sağlıkta Dönüşüm”,
Memleket Mevzuat, Mart-Nisan 2007, cilt:2, sayı:21-22.
CASTELLS, M. (1997) Kent, Sınıf, İktidar,
Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat