1 Kasım 2010 tarihinde İstanbul aile hekimliği sistemine geçmeye hazırlanıyor. İstanbul’u takip edecek son 11 il ile sağlık ocakları sistemi tarihe karışmış olacak. Böylece sağlık hizmetlerinin kamusal niteliği de ortadan kalkacak.
80’li yıllar ile hızlanan sağlığın piyasalaşması sürecinde son dönemeçlere yaklaşılıyor. AKP hükümetinin 31/5/2006 tarihinde yayımlanan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (SSGSS) ile sağlıkta hizmet sunumu ile finansmanı ayrıldı. Bu kapsamda sigorta hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Devredilen hastaneler kendi döner sermaye gelirleri ile geçinmeye mecbur bırakıldı.
İkinci ve üçüncü basamak hizmet sunan tedavi kurumlarının tümüyle sermayeleştirilmesi için ise Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısının uygulamaya geçmesi bekleniyor.
Birinci basamağın sermayeleştirilmesini amaçlayan Aile Hekimliği uygulaması ise 1 Kasım itibariyle İstanbul’da yıl sonu itibariyle tüm Türkiye’ye yayılmış olacak.
Dünya Bankası’ndan ödüllü dönüşüm!
Emperyalist merkez ve kuruluşların yönlendirmesiyle hareket eden Hükümet, Dünya Bankası’ndan aldığı en iyi “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ödülüyle sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılması sürecini hızlandırdı. Bu dönüşüm sürecinde, sağlık sisteminin ve sağlık çalışanlarının durumu ise çok daha vahim hale geliyor.
“Hekim seçme özgürlüğü”, “Hekim hasta ilişkisinin kuvvetlendirilmesi”, “aile sağlığına bütüncül yaklaşım”, “7/24 Sağlık Hizmeti” , “sevk zorunluluğu getirilerek 2. ve 3. Basamak tedavi kurumları üzerindeki basıncın hafifletilmesi” gibi söylemlerle pazarlanan “aile hekimliği sistemi” var olan sistemin sorunları çözmek yerine artırmaktan başka bir işe yaramadı.
AKP yıkım sürecini nasıl ördü?
AKP hükümetinin niyetinin sağlık hizmetlerini dönemin ihtiyaçları açısından yeniden yapılandırmak olmamasının temel göstergesi, var olan uygulamalarla tümüyle ters olmasına karşın 224. Sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanunun hala muhafaza edilmesi olarak ortaya çıkıyor.
Sağlık hizmetlerini günümüzün ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırmak yerine sermayeleştirmek derdinde olan AKP hükümeti, Türkiye’nin sağlık organizasyonuna bütünsel bir değişikliğe gitmek yerine toplumsal muhalefeti de gözeterek parça parça yasalarla değişikliğe gitti.
Sosyalist sağlık uygulamalarına göre geri, kendi dönemine kıyasla ileri sayılabilecek, bu nedenle de Türkiye’de asla tam olarak yaşama geçirilmemiş, sağlık sisteminin organizasyon şemasını belirleyen ve koruyucu sağlık hizmetlerini merkeze alan 224 sayılı yasa hala yürürlükte iken; 2004 yılından bu yana birinci basamak sağlık hizmetlerinin yeniden yapılandırılması süreci, bir “pilot” yasa ve neredeyse ayda bir çıkan yönetmeliklerle düzenleniyor.
Aile hekimliğinin uygulanmasına hazırlık için 80 sonrasında Aile Hekimliği anabilim dalları kurulmasına ve 3 yıllık eğitimle aile hekimi uzmanları yetiştirilmesine karşın, AKP hükümeti Aile hekimliği uygulamasını yaşama geçirmek için daha doğrudan ve temelsiz adımlar attı.
2 haftalık kursla Aile hekimi
Normalde 3 yıllık bir uzmanlık eğitimi ve pratisyenliğe ek olarak psikiyatri, genel dahiliye, genel cerrahi ve kadın doğum uzmanlıklarının temel bilgisi gerektiren aile hekimliği ünvanı 2 haftalık kursla sertifika alan tüm hekimlere dağıtıldı.
Nüfusa dayalı bir planlama da söz konusu değildi. Hekim başına 2000-3000 kişi düşeceği söylenirken, yapılanmada hekim başına ortalama 3500 kişinin düşeceği kesinleşmiş durumda. Bu nüfusun tümünün sağlığından 7/24 bir hekim ve hemşire sorumlu olacak. Bu sorumluluk yalnız muayene değil, aşılama, gebe takibi, kadın doğum, cerrahi işlemler, temel psikiyatrik danışmanlık, rehabilitasyon ve evde bakım hizmetlerini de içeriyor.
Böylece sağlık ocağında hemşiresi, ebesi, laborantı, çevre sağlığı teknisyeni ve şoförü ile bir ekip olarak verilen; geliştirilmesi, denetimi ve yürütülmesi il sağlık müdürlüğü, sağlık grup başkanlıkları ve il sağlığa bağlı şubelerinin ortak sorumluluğunda olan hizmetler bütünlüğünden koparılarak yapılmadığında maaştan kesileceği tehdidiyle aile hekimlerinin üzerine yıkılıyor.
“Yetişemezseniz taşeronu çağırın!”
Hedef aşılama oranlarını ulaşılamadığında maaşlarından kesinti yapılacak aile hekimlerine Sağlık Bakanlığı “Yetişemiyorsanız, eleman kiralayın” diyor. Bir çok aile hekiminin bu ihtiyacı düşük ücrete çalışacak yeterli deneyime ya da eğitime sahip olmayan çalışanlarla doldurmaya çalıştığı gelen bildirimler arasında.
Devletin çekildiği her alanı sermaye dolduruyor. İstanbul’da aile hekimi ve hemşiresinin yetişemediği hizmetler için bu göreve talip taşeron sağlık firmaları aylar öncesinden reklama başladılar. Bazı özel hastaneler ve eczanelerin kendilerine hasta yönlendirilmesine karşılık bu hizmetlerinin finansmanını önerdiklerine dair söylentiler de mevcut.
Benzeri şekilde dağınık yerleşim birimlerinden sorumlu hekimlerin ulaşımından eskiden İl Sağlık Müdürlükleri sorumluyken, yeni düzende aile hekimlerinin nasıl ulaşımının nasıl sağlanacağına yasa yine serbest girişimle yanıt veriyor: Aile hekimleri araç almaya teşvik edilir. Kendi arabasıyla dağ ve köy yollarına çıkan doktorların masrafları da göze alması gerekli.
Aile hekimi mi müteşebbis mi?
Bizlere ait sağlık ocaklarını üzerlerine asılan Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) tabelaları kiralama yoluyla sessizce özelleştirilirken, sağlık ocaklarının olmadığı bölgelerde yeni merkezlerin açılması Aile hekimlerine bırakılıyor. Her ne kadar yapılacak harcamaların ASM’ler hizmet vermeye başladıktan sonra ödeneceği söylense de, bu işe girişebilmek ciddi bir sermaye gerektiriyor. Örneğin1 Kasım’da aile Hekimliğine geçecek İstanbul’da aile hekimlerine yaptıkları harcamalar için verilen ödeme tarihi 15 Aralık.
Yoksul kesimlerin sağlık hakkı tehlikede
Aile hekimliği sistemi, hekim seçme özgürlüğü olarak pazarlana dursun, başta kırsal bölgeler olmak üzere yoksul kesimler için ulaşım temel belirleyen. Ayrıca İstanbul’da ilk Aile Hekimliği yerleştirmelerinde açılan 3645 açılan noktadan 903‘ü boş kaldı. Bağcılar, Esenler, Esenyurt, Gaziosmanpaşa, Küçükçekmece, Sultangazi, Fatih, Ümraniye gibi yoksul kesimin yaşadığı bu bölgelerde yerleştirmeler henüz yapılmadı. Yani bu bölgelerde, hekim seçme özgürlüğü bir yana sağlık hakkının nasıl sağlanacağı şüpheli.
Boş kadrolar özel sektör ile doldurulacak
Plansızlığın diğer bir boyutu eldeki insan gücü. Eldeki birinci basamak sertifikalı ya da uzman aile hekimi sayısı ile kişi başına 3500 hasta düşüyor. Bir aile hekimin yasal olarak kayıtlı olarak görebileceği hasta sayısı 4000. Üzerinde hasta kaydetmesi olası değil.
İstanbul’da Aile hekimliği ve hemşireliği için yeterli başvuru alamayan ve aile hekimliğine geçişi her koşulda 2010 içinde tamamlamayı hedefleyen Sağlık Bakanlığı yeterli insan gücünün yetişmesine dair çabaya girişmeden, hastanelerde yaşanan uzman hekim sıkıntısına karşın uzman hekimlere dahi iki kez çağrıda bulunmaktan çekinmedi.
Buna karşın doldurulamayan kadrolar için geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanlığı’ndan ihtiyacın sürmesi durumunda boş kadroların özelden hizmet alımı yoluyla doldurabileceği açıklaması yapıldı. Bu açıklamanın planlama eksikliğinden kaynaklanan bir yetersizlikten çok, sağlıkta çalışma yaşamının esnekleştirilmesi ve özelleştirilmesi hedefi taşıdığı görülüyor.
Doktor-hasta ilişkisinden esnaf-müşteri ilişkisine
Aile Hekimliği sisteminde, her hastadan sorumlu bir hekimin olacağı ve böylece hasta doktor ilişkisinin kuvvetleneceği iddiası ise gerçeklik taşımıyor. Çünkü, hastanın sağlığı ve hastalığının sorumluluğu tek başına bir hekime yıkılıyor.
Aile hekimlerinin 7-24 hizmetle yükümlü olduğunun belirtilmesi, esnaf-müşteri ilişkisine dönen zeminde hekimi karşılanması güç taleplerle karşı karşıya bırakıyor. Eskiden sağlık ocaklarında ekip çalışması içinde acil durumlarla sınırlı olarak gerçekleştirilen bu taleplerin, tek bir hekim tarafından hükümet propagandasının altının doldurulması uğruna karşılanması mümkün gözükmüyor.
Ayrıca, geçtiğimiz ay içinde Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı bir yazı ile aile hekimlerine vergi levhası asmak zorunluluğu getirildi.
(soL-Ozan Toraman)
Kaynak: sol.org.tr