Sağlık mı, Borsa Endeksindeki İstikrar mı? Seçim Sizin!
GÖZ UCUYLA-Cumhuriyet
TÜRKEL MİNİBAŞ
MUĞLA/KÖYCEĞİZ- Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) gençlik kampındayız. Sağ yanımda CHP’nin Muğla Milletvekili Prof. Dr. Gürol Ergin. Sol yanımda Köyceğiz’in CHP’li Belediye Başkanı Salih Erbay ve ÇYDD Muğla Başkanı Doç.Dr. Hatice Erkızan, Gönül Okçu ve avukat Burak Erbay. Türkiye’nin geleceğini yani 22 Temmuz sonrasını tartışıyoruz.
Tartışmacılar konuşmacılar kadar Türkiye’nin sorunlarına donanımlı. Van’dan Tekirdağ’a İskenderun’dan Konya’ya Türkiye’nin çeşitli illerinden gelmiş 75 genç. Kimi hukukçu, kimi doktor. Kimi bir yıla kalmadan mühendislik diplomasını alacak, kimi hemşirelik görevine başlayacak.
Onlar Türkiye’nin aydınlık yüxü olmaya kararlılar. Ne var ki, siyasi parti programlarında kendilerine biçilen gelecekten de endişeliler.
Partilerin seçim sonrasındaki önceliklerini hatırlarsak gençler haklı. Bu önceliklerin başında da yaşamın temel hakkı olan sağlığın piyasalaştırılması gelmekte.!
Malum Türkiye, insani gelişim endeksine göre 177 ülkesinde 92’nci. OECD ülkeleri arasında kişi başına sağlık harcaması 325 dolarla en düşük ülkelerden biri. Toplam sağlık harcamalarını ulusal gelire oranladığımızda ise 7.7’yle İtalya (yüzde 8.7) ve İngiltere’ye (8.1) yaklaşmakta.
Yani? Türkiye’de sağlık sistemi özelleştikçe kişi başına sağlık harcaması OECD ortalamasının altında kalmaya devam etmiş. Buna karşılık özel kesimin sağlıktaki payı arttığı için toplam sağlık harcamalarının ulusal gelire oranı yükselmiş!. Kamu hastane doktorlarının bile tahlil, röntgen işlemleri için özel laboratuvarları şart koştuğuna, ilaç tüketimi ve ilaç ithalindeki patlamaya bakılırsa bu oran daha da artacak!.
Bu değişimi biraz daha somutlaştırmak için Türk Tabipler Birliği’nin TBMM’nin Mart 2007’deki kesin hesaplarından çıkardığı tabloya bakmak yeterli.!
Sağlık harcamalarının bütçedeki payı AKP iktidara geldiğinde yüzde 17,5’miş! İlk yılın sonunda yani 2003’te yüzde 15’e, sonrada sırasıyla yüzde 14, yüzde 12 ve geçen yıl da yüzde 10,4’e kadar gerilemiş. Temal sağlık hizmetleri için gerekli yatırım harcamalarının payı da 2002-2006 arasında 3,2’den 2,2’ye gerilemiş.
AKP sağlığa aktarılması gereken kaynakları kısınca ortaya çıkan finansman boşluğu nasıl mı sağlanmış?
SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’ndan oluşan üç sosyal güvenlik kurumunun kaynaklarından;
Döner sermaye gelirlerinden ve
Kamudan özele kaynak aktarma aracı haline dönüşen “yeşil kart” uygulamasından sağlamış. Böylelikle hem devletin sağlıktaki payını azaltmış hem de sosyal güvenlik kurumlarının kaynaklarını kullanarak özelleştirmelerin temelini atmış.!
Sonuçta kamudan özel kesime aktarılan sağlıkla ilgili kaynakların toplam sağlık harcamaları içindeki payı 2000’de yüzde 24’ken 2003’te yüzde 37’ye, 2005’te de yüzde 47’yükselmiş(*). Özel hastane, özel laboratuvar sayısı hızla artmış. Örneğin özel laboratuvar sayısı Türkiye genelinde yüzde 16 artarken bu artış Doğu Anadolu’da yüzde 105,8, Güneydoğu’da yüzde 81,5 olmuş!.
AKP’nin 22 Temmuz sonrasındaki vaatlerine gelince...
AKP’nin yeni dönem için öngördüğü sağlık programının geçen dönemden tek farkı biraz daha radikal olması. Sağlık Bakanlığı’nın görevi ve özel kesimle ilişkisi bu kez daha net tanımlanmış.
Sağlık Bakanlığı’nın görev alanının “...sadece organizasyon, koordinasyon, yol gösterici, denetleyici, takip edici, politika üretici rol üstlenecektir” tanımlanmış olması koruyucu hekimlikten aile hekimliğine, acil servisten laboratuvarlara kadar devletin sağlıktaki sosyal devlet işlevinin bittiğini göstermekte!.
Kaldı ki AKP’nin web sayfasında yer alan programdaki:
Sağlık hizmetlerinde rekabetin kuralları belirlenecek ve bunlarla ilgili yasal düzenlemeler yapılacaktır. Kalite rekabeti teşvik edilecek, sağlık sektöründe ISO kalite standardı çalışmalarına tüm yurt genelinde başlanacaktır.
Koruyucu ve tedavi edici hizmetler başta olmak üzere sağlık hizmetleri alanı, gönüllü kuruluşlara ve özel sektöre açıktır.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinden aile hekiminin muayenehanesinin kurulması için devlet ucuz krediler verecektir.
Hasta haklarını koruyan hukuki düzenlemeler yapılacak... Vatandaşlar sağlık birimlerinin kontrolünde görev üstlenecektir.
Sağlıkta eğitim kalitesinin arttırılması için gerekli tedbirler alınacak ve eğitimin planlaması dünya standartlarına göre yapılacaktır. Hemşirelik okulu, hemşirelik yüksek okulu ve sağlık teknisyenliği okulları vakıflar ve özel sektör tarafından açılabilecektir..
Şeklindeki hükümler yukardaki saptamayı yeterince doğrulamakta.
Kısacası, AKP yeni dönemde aldığı piyasalaştırmaya devam edecek. Piyasa, ulusötesi nitelikteki hastane ve ilaç şirketlerinin güdümünde fiyat belirleyecek. Bu fiyattan sağlık hizmeti alabilenler yaşam hakkını kullanmaya devam edecek. Satınalma gücü buna yetmeyenlerse doğal ayırıma uğrayacak!
Şimdi gelin de... Sağlıkta gerçekleşen bu yoksullaştırmanın vebalini sadece IMF’ye yükleyin. Sonra da sütten çıkmış ak kaşık gibi oy isteyen AKP’ye oy verin. Mümkün mü?
(*) Ata Soyer, AKP Hükümetinin 5.yılında Sağlıkta Ne Durumdayız? Tıp Dünyası, 1.4.2007