İnsanoğlu, yaşamın tadına vardığından beri, hayatın bize verilen eşi bulunmaz bir hediye olduğunu anladığından beri ve belki de hayal kurmaya başladığından beri… Nefes almaktan vazgeçmek istemedi hiç. Sonraları sadece nefes almak yetmedi. Nefes alırken acı çekmemeliydi. Evet, hayat yavaş yavaş kıymetlenmeye başlamıştı nihayet. Ucuz değildi hiçbir beden ve kolay kaybedilmemeliydi. Cehaletin yavaş yavaş aşılmaya başladığı dönemde; Hipokrat yepyeni bir tarihe ilk sayfayı açtı. Sonrasında Galenlerle, İbn-i Sinalarla taşınmaya başladı Hipokrat’ın yaktığı meşale. Sağlık, en önemli kriterlerden biri oluvermişti birden. Sağlığa hizmet için hayatını feda eden milyonlarca gölge geçti gitti yeryüzünden. Teknikler, tedaviler, cihazlar, ilaçlar… Gelişti, gelişti ve gelişti… En nihayetinde; hekimleriyle, eczacılarıyla, fizyoterapistleriyle, hemşireleriyle ve daha sayamadığım birçok gizli kahramanıyla koskocaman bir aile oluverdi sağlığa gönül verenler.

Gelişen sağlık dünyasının son yıllarda parlayan yıldızı fizik tedavi yöntemlerinden bahsetmek gerekirse biraz da… Royal Central Institue Of Gymnastics’le başladı alanımızın serüveni. İsveç’te kurulan kurum, dünyada fizik tedavi modalitelerinin uygulandığı bilinen ilk merkez. Yıllar sonra, ülkemde fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarının temeli, sevgili hocam  Prof. Dr. İhsan Doğramacı tarafından, 1961’de, Ankara’da,  ilk fizik tedavi ve rehabilitasyon yüksek okulunun açılmasıyla atıldı. O tarihten sonra fizik tedavi doktorlarıyla beraber çalışan birbirinden nitelikli fizyoterapistler yetişmeye başladı ülkemizde.

Peki nedir fizyoterapi? Biz gerçekten hangi hasta grubunu ele alıyoruz, neler yapıyoruz? Hızla değişen ve gelişen yöntemlere ayak uydurmak ve bu tanımı sürekli güncel tutmak bazen oldukça zor. Hele ki bu kadar geniş bir alanda…

Nörolojik, ortopedik ve pediatrik grup hastalar,bizim temel hedef kitlemiz. Multipl Sklerozisten hemiplejiye, osteoartritten artroplastilere, serebral palsiden brakial pleksus yaralanmalarına kadar uzanan çok geniş alanlar.

Son dönemlerde en çok önem verdiğimiz tedavi alanlarımızdan bir diğeri ‘kardiyak rehabilitasyon’ adı altında toplanan teknikler. Kalp ameliyatı ve hastalıklarının tedavisinde büyük önem taşıyan kardiyak rehabilitasyonun temel hedefi hastaların yaşam kalitelerini arttırmak. Kalp hastalarının toplum içindeki aktivitelerini yeniden kazanmaları yada koruyabilmeleri için uygulanan egzersiz ve eğitim hizmetlerinden oluşmakta.  

‘Pulmoner rehabilitasyon’ ise kronik akciğer hastalarına uygulanan standart tıbbi tedavinin etkinliğini arttırmanın yanı sıra fonksiyonel düzeyi ve günlük yaşam aktivitelerindeki bağımsızlığı geliştiren bir program. Başta KOAH olmak üzere, astım, bronşektazi, toraks deformitelerinden kaynaklanan solunum problemlerine uygulanan rehabilitasyon süreci.

‘Sporcu sağlığı rehabilitasyonu’ ise belki de biz fizyoterapistlerin göz bebeği… spor yaralanmalarını önlemek amacıyla sporcuyu eğiten, yaralanan sporcunun tedavisini gerçekleştirerek en kısa sürede spora dönüşünü sağlayan, sporcunun kondüsyonunu koruyan ve arttıran, alanında uzmanlaşmış fizyoterapistlerin eğitim verdiği geniş bir tedavi alanı.

‘Dil ve konuşma bozuklukları terapisi’ için amaç; hastaların gelişimsel veya edinilmiş konuşma problemlerine, seslerine yönelik bozukluklara ve bunlarla ilgili yutma problemlerine son verebilmek.

‘Onkoloji’ alanında fizyoterapi çalışmaları, son dönemde kanserli hastaların yaşam süresi uzadıkça, yaşam kalitesini korumak ve arttırmak adına önem kazanmıştır. Kanser hastalarına uygulanan tedavilerin komplikasyonu sonucunda birçok fonksiyonel kayıp oluşabilir. Bu kayıpların tedavisinde ve özürlülüğün önlenmesinde rehabilitasyon yaklaşımlarından yararlanılır.

Gün geçtikçe yayılan ‘yanık rehabilitasyonu’ ünitelerinde; akut ve subakut dönemde, uygun pozisyonlama, splintleme, hidroterapi ve tolere edilebiliyorsa egzersizler ile kontraktür ve kısalıkları önlemek, hastayı aktif hale getirmektir amaç. Kronik devrede yanık bölgesinde hareketsizlik uygun olacağından, uygun pozisyonlama, diğer bölgelerde hareket ve solunum egzersizleri önemli.

Geçen yıl düzenlenen Diabette Fizyoterapi Kongresi ile fizyoterapistler ‘diabet tedavisinde’ de bir halka olduklarını duyurdular. Kişiye özel koruyucu ve tedavi edici egzersiz programları, uygun ortez kullanımı ve bakım eğitimleri tedavinin önemli aşamalarından.  

‘Üriner inkontinans’ tedavisi aşamasına fizyoterapinin katkısı büyük. Egzersizlerle, vajinal koni kullanımının yaygınlaştırılmasıyla, biofeedback yöntemleriyle, elektrik stimülasyonu ve hasta eğitimi seanslarıyla sorunu büyük ölçüde çözmek mümkün.

Son dönemlerin büyük tıbbi buluşlarından biri olan ‘yüz nakli’ ameliyatlarının sonrasında da fizyoterapistler uygun rollerini aldılar. Ameliyat sonrası rehabilitasyonundaki amaç; kasları kuvvetlendirmek, sinirleri yeniden canlandırmak.

Bunlar ve buraya sığdıramadığım daha birçok alanda, biz fizyoterapistler sağlığın sanatsal eliyiz. İstiyorum ki bu yazı meslekler arası etkileşimin bir parçası olsun. Sağlık alanındaki bütün meslek grupları birbirini çok net tanısın. Tanısın ki, bu koskocaman aile daha da güçlenerek çalışmalarına devam etsin. Hizmet  insana yönelikse ve amaç yaşayabilmeyi sağlayıp,yaşam kalitesini arttırmaksa…

Hepimize kolay gelsin.

Stajyer Fizyoterapist



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat