“Haydaülen de ülende
Eyüp’üm gitti bulunmaz
Elleme kör olası Arap
Uykularda adam vurulmaz...”
Ege’de “Konturbaz” derler tütün kaçakçısına. Bizim oralarda; bizim oralar dediğim Toroslar, “Ayıngacı”. Durup dururken icat edilmedi kaçakçılık. Reji İdaresi boğazına çöküp lokmasına el atınca bunalıp nefessiz kalan tütün ekicisi, “kendim satarım” deyip vurmuş atının terkisine “sarıkızı”, adı kaçakçıya çıkmış!
Reji İdaresi padişah fermanlı “ecnebi” şirketi ki devlet içinde devlet! Devletin jandarmasını kolluk gücünü yoksayıp bir yana iterek sayısı 7 bini aşan aylıklı,ikramiyeli özel silahlı gücüyle, tütünün ekim sahasından tabakaya girişine kadar olan macerasını denetlediğini yazıyor tarih kitapları. Niyazi Berkes’in aktardığına göre,”küüt!”
“Küüt!” alnının ortasından vurulduğunda çıkan ses oluyor. Tam olarak şöyle yazıyor Berkes: “Bir köylü bu idarenin tekeli altında olan kendi yetiştirdiği tütünden yarım okka bir yana saklayayım dese Reji kolcusu tarafından küt! alnından vurulurdu. (Niyazi Berkes, 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz.) Berkes’ten sadece 1901 yılında kolcular tarafından vurulup öldürülen köylü kaçakçı sayısının 20 bin olduğunu öğreniyoruz. Reji İdare’sinin hüküm sürdüğü bütün dönemler için de 50-60 bin sayısı telafuz ediliyor.
30 yıldır sürmekte olan iç savaşta Kürdüyle Türküyle 40 bin kişinin ölümünden söz edildiği günümüzde, eskiye dönüp Reji dönemine dair bir adlandırma yapın deseler, savaşın şiddetinin ölçüsü olarak insan kaybını önceleyerek söylüyorum; benim oyum dönemin adının Tütün Savaşları olması doğrultusunda olacaktır...
***
Reji İdaresi denilen vahşi cendereye dair bilinen ve tekrarının sizleri bunaltmayacağını umduğum birkaç notu iletmenin hiçbir sakıncası olmasa gerek.
1883 olmalı, Osmanlı döneminin imefesi Duyun-u Umumiye İdaresi’nin tekelinde bulunan tütün gelirlerini toplama yetkisinin yeni kurulan Reji Ortaklığı’na verilmesi.
Adı da pek tumturaklı batasıcanın: “Memalik-i Osmniye Duhanları Müşterekül Menfaa Reji Şirketi... Aşağı yukarı şu anlama geliyor: Osmanlı ülkesi tütünlerinin işletilmesi için kurulmuş çıkar ortaklığı... Tam olmasa da mealen bu anlama geldiğini söyleyebiliriz. Duyun-u Umumiye’den Reji İdaresi’ne geçişle birlikte kuruluyor bu çıkar ortaklığı... Eski dille müşterekül menffa...
Bu özelleştirme modelinin o günlerin para için insan eti yiyicilerinden, yamyam yazıyor sözlükler; günümüz para için insan eti yiyicilerine aktarılan deneyimin pek çok yararlı olduğunu düşünmekten kendini alıkoyamayanlara hak vermemek elde değil.
Çeşitli kaynaklardan okuyup belliyoruz. Çıkar ortaklığının üyeleri Avusturya, Fransa, Almanya ve İngiltere’den oluşuyor. İlkin 30 yıllık bir sözleşme yapılıyor. Selanik’ten Halep’e kadar tütün ekilen ve işlenen her karış Osmanlı toprağı ve işliği bu çıkar ortaklığının kurmuş olduğu Reji İdaresi’nce denetleniyor. “Sarıkız”ın ekimi için alınacak ruhsattan başlayıp miktarına, cinsine ve sarılıp tabakaya girinceye kadar olan macerası, sözün kısası her adımı Reji İdaresi tarfından denetleniyor.
İttihatçılar 1911 yılında Reji İdaresi’ni ortadan kaldırmak için köşeye kıstırıyorlarsa da, Reji’nin imdadına Trablusgarp Savaşı yetişiyor. Savaş koşullarının getirdiği iktisadi güçlükler İttihatçıların elini kolunu bağlıyor. Ardından gelen Balkan Savaşları ile Reji kıstırıldığı köşeden rahatlayarak çıkıyor ve sözleşme uzatılıyor.
Reji İdaresi’nin yıllarca süren akıl almaz bu sömürüsünden sonra Osmanlıyı terkettiğini görmek, Osmanlıya nasip olmuyor. 1925 yılına kadar beklemek gerekiyor. Yeni kurulan genç Cumhuriyet bu İdare’den, 1925 yılında satın alma yoluyla devletleştirerek kurtulabiliyor.
Cumhuriyet Hükümeti kurduğu “İnhisarlar İdaresi” ile tütünün ve alkollü içeceklerin üzerindeki “ecnebi” hakimiyetini kaldırıyor. İsmet Paşa anılarında" Ecnebi ülkelerin ve onların Türkiye’deki kimi işbirlikçilerinin uzun bir zaman peşinde dolandığından sözediyor “İnhisar” ın kaldırılması için. Dolananlar arasında İnhisarlar İdaresi’nin kaldırılması doğrultusunda yasa değişikliği teklifi için “nabız yoklayan” milletvekillerinin de epeyce bir yekün tuttuğunu belirtmekten kendini alamıyor Paşa...
Sonra süreç biliniyor. İçinden geçerek öğreniyoruz. Demirel... Özal... Koalisyonlar... Akp...
***
Şimdi Ankara’nın orta yerinde, Sakarya’da Tütün Savaşı var!
Bir yanda tütün işçileri eksi bilmem kaç derecede, buz gibi soğukta ısınmak için yaktıkları odun ateşlerinin çevrelediği sokaklarda yeni edindikleri dostlarıyla halkalanmışlar ki sakalları öfkeli ve bakır!
Öte yanda Reji İdaresi’nin temsilcisi Akp ve apartta bekleyen kolcular fevkalade korkak ve oynak ve puşt zulası!
Bir yanda, hani benzetsek diyorum, dünya yakışığı, lokmasını Reji’ye kaptırmak istemediğinden “sarıkızı” atının terkisine vurmuş kaçakçı Eyüp ya da ne bileyim “Al ganlara boyanmış Kerimoğlu” ki sen de tütün işçisi... Öte yanda Reji İdaresi’nin kolcusu “kör olası” Kör Arap takmış avanesini peşine ki ben diyeyim Tayyip; siz ne derseniz deyin karışmam!
***
Ana bu... Ne yapsın kadıncık! Kaçakçı oğlunun ardından düzüyor ağıtı ama neye yarar ilenip yakarmak uykuda yakalanmış bir kere.
Kör Arap uykuda kurşunluyor Eyüp’ü... Sonrası... Haydaülende!
Aklıma gelmişken siz bu Ege türküsünü bilir misiniz? Muğla Zeybeği Muğla Zeybeği olmasına da, ben değiştiveedim..
Hadin bakam argedeşle hunların defterini dürüveelim gari: Haydaülende!
(*) sol.org.tr adresinden alınmıştır.