Preeklampsi hastalığı (gebelik zehirlenmesi) gebeliklerin yüzde 2-5’ini etkileyen, anne ve bebek ölümlerinin en önemli sebebi olan bir gebelik sorunu olarak tanımlanıyor. Bu hastalık dünyada her yıl 100 bin civarında kadının ölümüyle sonuçlanan ciddi bir durum olarak biliniyor. Acıbadem Kadıköy Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Şule Selvi, bu hastalığın ortaya çıktığı gebeliklerdeki bebeklerde, anne karnında gelişme geriliği olasılığının dört kat fazla olduğunu belirtiyor.

Bu hastalığın 32’nci gebelik haftasından önce gelişmişse erken, sonra gelişmişse geç preeklampsi olarak değerlendirildiğini belirten Dr. Şule Selvi, “Erken preeklampsi aynı zamanda ciddi (ağır) preeklampsi olarak da tanımlanır. Özellikle erken preeklampsinin önceden belirlenmesi ve önlenmesi bugün tüm dünyada kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının en çok uğraştığı konuların başında geliyor” diyor.

 Hastalığın belirtileri hakkında bilgi veren Dr. Şule Selvi, bunları şöyle sıralıyor:

 -Gebeliğin ikinci yarısından itibaren gelişen hipertansiyon.

-İdrarda protein görülmesi.

-Vücutta ödem oluşması.

-Oksijenlenmenin azalması.

-Hipertansiyona bağlı olarak gelişen böbrek yetmezliği.

-Görme kaybı.

-Karaciğer fonksiyonlarında bozulma.

-Bu durum beyni etkilediğinde, önce sara krizi-baş ağrısı ile başlar (ki buna eklampsi denir)sonra da beyin kanaması meydana gelebilir. Öldürücü sonuçlar ise karaciğer yırtılması, böbrek yetmezliği, vücutta yaygın kanamalar ve beyin kanaması ile olur.

ŞİŞMANLAR VE İLK KEZ GEBELİK YAŞAYANLAR DİKKAT ETMELİ!

Hastalığın erken tanısı için gebenin öyküsünün çok iyi alınmasının önemini vurgulayan Dr. Şule Selvi, hastalığın sıklıkla 35 yaş üstü hamilelerde, ilk gebeliğini yaşayanlarda, vücut kitle endeksi 30’un üzerinde olanlarda, önceki gebeliğinde preeklampsi geçirmiş kişilerde, damar hastalığı mevcut kadınlarda ve tedaviyle gebe kalanlarda görüldüğünü söylüyor. Gebeliğin 11-13’ncü haftalarında yapılan muayenede kan basıncı ölçümünün basit gözükse de ideal ölçüm yapıldığında oldukça belirleyici olduğuna değinen Dr. Selvi, şunları söylüyor:

Tansiyon her iki koldan, 5 dakika istirahat sonrası, kalp hizasından ölçülmeli ve bir dakika sonra tekrarlanmalıdır. Büyük ve küçük tansiyon ölçümlerinin toplamı 110 mm hg’nin üzerindeyse risk oluşturuyor. Yine 11-13’ncü haftada yapılan doppler ultrason incelemesi de önemli bir belirleyici uygulamadır. Son yıllarda üzerinde çalışılan biyokimyasal belirteçler de umut vermektedir.”

TEDAVİSİ NASIL YAPILIYOR?

Bu hastalığın henüz bilinen bir tedavisinin bulunmadığına dikkati çeken Dr. Şule Selvi, “Tedavi gebeliğin haftasına göre, hastalığın belirtilerinin ciddiyetine, bebeğin doğumdan sonra yaşayabilirliğine bağlı olarak gebeliğin sonlandırılmasıyla, yani gebenin doğurtulmasıyla oluyor. Diğer tedaviler sadece belirtilerin hafifletilmesi ile zaman kazanmak amacıyla yapılıyor” diyor.

Dr. Selvi, bu konuda faydalı buldukları bazı bilgileri paylaşarak şunları söylüyor: “Gebeliğin 12’nci haftasından itibaren (12-16. haftalarda) riskli grup hastalarda, düşük doz aspirin kullanımının, preeklampsinin erken gelişmesini, belirti ve bulguların hafifletilmesini, aynı zamanda bebeklerde gelişme geriliğinin azaltılması sağladığı ispatlanmış. Yüksek risk grubunda bulunan, beslenmesinde kalsiyum eksikliği olan gebelere ilave kalsiyum vermek faydalı olabiliyor. Ayrıca magnezyum takviyesi yapmak azımsanmayacak faydalar sağlıyor. Hipertansiyonu ve ödemi azaltmakta az tuzlu, bol proteinli diyet işe yarayabiliyor. Yüksek tansiyonu kontrol altına almak için tansiyon ilaçlarının mutlaka doktor kontrolünde alınması gerekiyor ve tansiyonun yakın takibi büyük önem taşıyor.”

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat