ENTERNET/Mehmet Sucu
Onlar Bir Kuşak Değil
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Nail Güreli’nin, dinozorları “d” kuşağı olarak tanımladığını sizlerle paylaşmıştık. Nail Güreli’nin geçen hafta iki kitabı birden yayımlandı. İlkinin adı “İnsanlarıyla, Sosyal Değişimiyle, Yöre Yöre İşte Türkiye”, ikincisi ise “Bu Darbeler Kime” adını taşıyor. Usta gazeteci, kitabını imzalarken de darbelerin dinozorlara yönelik olabileceğini belirtmiş. Sayın Güreli’nin “d” kuşağına ilişkin saptamasına bir ek yapmak da gerekli herhalde. Kısa bir beyin cimnastiği sonunda “d” kuşağının bir ikincilinin olduğunu görmek olası.
Onlar aslında eski örgütlerinden kopmuşlar ve kendilerine yeni yerler arıyorlar. Çoğunlukla medya iş kolunda çalışmayı seviyorlar. Bu iş kolunda çalışmasalar bile mutlaka medya ile yakın ilişkide bulunmaya dikkat ediyorlar veya yolları bir yerde medya ile kesişiyor.
Bugünlerde bütün gençlikleri boyunca emperyalistlikle suçladıkları ülkelerin ve kurumların en ateşli savunucusu oldular.
Danışmanlık adı altında yüksek miktarlarda maaş, telif ücreti, yolluk ve program-konferans bedeli alırlar.
Düzenin medyasına sırtlarını dayayıp onların icazetini almak için de “bir daha asla eskisi gibi olmayacağının” güvencesini verip vakıfçılık oynamayı çok severler.
Emperyalist bir oluşum olan AB fonlarıyla veya ABD emperyalizminin ‘sivil’ uzantısı olan Soros ile çıkar bağlantısı kurmaya bayılırlar. Bir dönem barış diyenleri revizyonistlikle suçladıklarını unutup bu kelimeyi anlamsızlaştırma pahasına olur olmaz her yerde ve organizasyonda kullanmaya önem verirler.
Onların da aslında belirli bir yaş grubu yok. Sadece 40 yaşın üzerinde ama değişik yaş gruplarında yer alıyorlar. Bu açıdan bakınca tam olarak bir kuşak olarak adlandırmak pek de doğru değil. ancak yine de birbirlerine yakın yaştalar.
Belki de gençlik heyecanlarını kaybettikleri, içlerindeki çocuğu öldürdükleri için böyleler. Ya da bir çıkar batağının içinde debelenip kendilerini haklı çıkarma uğraşı içindeler.
Gençken söylediklerini neredeyse unutmuşlar. Kim bilir belki de kendi gençliklerine düşman olmuşlar büyüyünce...
Yitik kuşak kendileri için en sevdikleri sıfat oldu. Çünkü bağımsızlık ve özgürlük için ödedikleri bedelleri unutmak istiyorlar. Çünkü yitik kuşak edebiyatı, her şeyi boşu boşuna yaptık demenin bir başka yöntemi.
Onlar dünyayı kurtarmak yerine kendini kurtarmak, düzeni değiştirmek yerine kendini değiştirmeyi seçmek, ezilenin yanında yer almak yerine ezen olmayı tercih etmişler.
Gündüz sağda solda hemen her konuda vaaz verip, ulvi fikirlerini açıklayıp, halkı aydınlatıp, geceleri “alemlere akıp” alkol buharında ülkeyi kurtarmayı yaşam biçimi yapıyorlar.
Bir zamanlar yoz dedikleri değerlerle bugünlerde içli dışlı olmayı entelektüelliğin gereği olarak görüyorlar. Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, müzik yaşamlarının ikinci çıkışını onlara borçlu.
Özgürlük derken bile kendi içlerindeki çifte standardı ve bizden-onlardan ayrımı yapmayı ihmal etmiyorlar. İfade özgürlüğünden yargılanan herkesin davasını desteklemiyorlar. 301. maddeden yargılanan bir yazarın duruşmasında hepsi hazır ve nazır olurken 92 yaşındaki bir bilim kadınının benzer duruşmasına gidip ona destek olmayı akıllarına bile getirmiyorlar. Aslında ikiyüzlüdürler ama bunu kendilerine bile itiraf edemezler.
Onları belki de ilk kez kaleme alan Maksim Gorki oldu. 1904 yılında yazdığı “Yazlıkçılar” adlı eserinde, dönek liberallere karşı gerçek demokrat aydın tipini konu almıştı. Şimdi bir daha düşününce, onlara kuşak bile dememek gerektiğini fark ediyor insan.
Onların kuşağı yok, onların yaşı yok, onların sadece adı var: Dönek..