İNSAN EVRİMSEL AÇIDAN ACIYA DAYANIKLI
Mutluluğu haplarda aramayın!
Üzüntü, hüzün ve karamsarlık hayatta kalmak için gerekli mi, yoksa sonsuza dek uzak durulması gereken bir durum mu? Bazı psikiyatristler mutsuzluğun antidepresanlarla uzaklaştırılmasını gerekli görseler de, bazıları insanların evrimsel açıdan acılara dayanıklı olduğuna, mutsuzluğun normal seyrine bırakılmasının daha doğru olacağına inanıyor.
Gri rengin egemen olduğu kış günleri ve tüm ağırlığı ile üzerimize çöken ekonomik kriz, insanları adeta depresyona girmeye zorluyor. Ancak kişisel mutluluğun her şeyin üzerinde tutulduğu kapitalist dünyada, acıya tahammül etmek lüzumsuz bir davranış olarak algılanıyor. Hele bu kadar çok sayıda antidepresan piyasalarda boy gösterirken….
Antidepresanlar insanların üzüntülerinden, karamsarlıklarından, hüzünlerinden kurtulmalarını sağlar. Üzüntü, yalnızca klinik depresyon tanısı konmuş insanlara özgü bir duygu değildir. Pek çok insan bir ilişkinin bitmesi, işine son verilmesi, sevilen birinin kaybı sonucu bu duyguyu zaman zaman yaşar. Dolayısıyla günümüzde giderek daha fazla sayıda insanın antidepresan kullanmasına şaşırmamak gerekiyor.
DERTLER İLAÇLA
GEÇİŞTİRİLEBİLİR Mİ?
Ancak bu kadar çok insanın antidepresan kullanması doğru mu? Son yıllarda akıl sağlığı tedavisi konusunda yapılan çok sayıda çalışma, bunun doğru bir yaklaşım olmadığını gösteriyor. Bu görüşteki insanlar, normal bir mutsuzluğu hastalık olarak ele alıp tedavi etme eğiliminin, biyolojimizin kritik bir parçasını yok edeceğinden endişe duyuyor. Başka bir deyişle mutsuzluk evrimsel bir amaca hizmet ediyor. Eğer bu duyguyu yitirirsek, çok büyük bir kayba uğrayabiliriz.
“Üzüntünün Kaybı: Psikiyatri normal bir üzüntüyü depresif bir hastalığa nasıl dönüştürdü”(The Loss of Sadness: How Psiychiatry transformed normal sarrow into depressive disorder-Oxford University Press, 2007) isimli kitabın yazarlarından New York Üniversitesi’nden sosyal bilimci Jerome Wakefield, insanların, mutsuzluk gibi biyolojik yapılarının önemli bir kısmının gerekli olup olmadığı konusunda gereksiz tartışmalara girdiği kanısında.
O zaman belki de insanların mutsuzluklarını fazla sorgulamadan, olduğu gibi kabullenmeleri gerek. Buna karşın çok sayıda psikiyatrist bunun tersini düşünüyor; üzüntünün depresyona dönüşmek gibi eğilime sahip olduğuna inanıyorlar. Öyle ki insanlar haklı nedenlere bağlı olarak mutsuz olsalar dahi, kendilerini daha iyi hissetmek için ilaç almalarının daha doğru olduğu görüşündeler.
Peki kim haklı? Üzüntü yaşantımızın olmazsa olmaz bir parçası mı, yoksa normal olan üzüntüsüz bir yaşam mı?
Üzüntünün yaşantımızdaki önemine ilişkin somut bir örnek vermek ne kadar zorsa, insanlardaki üzülme eğiliminin nasıl evrildiğine ilişkin görüş belirtmek de o kadar kolaydır. Bir görüşe göre üzüntü kendini koruma stratejisidir, çünkü diğer primatların da bazı koşullar altında üzüldükleri görülüyor. Örneğin bağlı olduğu grubun liderliğini yitiren bir maymunun grubu terk edip çekip gitmesi, grubun yeni liderinin güvenliği için gereklidir. Aksi takdirde eski ve yeni liderin kapışması ölümcül sonuçlara yol açabilir.
Wakefield insanlar söz konusu olduğunda üzüntünün başka işlevleri olduğuna inanıyor. Bu da yapılan yanlışlardan ders çıkartmaktır. “Yoğun bir üzüntünün işlevlerinden biri de, yaşantımızın normal rotasından bir süreliğine ayrılıp, başka bir şeye odaklanmaktır” diye konuşan Wakefield, “Üzüntü psikolojik bir caydırıcı görevi görebilir; aynı hataları tekrarlamamamıza engel olur. Üzüntü yaşamamak için insanlar ilişkilerinde daha temkinli davranmaya çalışırlar” diyor.
AĞIR DEPRESYONUN BİLE
YARARI VAR!
İngiltere’deki Cardiff Üniversitesi’nden psikiyatrist Paul Keedwell, ağır depresyonun insanları uzun süreli stresin etkilerinden koruduğunu iddia ediyor. Keedwell, “Depresyona girmediğiniz takdirde, tükeninceye veya ölünceye kadar kronik stres durumundan çıkamayabilirsiniz” diyor. Keedwell ayrıca üzüntünün bir tür iletişim aracı olduğunu söylüyor: “Üzüntümüzü belli ederek toplumun diğer üyelerine yardıma gereksinim duyduğumuzu duyururuz.”
MUTSUZLUK VE YARATICILIK ARASINDAKİ İLİŞKİ
Ayrıca yaratıcılığın karamsarlık ve mutsuzlukla bağlantılı olduğu görüşü de yaygın. Pek çok sanatçının depresyon geçirdiği, manik-depresif olduğu biliniyor. Mutsuzluk ve yaratıcılık arasındaki doğrudan ilişkiyi test etmek için kontrollü bir çalışma yapılmamış olsa da, gözlemlerimize dayanarak yaratıcılığın duygudurum bozuklukları ile bağlantılı olduğu sonucunu rahatlıkla çıkartabiliriz. Harvard Üniversitesi’nden Modupe Akinola ve Wendy Berry Mendes depresyon belirtileri gösteren insanların yaratıcı işlerde daha başarılı olduklarını ortaya çıkarttı.
AŞIRI MUTLULUK ZARARLI
Illinois Üniversitesi’nden psikolog Ed Diener, ölçüsüz mutluluğun insanların mesleklerine zarar verdiği ileri sürüyor. Diener ve ekibi mutluluk ölçeğinde 10 üzerinden 8 puan alan deneklerin, 9 ve 10 alan deneklere göre gelir düzeylerinin daha yüksek olduğunu ortaya çıkartmış. Ancak 9 ve 10’luk deneklerin özel yaşamlarında daha başarılı ilişkiler kurduğu da gözden kaçmamış.
Bu sonuçlar mutlu insanların iş yaşamında başarı ve statü yerine yakın ilişkilerde mutluluğu tercih ettiklerini gösteriyor. Ancak aynı sonuçlar, aşırı mutlu insanların yaşamlarında, kendilerine yarar sağlayacak değişiklikleri yapmaya pek de hevesli olmadıklarını işaret ediyor. Keedwell, bu sonuçlara dayanarak keder ve mutsuzluğu ilaçla tedavi etmenin aynı şeyleri yapmasından korkuyor. Gerçek sorunları farklı –örneğin yanlış bir ilişki- olan insanları antidepresanlarla tedavi ettiğiniz zaman, gerçek sorunlarına çözüm arayacak yerde, bu sağlıksız koşulları sürdürmelerini sağlarsınız diyor.
KLİNİK DEPRESYON FARKLI
Az miktarda mutsuzluğun yararlı olup olmadığı konusunda tartışmalar sürerken, klinik depresyonu tedavi etmemenin kesinlikle zararlı olduğu konusunda herkes birleşiyor. Ne yazık ki bu ikisi arasında kesin bir çizgi çizmenin zorluğunun da herkes farkında.
Bu durumda hangisi daha tehlikeli? Normal bir üzüntü halini aşırı dozda ilaçla tedavi etmek mi, yoksa klinik depresyonu yetersiz dozda ilaçla tedavi etmek mi?
Avustralya’daki Sydney Üniversitesi Beyin ve Akıl Araştırma Enstitüsü’nden Ian Hickie ağır depresyon geçiren kişilerin ilaçsız bırakılmasını daha tehlikeli görüyor. Son yıllarda depresyon tanısı konan vakaların artmasıyla, intihar vakalarında belirgin bir azalma olmasını bu görüşe bağlıyor. Sınırdaki depresyon vakalarının tanısının doğru konması konusunda dikkatli olunması uyarısında bulunan Hickie, “İntihar vakalarının pek çoğu ağır depresyonlu kişilerde değil, sınır depresyondakilerde görülür” diyor.
Wakefield ise ihtiyaç duyulmadığı vakalarda gereksiz ilaç tedavisinin olumsuzluklarına değiniyor. Ayrıca antidepresanların ciddi yan etkilerinin olduğuna da dikkat çekiyor.
ANTİDEPRESANLARIN KURBANI OLMAYIN!
Bütün bu bulguların ışığında insanlar mutsuz olduklarında ne yapmalı? Yaşantımızda karşılaştığımız acı yaşam deneyimleri karşısında acı çekmeyi ve bir süre hayattan kopmayı göze almalı mıyız? Yoksa doktora koşup mutluluğumuza yeniden kavuşmak için bu duygusal yolculuğumuzu hızlandırmalı mıyız?
Richmond’daki Commonwealth Üniversitesi’nden psikiyatrist Ken Kendler, bazı insanların hayatlarında üzüntüye yer vermedikleri zaman daha iyi olduklarını ileri sürüyor. Örneğin ölümcül bir hastalığa yakalanan insanların yaşamlarının son zamanlarını mutsuzluk içinde geçirmek istemedikleri için antidepresanlardan yardım almalarının daha doğru olduğunu savunuyor.
Ancak Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nden psikiyatrist Terence Ketter, böyle aşırı uç vakaların dışında kalanlar için mutluluk haplarının bir bedeli olduğuna dikkat çekiyor. Ketter’a göre bu bedel insanın kendi kendinden aşırı hoşnut olup sınırlarını zorlamaya çalışmaması. “Mutsuzluk bence yararlı bir şey” diye konuşan Ketter, “Hoşnutsuzluk insanları değişiklik yapmaya teşvik eder. Hüzünlü veya üzüntülü olmak duygusuzluktan daha iyidir. Duyguların ifadesi de bir iletişim yoludur” diyor.
ORTA YOL
Peki bunun bir orta yolu yok mu? Her iki görüşü savunan bilim insanları hap kullanmadan üzüntüyü azaltmanın yolları olduğunu söylüyor. “Bunun alternatifi sizi neyin mutsuz ettiği hakkında düşünmektir” diye konuşan Wakefield, “Bir diğer olasılık da zamana şans tanımaktır. Durumunuz hakkında farklı görüşler aldıkça seçenekleri daha iyi değerlendirebilirsiniz” diyor.
Diener ise insanların mutluluk kavramı üzerine bu kadar düşmelerinin zararlarına değiniyor. Çağımızda bireysel mutluluğun bu kadar yüceltilmesinin insanlarda saplantı haline geldiğini belirterek, ilaç şirketlerini de bu eğilimden yararlanmaya çalışmakla suçluyor.
Derleyen: Reyhan Oksay Cumhuriyet Bilim Teknik
Kaynak: www.newscientist.com
www.nlm.nih.gov/medlineplus/antidepressants.htm
http://www.newsweek.com/id/107569