İhale bataklığı Türkiye'nin batağıdır!
Bir iktidarın ekonomik iyi niyetini ihale bağlamında aldığı kararlarla anlayabilirsiniz. İhale sisteminin demokrasinin başlangıcından bu yana yükselen bir getiri eğrisi var. İhale Türk ekonomisinin yeni çağdaşlaşma mitosudur. Bilim, teknoloji, işletme bunun yanında ikinci plandadır. İktidarların ihale 'management'i Türk politikasının en büyük performansıdır.
İhale bataklığı cehalet egemenliğinin irinleşmiş yarasıdır. Eyyamcılar ve kar ortakları çeşitli göz alıcı perdelerle halkın gözünden gerçekleri saklıyorlar. Cehaletin ahlaksızlık ve çirkinlikle iç içe olduğu bir dönemi yaşıyoruz.
Eğer Türkiye'nin iflas etmiş kent ekonomisinden çıkması isteniyorsa, eğer Türkiye'nin dolaylı rüşvet bataklığından kurtulması isteniyorsa, eğer partilerin belediyeler aracılığı ile halkın parasını kasalarına aktarmasına engel olunmak isteniyorsa, Eğer Türkiye'nin bir türlü bitmeyen, kötü inşa edilmiş yollarından, yetersiz kanalizasyonundan, çirkin kamu yapılarından kurtulması isteniyorsa, eğer ulusun verdiği vergilerle yapılan okulların, hastanelerin, kamu binalarının 'en ucuza yapılacak' safsatasıyla en bilgisiz ellere teslim edilmesine engel olunmak isteniyorsa... 'ihale Bataklığının' kurutulması gerekir.
Başka bir deyişle yatırımların büyük bir bölümünü emen inşaatların gözü paradan başka bir şey görmeyen müteahhitlerce oy satın almaya dönüşmesini sağlamak üzere partilere akıtılmasına engel olacak bir bilincin oluşması gerekir.
Kuşkusuz belediyeler milyonlarca kentlinin yaşamsal gereksinmeleri için büyük yatırımlar yapmak zorundalar. Artık köylü kentte oturuyor. Sorun bu yatırımların yapılma yöntemi ile ilgili yanlışlar, proje, teknoloji seçimi ve uygulamaya ilişkin karar verme mekanizmaları ve bunlara çerçeve olan yasalardan kaynaklanmaktadır. Bunların başında 'ihale yasaları' geliyor.
AKP KEŞFETTİ
Biz neredeyse bir yüzyıldır Osmanlı'dan miras kalan altyapısız, yolsuz, binasız, büyük köy niteliğinde, sayısal akromegali geçiren yerleşmeleri kentleştirmeye çalışıyoruz. Bunun kısa vadeli bir süsleme işi olmadığını sonunda anladık. Bu arada tarihi kentlerimizi yok ettik. Fakat partilerimiz ülkenin en büyük yatırımının bir iktidarda kalma anahtarı olma yolu olduğunu da pratik zekâlarıyla çabuk keşfettiler. Bunun yasal çerçevesi ihale yasalarıdır.
AKP rejimi bütün ihalelerin kendi yandaşlarına verilmesi yollarını keşfetmiştir. İhale sadece bir teknik sorun değil, bir politik sorundur. Uzun yıllardır Büyük Millet Meclisi'nin iç yargısının ağırlığı ihale yolsuzluklarıdır. Türkiye'de bu sorunu sokaktaki en sade vatandaş bile bilmektedir. Ve kanıtlanması en zor, fakat uygulanması en kolay hortumlama sistemidir. Ülkemizde büyük bir randımanla uygulanmaktadır.
Bir iktidarın ekonomik iyi niyetini ihale bağlamında aldığı kararlarla anlayabilirsiniz. İhale sisteminin demokrasinin başlangıcından bu yana yükselen bir getiri eğrisi var. İhale Türk ekonomisinin yeni çağdaşlaşma mitosudur. Bilim, teknoloji, İşletme bunun yanında ikinci plandadır. İktidarların ihale 'management'i Türk politikasının en büyük performansıdır.
HİYERARŞİ TERSİNE
İhale sistemi Türkiye'de bütün çağdaş hiyerarşileri tersine çevirmiştir. Bir örnek bunu çok iyi açıklayabilir: Bugün ünlü bir anıtın restorasyon ihalesi konu ile teknik ilgisi olmayan vali, kaymakam ve bazı idarecilerin oluşturduğu bir komisyonca yapılabilir. İşi alanın bu bağlamdaki yeterliliği bu komisyona bağlıdır. İşi alan müteahhit biraz daha uzman olduğu varsayılan bir taşeron firmaya işi belirli bir kârla devreder. Taşeron firma işin uzmanlarını bulup çalıştırarak gerekli projeleri hazırlar. İşin başında hazır olması gereken projeler ihale sürecinden sonra hazırlanır.
Böylece bir uzman değerlendirmesi ile verilmesi gereken bir kararla başlaması gereken süreç politik bir kararla başlar. Politik ilişkilerle sürer. En başta gitmesi gereken uzmana en sonra gelir. Bazen bütün bu mekanizma göz açıp kapayana kadar masa başında verilen kararlarla tamamlanır. Politikacılar gerekli uzman kadroları istedikleri gibi seçmek ve istedikleri sonuçları elde etmek için gerekli yasal mekanizmaları da hazırlamışlardır.
AKP iktidarının ihale bağlamında yapılan her şeyi kontrol altına almak için örgütlediği en önemli mekanizma bütün parasal kaynakların il ve ilçe özel idareleri yani vali ve kaymakamların emrine verilmesidir. Böylece sözde bir takım kontrol mekanizmaları olsa da nihai karar idarenin iki dudağı arasındadır.
Bir kaymakamla iki muhtar bir Selçuklu yapıtını ihale bedelinin yarısından az teklif veren bir partili taşçı ustasına verebilirler. Bir elbise toptancısı bir tünel yapabilir. Genelde ilgisiz, fakat parti destekli işadamları uzman taşeron firmalarla işbirliği yaparak büyük, bazen gerekli olmayan büyük bütçeli ihaleleri almaktadırlar. Partiden iş alamayan uzman firmalar taşeronlukla yetinmektedirler. Ve büyük bir iş yaptıktan sonra sucuk tüccarı da uzman inşaat firması olmaktadır. Önce partili cahiller, sonra cahil olmayan taşeronlar, sonra ancak karnını doyuran uzmanlar geliyor. Türkiye'de parti vizesi olmayan uzmanlar sadece yaşamaya çalışıyorlar.
Artık hiçbir şeyin hesabı sorulmuyor. Kentlerin altını üstüne getiren ve sonra da altına sokamayan inşaatlar ulusa kaça mal oluyor? Projeleri kim yapıyor? Normal sürede başlayıp bitiyor mu? Kim kontrol ediyor? Kontrol mekanizması bir 'al gülüm, ver gülüm' gösterisi midir? İşler kaç kez yapılıp bozuluyor? Bu süreci izleme şansı var mı?
Bütün uzmanlıkları dolar paritesi ve borsa katakullisi olan çok sesli ekonomi allameleri, devletin bütçesini politik-ticaret oligarşisine drene eden bu çarçur ekonomisinden söz etmiyorlar. Mimar ve Mühendis Odaları bu uygulamaların yüz karası mekanizmasını ve bunun serbest ticaret değil, serbest fakat planlanmış soygun olduğunu halka anlatmıyorlar.
Toplum beyinleri sersemleten bir para ve kazanç söylemi içinde bilime, bilgiye sırt çevirmiş, teknolojiyi yabancı ortaklarından transfer eden, her adımı uluslararası sömürgeleşme kıskacının bir vidasını daha sıkıştıran bir kapana sıkışmıştır.
CUMHURİYET / Doğan Kuban