Hazırlıklı olmak
CEM SUNGUR
H1N1 giderek günlük yaşantımızın bir parçası haline geliyor. Enfeksiyon yüzde 10’lar kuralına göre seyrini sürdürüyor. Yani hastalananların yüzde 10’unda hastaneye yatış gerektiren komplikasyonlar gelişiyor, hastaneye yatırılan hastaların yüzde 10’u da, özellikle akciğer komplikasyonları nedeniyle yaşantısını kaybediyor. Bu nedenle ciddiye alınması gereken bir enfeksiyon olduğunu her gün bir kez daha kanıtlıyor. Tartışmalar adjuvanlı ve adjuvansız aşılar konusunda yoğunlaşırken bazı önemli bilgiler gözden kaçırılıyor. Bu bilgilerin hepsi bilimsel araştırmalardan geliyor. Bir yüzyıl içinde gelişen bu dördüncü influenza pandemisi de bilim insanlarına önemli bilgiler sağlamaya devam ediyor.
2009 yazında elde edilen veriler H1N1 virüsünün insanların bağışıklık sistemi için tümüyle yabancı olmadığını ortaya koydu. Birçok uzman, yaşamakta olduğumuz salgının, 1918’deki tarihi İspanyol Gribi pandemisinin dönemsel alevlenmelerinden biri olduğuna hemfikir. H1N1 salgınıyla ilgili ilk veriler Amerika Birleşik Devletleri’nde kesin tanı konulan hastaların yüzde 79’unun 30 yaşından genç ve sadece yüzde 2’sinin 65 yaşından büyük olduğunu ortaya koydu. Bunun üzerine Centers for Disease Control (CDC) 1880 ile 2000 yılları arasında yaşamış yüzlerce insanın serumlarını inceledi. 60 yaşın üzerindeki bireylerde çok güçlü, 30 yaşından genç olanların ise yüzde 6-9’unda H1N1’e karşı bağışıklık saptandı. Bunun için toplumda H1N1’e benzer influenza virüsleri ile daha önce karşılaşılmış olduğu belirlenmiş oldu. En genç yaş grubunda yer alan bireylerin ve çocukların ise kanlarında H1N1’e karşı bağışıklık maddesi bulunmuyordu. 1997 yılında Taubenberger 1918 yılında dünyanın en ölümcül pandemisini yapan virüsün yapısını tam olarak ortaya koydu. Daha sonraki araştırmalarında da,1957 yılında salgın yapan H2N2, 1968’de yayılan H3N2 ve günümüzdeki salgının etkeni olan H1N1 virüslerinin hepsinin aslında 1918 salgınını yapan virüsün yavruları olduğunu ve hepsinin birbirleriyle ilişkili olduğunu kanıtladı. Bu yakın aile bağları sayesinde günümüzdeki H1N1 enfeksiyonu bu kadar az hasar veriyor. Yine bu aile bağları nedeniyle olağan dozda virüs proteini içeren ama adjuvan içermeyen aşılar, etkili ve yeterli bir şekilde bağışıklık sağlıyorlar.
Her salgın hastalıkta olduğu gibi, belirsizlikten ve kaygılardan kaynaklanan tepkiler de biz sağlık çalışanlarının günlük işlerinin bir parçası haline geldi. Kaygılı ebeveynler, tanı konulan eşini eve almak istemeyen eşler, evde kalması gereken çocukları konusunda çözüm geliştiremeyen çalışanlar ve tanı konulunca panik yaşayan insanlar günlük çalışma hayatımızın bir parçası haline geldi. İnfluenza A H1N1 alışageldiğimiz günlük düzenin dışına çıkmamıza yol açtıkça ve belirsizlikler yaygınlaştıkça insan davranışları da değişiyor. İnsanoğlunun “salgın” adı verilen kaos karşısında nasıl davrandığını yorumlayan değerli yapıtlar var. Thomas Mann’ın Büyülü Dağ’ı yüzyılın başında insanlığı derinden etkileyen tüberkülozu konu ediyor. Varoluşçuluğun başyapıtlarından olan Veba, Albert Camus’nün en önemli eserleri arasında. Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un Beyaz Kale adlı romanında da Ortaçağ İstanbul’undaki salgından izler bulabilirsiniz. 1998 Nobel ödülü sahibi Jose Saramago’nun Körlük adlı eseri roman ve film olarak raflarda sizleri bekliyor.
Salgına hazırlıklı olmak için; sağlık ve sağlık sistemi alanlarında söz sahibi olanların bilimsel gelişmeleri yakından izlemesinde, toplumsal ve bireysel tepkileri anlamak için de edebi eserleri okumalarında yarar var.