Eşitlikçi bir sağlık sistemi istiyoruz

Eşitlikçi bir sağlık sistemi istiyoruz
İLÜSTRASYON: MUAMMER OLCAY
Umarız seçimden sonra yeni siyasetçilerimiz, Cumhuriyet'in başından günümüze sağlıktaki ileri ve geri adımları bilenlerden öğrenir, var olanı yazboza dönüştürmeden, halkın tümünün yararına olacak şekle sokabilir. Reform adıyla yapılan değişikliklerin çoğunun etkisi yıkıcı oluyor

 

Sağlık doğumdan ölüme herkesi ilgilendiren bir konudur. Ülkelerin gelişmişlik düzeyine ve zenginliğine göre çeşitlemeler gösterir. Ancak hiç değişmeyen temel sistem doğumla başlaması ve oradan devam etmesidir. Ülkemizde ne yazık ki hiçbir zaman ve hiçbir konuda, geleceğe yönelik, kısa ya da uzun erimli projeler yapamadığımız, her iktidarla birlikte, bir öncekileri silip 'reform' adlarıyla, popülist, yetki gücü kullanılarak oturtulmaya çalışılan oysa genel bakıldığında sırıtan, bir öncekini derken tüm sistemi yıkıcı girişimler yapılır.
Türkiye'mizin sağlık sorunlarını çözmesi için, 1920'lerde yapılan temel yasalar ve oluşturulan zorunlu hizmet sistemi ve 1963'lerde tam anlamıyla taçlanan 224 sayılı, Sağlık Hizmetlerinin Sosyalizasyonu Yasası ayakta kalıp, sonraki bütün eklentiler silkelenip atılsa bile, sanırım durum çok daha iyi olurdu!
Gerek halkımıza, gerekse yeni seçimlerden sonra sağlık konusunda görev alacaklara ve tüm seçilmişlere sosyal demokrat bir bakış açısıyla görüş ve düşüncelerimi iletmek istiyorum.
Kimseye 'doğmak istiyor musun?' diye sorulmadığına göre, hiç olmazsa 'dünyaya sağlıklı gelme' diye bir hak olması gerekir. Buna göre annenin sağlıklı, doğum aralıklarının her ikisine uygun olması sağlanmalıdır. İnsanların bakabilecekleri, besleyebilecekleri ve eğitebilecekleri sayıda çocuk sahibi olması hem annenin hem de bebeğin en doğal hakkıdır. Bunun yanında bebeğin sağlıklı gelişimi, aşılarını olması, ishal olunca su verilmesi, sağlıklı WC, elleri yıkama, doğru beslenme gibi hakları vardır. Bütün bu haklar, kırsalda iyi yetişmiş ve donanımlı köy ebelerin varlığıyla, kentlerde sağlık ocaklarında yine ebelere, hemşirelere baş vurularak çözümlenmekteydi ve oldukça masrafsız ve kolay ulaşılabilirdi.

Sağlıklı gelişenler zor hastalanır
Sağlıklı gelişen, gelişebilen insanlar, çocukluk ve gençlik hastalıklarını kolay atlatır, diğerlerinden çok daha az hastalanırlar. Hastalananlar ise, kentte ya da kırsalda, kendilerine en yakın, bir pratisyen hekimin ya da sonradan yaratılan aile hekimi (!)'nin, ebenin, hemşirenin, aracın, benzinin, memurun, lojmanların birlikte olduğu sağlık ocağına başvurur(du).
Sağlık ocaklarındaki hekim ve diğer elemanların sayısı, kapsadığı çevre halkının sayısıyla orantılı olur, her türlü nüfus ve sağlık hareketi ETF (Ev halkı tespit fişi) denen formlara aktarılır, sık sık yinelenir böylece ocağa bağlı herkesin uygar ülkelerde olduğu gibi bir ufak dosyası bulunur(du).
Sağlık Ocakları ekibinin bir görevi de, sık sık çevreye, köylere, kahvelere, okullara giderek, halkı, 'koruyucu sağlık hizmetleri' konuların da (Temizlik, aşı, salgınlar, akraba evlilikleri vb.) eğitmeleri, soruları yanıtlamalarıydı.
I. basamak sağlık hizmetleri denen bu alt yapı, tüm yurt yüzeyinde yaygın, her zaman eksikleri yenilenen, aracı gereci elemanı sağlanan, kısacası önemine gerçekten inanılan ve parasal yatırım yapılan 'Temel Sağlık Hizmetleri' kapsamında ayakta tutulup geliştirilebilseydi, bu gün yaşadığımız sıkıntıları çoktan aşmıştık. Hâlâ daha çözümün bu olduğuna inanıyorum.
Devam edelim, sağlık ocağına başvuran ve hastalığına orada çözüm bulamayan bir kişi, kolayca, temel uzmanları eksiksiz bulunan (iç hastalıkları, cerrahi, kadın-doğum, çocuk) il devlet hastanesine, açıklamalı bilgiler ve bulgular yazıya dökülerek, en doğrusu telefon iletişimi kurularak, sağlık ocağının donanımlı ambulansıyla (!) gönderilir ve orada her türlü incelemesi yapılır.
Bundan sonrasında konu, çok hassas ve özel uzmanlık dalını ilgilendiriyorsa, her bölgede oluşturulacak çeşitli dallardan uzmanları ve uygulama olanakları bulunan üniversite tıp fakültelerine eşdeğer uzman hastaneleridir. Bazı bölgelerde, bunların yerini, gelişmiş Üniversitelerin, geliştirilmiş tıp fakülteleri de alabilir. Kırsalda hastaların, ivedilik durumlarına göre, helikopterle ulaştırılması pek çok sorunu çözecektir. Böylece, Van 100. Yıl Üniversitesi'nde, tam donanımlı bir beyin cerrahisi Bölümü varsa, Hakkâri'ye, tek başına, her türlü olanaktan yoksun bir Beyin Cerrahisi uzmanını, zorunlu hizmet kapsamında atamak yerine, gerekirse Van'daki birimi desteklemek ve gerek olduğunda Hakkâri hastasını helikopterle taşımak çok daha akılcı ve ekonomik olmaz mı?
Büyük kentlerde, çok büyük paralarla, çoğu kentin içindeki en sıkışık ama ayakaltı yerlere konuşlandırılan bazı özel hastanelerin, çatı ya da bahçelerine helikopter pisti yaptırmaları bu gerçeği yanıtlıyor kanımca.

Gereksiz harcamanın nedeni
Devlet hastaneleri, her dalın kliniğinin bulunduğu çok uzmanlı büyük hastaneler, Bölge hastaneleri, 'tedavi edici sağlık hizmetleri' kapsamındadır.
Tedavi hizmetleri çok pahalıdır ve çok fazla tüketime açıktır. Bu bölümde hasta 'müşteri' olarak, hastane 'işletme' olarak algılanır. Başhekimler şirketin müdürüdür, ne kadar çok para kazanırlarsa, hastanelerini o kadar geliştirir ve gelirin bir kısmını çalışanlarına paylaştırırlar. Bu sistemde, hastaya ne kadar çok tetkik yaparsanız geliri o kadar artırırsınız. Gereksiz ilaçlar, gereksiz röntgenler, sevkler, özel hastanelerle işbirliği içinde bulursunuz kendinizi, bunu da 'müşteri memnuniyeti' olarak adlandırmıştır, yeni tüketim sistemi! Aşırı ilgi, pahalı ve çok sayıda tetkik ve bol ilaç.
Tedavi edici hizmetler, ucu sonsuz tüketime ve kötüye kullanıma açık bir konudur. Estetikten tüp bebeğe, sağlık turizminden, diyetlere, sürekli gelişen, rekabet içinde ilerleyen müthiş bir ticaret alanıdır. Gelişmiş ülkeler bu konuda akılcı sınırlamalar koyabilmek için çalışır dururlar, nereye kadar?

Birinci basamak önemli
Gelişmekte olan bir ülke konumundaki Türkiye'mizde, çok daha hesaplı ve ekonomik olan 'I. basamak sağlık hizmetleri'nin olabildiğince kusursuz hale getirilmesi, hem insan hakları kapsamındaki yaşama ve sağlıklı gelişme hakkını yani toplum sağlığını ya da koruyucu sağlığı gerçekleştirecek, hem de sağlık tüketimini en aza ve en gerekliye indirgeyecektir. Bunun için 'I. basamak sağlık hizmetlerinin öneminin algılanması gerekiyor.
Herkesin olup biteni ve tepkileri değerlendirmesi için somut bir örnek vermek istiyorum: 'Her hastanın istediği her hastaneye gidebilmesi' diye özetleyebileceğimiz son 'reform bebeği' mize çok sevindik sanırım. 40 yılını, bir üniversite öğretim üyesi olarak hizmete vermiş bir birey olarak, yıllar yılı baktığım her on hastanın yarısına, "hiçbir şeyiniz yok, ellerinizi fazla sabunlamayın ya da yanlış bilginiz var..." şeklinde yanıt vermişimdir. Gerisinin önemli önemsiz şikâyetleri karşısında, bir ikisinden, sağlık ocaklarında bile yapılabilecek basit laboratuvar incelemesi istemişim ve sonra hepsine, herhangi bir pratisyenin sağlık ocağında koyabileceği tanı sonu gerekli ilaçları vermişim. Kuşkusuz hasta, bir üniversite hocasına muayene olmanın rahatlamasını taşımıştır, ancak bu her iki taraf için de bir zaman kaybı değil midir?
Bizler, öğrencilerimizi eğitmek için, çevremizdeki sağlık ocaklarına ya da devlet hastanelerine götürsek, geri kalan sürelerde de araştırmayla ve çok önemli incelemeler ve çok özgün tedaviler gereken, yurdun dört bir yanından seçilerek gönderilmiş zor ve ender olgularla uğraşsak böylece zamanı daha akılcı kullansak olmaz mı?
İşte şimdi, en basit ve sağlık ocağında bir pratisyenle çözümlenecek hastalar, başta üniversiteler olmak üzere her hastaneye başvurunca, bizim yıllardır yaşadıklarımız daha da katlanmayacak mı? Sağlığın politikaya alet edilmesi doğru olabilir mi?
Yeni seçilmişlerin, ön ve art niyetleri, ihaleler yoluyla birilerini zengin etme beklentileri yoksa, tüketimi pompalamak demek olan tedavi hizmetlerinin durumunu yeniden gözden geçirip en azından mevcutları dengelemeli ve yeni girişimleri durdurmalı, buna karşın, 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalizasyonu Yasası kapsamında 'I. basamak sağlık hizmetlerini en azından eski ve ilk dönemlerdeki verimliliğe dönüştürmenin maddi ve manevi gerekliliğini algılamalıdırlar.

Zorunlu hizmet gerekli
Biraz da zorunlu hizmetten söz etmek istiyorum. Umarım siyasiler, seçim vaatleri içinde, 'zorunlu hizmeti kaldıracağız!' çığırtkanlığını yapmazlar. Bir yıl pratisyen, bir yıl da uzman olarak yapılacak 'zorunlu hizmet' genç hekimlere büyük deneyim kazandıracak ve geleceklerinin çok iyi temellenmesini sağlayacaktır. Ayrıca sorunları görüp bilmeden çözüm üretilemeyeceği için ülkesini tanıyan hekimlerin çok daha yapıcı ve yaratıcı bir işlevi de bulunacaktır.
Bildiğiniz gibi AKP hükümet olunca ilk işi 'zorunlu hizmet'i kaldırmak olmuştur, oysa bir süre sonra zorda kalınca sistemi daha da şiddetle getirmiş bu nedenle çok fazla eleştiri de almıştır.
'Zorunlu hizmet' atama ile değil kura ile olur ve adaylara ülkenin hekim bekleyen yerleri gösterilerek aralarından seçme hakkı verilirse, çok daha insani bir davranış olacaktır. Kentlerin merkezi ile varoşları, kırsalı, köyleri arasında, az da olsa bir ödeme farkı sağlandığında ve çalışılacak yerde, lojman başta olmak üzere her türlü araç gereç de hazır edildiğinde, I. basamak sağlık hizmetleri, halkımızın en çok destek aldığı kurumlar arasında yerini alacak, tüketim simgesi tedavi edici kurumları da isteme bağlı sunuları kapsamında daha akılcı bir gelişme göstereceklerdir.
Umarız yeni siyasetçilerimiz, Cumhuriyet'in başından günümüze sağlıktaki ileri ve geri adımları bilenlerden öğrenir, var olanı yaz boza dönüştürmeden, halkın tümünün yararına olacak şekle sokabilir. Bunun için, karşılıklı konuşmak, dinlemek, sormak, sorgulamak ve konuya geniş ufuktan bakmak gibi çağdaş yaklaşımların içselleştirilmesi gerekir ki her projenin can bulması, oluşup ilerlemesi ve sürdürülebilir gelişimi de bu bakış açısına bağlı değil midir? Ayrımcılığın yaşanmayacağı eşitlikçi bir sağlık sistemini hak ediyoruz sanırım.

Prof. Dr. Türkan Saylan: ÇYDD Genel Başkanı



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat