KAVRAMLAR birbirine karıştırılırsa yapılmayan hata, düşülmeyen çukur kalmaz.
Eczane rastgele bir dükkân mıdır? Eczacı müşteri bekleyen bir tacir mi?
Bu soruları “evet” diye yanıtlayan bir yaklaşıma düştüğünüz an, ulusal sağlık sorununun kritik bir halkasında toplumu birbirine düşüren ve doğru tutumları engelleyen çıkmazların içine sürüklenmiş sayılırsınız.
Eczacılık, hekimlik gibi, bir üniversite fakültesinde öğrenilen, hekimliği ilaç aşamasında tamamlayan ve halkla sürekli ilişkide olan bir meslek. Daha doğrusu, bir kamu hizmeti. Onun sorunlarına eğilmek, halka yardım demektir.
Ne var ki, eczaneye dükkân, eczacıya dükkâncı diye bakınca, “Para kazanmasını bilmiyorsa ben n’apiyim?” yaklaşımıyla onu kendi sorunlarıyla ve dertleriyle baş başa yalnız bırakmak da kolaylaşıyor. Galiba son yıllarda mesleğin yaşadığı sorunların temelinde, biraz da sözde küreselleşmiş dünyanın etkisiyle, hep bu yaklaşım yatıyor. Üstelik, kendisi de “özelleşen”, neredeyse bütün hizmetlerini şirketlere ve taşeronlarına devreden bir devlet ve onun yerel yönetimleri bu yaklaşımdan başkasını da benimsemez duruma gelmekte gitgide. Bir hizmeti doğru yapamayıp yüzüne gözüne bulaştırınca tek çaresi, yanlışlar üzerinde düşünüp düzeltmek değil, hizmeti yürütmeyi başkalarına devretmektir.
Hastanelerdeki muayene ücretlerinin tahsilini ilaç satışı sırasında eczacıya yüklemenin mantığı nedir? Tahsili şu ya da bu yöntemle kolaylaştırıp becerme çarelerini bulmak kamu yönetiminin işi değil mi? Eczacıyı “tahsildar” durumuna sokup muayene ücretini fazla bulan vatandaşın karşısına dikmek mantıklı mıdır?
Bu, son aylar boyunca eczacılık alanında yaşanan sorunlardan sadece biriydi. Bereket, Eczacı Odaları’nın temsilcileriyle hükümet arasında yapılan görüşmelerle bu ve buna benzer bazı sorunlara kısmen ortalama çözümler bulundu da sağlık zincirinin bu halkasında feci bir kopuş önlenmiş oldu.
Ama, sorunların büyük kısmı hâlâ duruyor. Örneğin, AB ülkelerine de sıçrayan “zincir eczaneler” formülü, mesleği büyük şirket ticaretine kurban etme yanında, eczacıyla halk arasındaki insancıl ilişkinin sıcaklığını ortadan kaldırma tehlikesini de taşıyor. “Eczacıdan başka hiçbir kişi ya da kurum eczane sahibi olamaz” kuralı bu bakımdan sürdürülmesi gereken bir düstur değil midir?
Daha büyük bir sorun, ilaç sanayi alanındadır. AB ile Gümrük Birliği iyi müzakere edilmeden kurulduğu ve patentler konusunda korunma hazırlığı için yeterli uzunlukta süre elde edilemediği için, ulusal ilaç sanayi hemen hemen ölmüş durumda. SSK’nin ilaç fabrikası kapatıldı. Eczacıbaşı gibi yerli sanayinin simgesi olmuş bir kuruluş artık devre dışı.
Eczacısını ve eczacılığını yalnız bırakan toplum, kendi sağlık dertlerine deva bulmakta da yalnız kalmaya mahkûm sayılmaz mı?